Bir fincan kahvenin neden 40 yıl hatırı vardır. 150 yıllık gerçek açıklandı

Bir fincan kahvenin neden 40 yıl hatırı vardır. 150 yıllık gerçek açıklandı
1871 yılından bu yana kahveyi bir sanat gibi işleyen Kurukahveci Mehmet Efendi, "Kurukahveci Mehmet Efendi Mahdumları'nın 150 Yılı" kitabı ile kahveseverlere kahvenin tarihine ilişkin eşsiz bir koleksiyon kitabı hazırladı.

Türkiye''nin 100 yılı aşmış nadir şirketlerinden olan Kurukahveci Mehmet Efendi''nin hikâyesi Suna Altan editörlüğünde kaleme alındı, Manuel Çıtak''ın günümüz fotoğraflarıyla ve Kerem Yaman''ın tasarımıyla hazırlandı. Kitap, çok sayıda tarihî belge ve arşiv fotoğrafı eşliğinde; bir fincan kahve ile 150 yıllık tarih ve kültürümüze ışık tutuyor.

150 yıldır kesintisiz faaliyet gösteren Kurukahveci Mehmet Efendi, ülkemizde Türk Kahvesi denilince akla ilk gelen ve sevilen marka olmasının yanı sıra, dünya çapında da yaşayan en eski kahve markaları arasında. Kurulduğu günden bugüne, kahveye bir sanat gibi yaklaşan Kurukahveci Mehmet Efendi, bu zanaatı beraberindeki ustalık, bilgi, tecrübe ve inceliklerle babadan oğula, ustadan çırağa aktarmaya devam ediyor. Şirketin kültür ve sanat hayatımıza kazandırdığı "Kurukahveci Mehmet Efendi Mahdumları''nın 150 Yılı" kitabı ise, ilk kez yayımlanan tarihî belge ve fotoğraflar eşliğinde Türkiye''nin en eski kahve markasının ilginç hikâyesine şahitlik ediyor. Aslında kitap, Türkiye''nin 100 yılı aşkın nadir şirketlerinden birinin tarihi ile birlikte geçmişimize de ışık tutuyor. Kitap sadece içeriği ile değil görselliğiyle de son derece ilgi çekici. Ünlü fotoğraf sanatçısı Manuel Çıtak''ın günümüz kurum çalışanlarıyla gerçekleştirdiği çarpıcı fotoğraf çekimleri ile Kerem Yaman''ın etkileyici grafik tasarımı markanın yenilikçiliğini ve çağdaşlığını yansıtıyor. 

 

Kurukahveci Mehmet Efendi''nin torunu ve aile şirketinin üçüncü nesil yöneticilerinden Mehmet Kurukahveci kitabın ortaya çıkışını şöyle anlatıyor: 
"Babamla Eminönü''ndeki dükkânımıza ilk gittiğimde 10 yaşındaydım. Kahve kokusu sokağa girer girmez çarptı beni. Dükkâna girdik, değirmenler çalışıyor, hassas tartılarda tartılan kahveler sokakta sıralanan müşterilere dağıtılıyordu. Büyülenmiştim, ertesi gün yine gitmek istedim dükkâna. Bu yolculuklar, askerden dönene kadar aralıklarla devam etti. Yaşım büyüdükçe dükkânda daha fazla vakit geçirir oldum. Askerlik görevim 1978''in başında bitti ve çalışma hayatına tam zamanlı olarak döndüm. 2021 senesi itibarıyla aradan tam 43 sene geçmiş… Türk kahvesinin ikramı, kültürümüzde her zaman sevginin, saygının, konuğa verilen değerin de göstergesi oldu. Kurukahveci Ailesi olarak bu değerlerle anılmak, her fincan kahveyle yeniden kahveseverlerin teveccühüne layık olmak ise en büyük ödülümüz… Kurukahveci Mehmet Efendi''nin misyonu tüm kahveseverleri ürettiği nefis Türk Kahvesi ile buluşturmak ve kaliteden ödün vermeden tüm dünyada geniş kitlelere Türk kahvesini tanıtmak. Bu kitap, benim için kahveyi birlikte tadıp birlikte içtiğimiz değerli kahveseverlere teşekkür etme vesilesi." 
Kitabın editörü Suna Altan ise şu değerlendirmeyi yapıyor: 

"Kurukahveci Mehmet Efendi Mahdumları sadece bir buçuk asırdır hayatta kalmayı başaran bir firma ve marka değil. İşin her yönüne gösterilen olağanüstü ihtimamı, kitabın hazırlık sürecinde de gözlemledik: Firmanın neredeyse tüm belgeleri kurum arşivinde itina ile muhafaza edilmiş. Bu on binlerce eski belge, muhasebe kaydı, yazışma, kupür, reklam, fotoğraf vs. iki yıl süren bir çalışmayla dijital ortama aktarılmış. Bu çalışma kitabımızın bilgi zeminini oluşturduğu gibi ileride başka araştırmacılar için de faydalı bir kaynak oluşturacaktır. Ayrıca, kitabın uzun hazırlık sürecinde bize ihtiyaç duyduğumuz her türlü destek sağlandı. Bütün bunların sonucunda son derece kapsamlı ve yüksek nitelikli bir çalışma ortaya çıkabildi. Demek istediğim şu ki, Kurukahveci Mehmet Efendi''nin gerçek bir "sevgi markası" olması, dört nesildir aralıksız sürdürülen bu samimi çabanın, kaliteye olan adanmışlığın sonucu. 150. yıldönümü kitabında bunu hem anlatımımızda hem tasarım ve fotoğraflarda okuyucuya hissettirmek istedik."


Kurukahveci Mehmet Efendi''nin kurulduğu, günümüzde de merkezinin yer aldığı İstanbul''daki Tahmis Sokağı, dünyanın ilk kahve sokağı olma özelliğini taşıyor
1933 yılında, dönemin usta grafik sanatçısı İhap Hulusi Görey''e günümüzde de kullanılan "Kahve İçen İnsan" logosu tasarlatıldı. Ayrıca afiş ve takvim çalışmaları ile firmanın reklamları yaygınlaştırıldı.

Mehmet Efendi ve mahdumları

Babasının baharat ve çiğ kahve satan dükkânında çalışmaya başlayan Mehmet Efendi, 1871 yılında işin başına geçti ve o zamana kadar çiğ çekirdek olarak sattıkları kahveyi, "kavrulmuş", "öğütülmüş" ve "paketlenmiş" olarak tüketime hazır şekilde İstanbullulara sundu. 1931 yılında vefat eden Mehmet Efendi''nin ardından oğulları Hasan Selahattin, Hulusi Mehmet ve Ahmet Rıza Beyler baba mesleğini sürdürdüler. Aile şirketi günümüzde üçüncü ve dördüncü nesil tarafından yönetiliyor. 


 

HAFTANIN KİTABI

Her Türk okumalı

 Türk askerî tarihinin en büyük komutanlarından, üç kağana vezirlik, danışmanlık ve komutanlık yapmış, bilinen ilk   Türk edip, hatip ve yazar olan Bilge Tonyukuk ve onun yazıtlarıyla ilgili bilgi, bulgu, belge ve görüntüleri içeren   520 sayfa hacmindeki "Bilge Tonyukuk Yazıtları" adlı kitap, Türk Dil Kurumu tarafından yayımlandı. 
 Bilge Tonyukuk Yazıtları, II. Türk Kağanlığı Dönemi''ne damgasını vuran ve adı bu dönemle özdeşleşen Bilge   Tonyukuk''un bizzat kendisi tarafından diktirilmiş iki yazıttan oluşmaktadır. Prof. Dr. Cengiz Alyılmaz''ın hazırladığı   prestij kitaptaki bölüm başlıkları şöyle:  *Giriş: Eski Türk Yazıtlarıyla İlgili Yapılan Çalışmalar Üzerine, *Bilge   Tonyukuk Yazıtları ve Anıt Mezar Kompleksi, *Bilge Tonyukuk Yazıtları''nda Kullanılan Alfabe ve Yazıtların   Epigrafik Belgelemelerinde, Çeviri Yazılarının Hazırlanmasında ve Türkiye Türkçesine Aktarılmalarında   Uygulanan Yöntemler, *Bilge Tonyukuk Yazıtları''nın İçerikleri, Epigrafik Belgelemeleri, Yazı Çevirimleri ve Türkiye   Türkçesine Aktarımları, *Sözlük ve Dizin, *Özel Adlar Dizini, *Bibliyografya
  TDK Yayınları
Tel:(0312) 457 52 38

 

 

++++++++

Gönül titreten seçkin dizeler

Büyük ilgi gören ilk kitabı "Ramak Kaldı"dan sonra şair-yazar Samim İğde''nin "Bu Vebal Bizim" adlı ikinci kitabı da kısa sürede 3. baskısını yaptı. 1973 İstanbul doğumlu Samim İğde için yazmak, hiç vazgeçmediği ve vazgeçmesi imkansız bir tutku haline geldi. TV ve radyo programları hazırlayıp sunan ve bununla birlikte yurt içi ve yurt dışında düzenlenen çeşitli kültürel etkinliklere iştirak eden Samim İğde; "İyi ki şiir var ve ben herkesi şiirin masmavi rengi ile selamlıyorum" derken bile adı gibi samimi ve yaşadığı gibi yazanlar arasında olmayı tek hedef gördüğünü belirtiyor.
Almira Yayınları
Tel:(0544) 576 36 34

 

 

 

 

 

+++++

KÜTÜPHANEMDEN

Aşığının gözüyle İstanbul''un geçmiş zamanları

Cumhuriyet devri yazarlarından olmasına rağmen herhangi bir edebi çığırın ve akımın içinde yer almadan özgün bir şahsiyet ve özgün bir kalem olarak edebiyat tarihimiz içinde seçkin bir yer edinen Abdülhak Şinasi Hisar, eski İstanbul merkezli hatıra, his, hayal ve şiiriyetle örülü eserlerinde, yakın geçmişe keyifli bir yolculuk sunmuş ve bu yolculukta, hem kaptan hem de rehber olmuştur. Nesrin Tağızade Karaca''nın "Abdülhak Şinasi Hisar''ın Eserlerinde Geçmiş Zaman ve İstanbul" adlı çalışması o nostaljik yolculuğa bir davet niteliğindedir. Kitap 1998 yılında Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanmıştır. 
Nesrin Tağızade Karaca''nın 1982 yılında Hacettepe Üniversitesi''nde hazırladığı master tezi temeline dayanan kitap, "Geçmiş Zaman" ve "İstanbul" başlıklı iki ana bölümden oluşmaktadır. Ağırlıklı olarak Abdülhak Şinasi Hisar''ın eski İstanbul''a ve eski zamanlara düşkünlüğü üzerinde durulan eserde yazarın yapıtlarından örneklere yer verilip irdelemektedir.
Karaca, çalışmasının önsözünde Hisar''ı şöyle anlatıyor:
"Abdülhak Şinasi; elimizin altında bir kaynak, bir hazine halinde dünkü Boğaziçi''nin atmosferini, şiiriyetini olabildiği kadarıyla duygu ve düşünce alemimize kazandırmıştır. İsteyen herkes onun kitaplarından bir kaç sayfa çevirerek gece menekşe renkli suların üstüne dökülen yıldızların arasına karışabilir ya da gün batımı renkleri içinde kendini dağıtabilir"

(Ahmet Yabuloğlu)