Bereket ki şerbetliyiz

Felek her türlü esbabı cefasın toplasın gelsin    Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten
Namık Kemal böyle söylüyor. Söylüyor da saldırı bir yönden olursa mesele yok. Ona direniriz. Ama içten ve dıştan gelen sayısız taarruz ve üstelik ayrı cephelerden aynı hedef ve gayeye yönelik vuruşlar bıkmak bilmeden fırsat kollayıp, kılık değiştirip, yöntem değiştirip çeşitli ton ve miktarda vuruşlar... Arkası gelmiyor... Bereket ki şerbetliyiz ve bağışıklık sistemimiz tarihten gelen bir aşılanma ile hâlâ bizi koruyor. O da aşılırsa ve eskaza yere düşersek bizi kim kaldıracak? Eğer dostlarınız bile düşmanlığın kaynağı ise sahi bizi kim kaldıracak? Yine Namık Kemal’in dediği gibi:
Sen ölürsen anan ağlar
İmam iskatını bağlar
Dağlar taşlar kurtlar kuşlar
Etini yer, ölmeye gör
Ölürsek etimizi yerler de bunlar yamyam gibi. Her biri bir tarafımızı ısırıyor, canlı canlı bizi midelerine indirmek istiyorlar. Bereket ki biraz etimiz sert, yumruklarımız da ağızlarına sığmıyor. Burada gel de Fuat Paşa’yı anma. Galiba İngiliz büyükelçisine “Dünyanın en güçlü devleti Osmanlıdır” diyor. Büyükelçi hayretle yüzüne bakıp neden deyince “Dışarıdan siz, içeriden biz hâlâ onu yıkamadık da ondan” diye cevap veriyor. Şimdi bu durum değişti mi ki? Dışarıdan klasik düşmanlarımız, içeriden işbirlikçiler, hırsızlar, vurdumduymazlar hâlâ yıkamadılar. Son numaraları AB. Her şeyi AB adına isteyip “AB’ye girdiğimiz zaman” diye başlayan nutuklarında “hele şunları da yapalım her şey çok güzel olacak” diye devam ediyorlar. Bu yapılınca AB bize yeni bir hedef koyuyor. Ve üstelik sadece bizim için geçerli olan şartlar. Hatta bazen AB şart mart da sunmuyor. Ama bizimkiler işine gelen yapılanmaları AB istiyor diye meclisten geçirmiş oluyor. ABD’yi gündeme bile getirmeyelim. Türkiye direniyor, İran ise meydan okuyor. Gitgide dünyanın gözünde itibarları artıyor. Saygıdeğer bir devler ve saygıdeğer bir lider, yani İran ve Ahmedicenad. Nedense süper güçlerin dayatmaları en çok bizi etkiliyor ve ciddiye alıyoruz. İran onları sallamıyor bile. Kendi milli politikasını uyguluyor, çoğu zaman kabul de ettiriyor. Türkiye niçin bunu yapamıyor acaba? İçimizdeki muktedir işbirlikçilerin kudret kaynağı ABD ve AB olduğu için mi?... Adamlar federasyona giden yolu yani bizi yıkacak yolu kurtuluş gibi takdim ediyorlar. Malum hikayedir, önce bize pilav iken yedirmek istediler. Bu olmayınca dolma yapıp önümüze koydular. O da tutmayınca şimdi de çorba yapıp üzerine de biraz sos atıp rengini değiştirtip ikram ediyorlar. Resmen “bir şekilde size yedireceğiz bunu” diyorlar. İçinde ne var acaba? Muhtemelen düşünme yeteneğimizi kaybettiren gönüllü esaret zincirini takacağımız, beynimizi dağıtan bir tür ilaç ve belki de zehir.
Oysa artık her şey açıkta cereyan ediyor. Kimse bir şey gizleyemiyor. Şimdilik bize biçilen ilk elbise çok dillilik adı altında ve esasta iki dilli ve çok kültürlülük adına esasta iki milletli bir devlete geçiş. Bütün bu numaralar, Osmanlı tezgahları, yerinden yönetimin faziletlerini anlatmak esasında bu hedefin parçası. BOP da bizi bölmek isteyenlerin elimizden topraklarımızı almak isteyenlerin neredeyse dünyanın yarısının yönetimini bize devredecekmiş gibi çocuk kandırma numaraları. Sanki Amerika 100 milyarlarca doları Türkiye’yi İslam aleminin başına getirmek için yapıyor. Artık kim yutarsa bunu. Bir de AB’ye girip bölünen ülke var mıymış masalı. AB’nin başkentinin bulunduğu Belçika üçe bölünüyor bile. AB muhipleri belki bunun için bir kılıf arıyorlardır. Belçika’nın oyunlarını bozmalarına müsaade etmezler herhalde.

Yazarın Diğer Yazıları