Büyük Ekonomik Kriz

Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik krizini yaşıyor. 2002 sonundan itibaren devam eden dış borca dayalı, tüketim, ranta ve şatafata dayanan BETON EKONOMİSİ çöküyor. Türkiye 2002'den bu yana adım adım üretimden koptu. İmalat sanayi, 2002'de ekonominin %22'sini teşkil ederken, şimdi %15'ini oluşturmaktadır. Türkiye sanayisizleşmektedir. Ancak küçülen sadece sanayi değildir. Türkiye tarım ve hayvancılıkta da küçülmektedir.

Türk ekonomisi dünyadaki en kırılgan ikinci ekonomidir. İşsizlik artmaktadır. Enflasyon artmaktadır.. Ocak-Ekim 2018 arasındaki 10 ayda, asgari ücretle 370.2 simit alan vatandaşın 44 simidi azalmış, 326.4 simit almaya başlamıştır.

Döviz kurları 2004'ten bu yana en yüksek noktasına ulaşmıştır. Türkiye, dünyada Arjantin'den sonra en yüksek faizi veren ülke olmuştur. İşyerleri kapanmakta, fabrikalar yanmakta, iflaslar peşi sıra gelmektedir. Büyüme rakamları düşmüştür. Bütün bunların oluş nedeni bir papazın tutuklanması değil, yanlış ekonomi politikalarıdır. Ve Erdoğan krizden çıkışın tek yolu olan üretime dayalı yeni bir ekonomik modeli önerebilecek durumda değildir.

Bankalar risk altında

Hükümet, kısa vadeli kaynaklarla, uzun vadeli kredileri yüklenen bankaları büyük risk altına sokmuştur. Yandaşların desteklenmesi uğruna bankacılık sektörü sıkıntıya sürüklenmektedir. Kriz, reel sektör krizi olarak başlamıştır. Ancak artık mali sektörü de yani bankaları da içine çekmiştir. Ülkenin önde gelen firmalarının varlıklarını yurt dışına kaçırması da son dönemde ekonomide gözlenen olağan bir durum haline gelmiştir.

Reel kesim güven endeksi, tüketici güven endeksi, ekonomi güven endeksi geçen seneye göre çökmüştür. Ekonomi güven endeksi gerilemiştir. Saray, borçları ödeyebilmek için tefeci faizi ile uluslararası tefeci piyasasından yeni dış borç almaktadır. Dolar bazında %7, Avro bazında %5.25 faiz ödüyor ülkemiz. Bizi çok kıskanan Almanya ise sadece %0.50 ile buluyor aynı borcu.         

İflas, işten çıkarma, konkordato ilan etme, kapasite azaltımı ile kriz gittikçe derinleşiyor. Firmalar zor durumda, esnaf, reel kesim zor durumdalar. Damat, 2019'da ekonomi %2.3 büyüyecek dese de ekonomimiz ne yazık ki küçülecektir. 2019'da bütçe açığı tarihî bir rekora imza atacaktır.

Özellikle son 10 yıldır uygulanan gayrimillî ekonomi politikaları ve tüm yetkilerin tek kişide toplanmasını sağlayan rejim değişikliği nedeniyle ülkemiz Cumhuriyet tarihinin en derin ve muhtemelen etkileri en uzun sürecek ekonomik krizine girmiştir. Türk ekonomisi AKP iktidara geldiğinde dünyanın en büyük 16. ekonomisiydi, 2019'a ise 20. sırada başlayacağız. Ve bu bize 2023'te ilk 10'a gireceğimiz masalı anlatılırken oluyor. Bu krizin aşılabilmesi için hesaplanan rakam IMF tarihinin en büyük yardım programı olabilecek, 75 milyar Dolarlık bir borca ulaşmaktadır.

Fatura millete kesiliyor

Saray ve Damat, büyük krizin faturasını milletimize kesiyorlar. Bugünlerde kesilen diğer bir fatura da trafik cezalarıdır. Polis elinde ceza koçanı ile bütçe açıklarını kapatmaya çalışıyor. Oysa bu krizin faturasının Türk halkına değil, krizin sorumlularına kesilmesi gerekmektedir. Bu ise devletten başlayan bir tasarruf ile mümkündür. Ancak halkın boğazından lokmasını alan ekonomik politikalara imza atan Saray; lüks, israf ve şatafattan vazgeçmemektedir. Ağır krize rağmen başkanın uçak filosuna, Katar Emiri'nin 400 milyon Dolara satılan uçağının eklenmesinde bir mahzur görülmemiştir. Saray her gün 1.8 milyon TL tüketmeye devam etmektedir.  Akıllarına hâlâ üretim gelmediği için, kek ikramı yapılacak devlet kıraathaneleri açmaya devam ediyorlar. Oysa, zaman fabrika açma zamanı. Erdoğan ise fabrikaları satıyor ve yeni hapishaneler inşa ediyor. İsraf sadece saray, yazlık saray, başkanlık uçakları, devlet kıraathaneleri ile sınırlı değil. Yap-İşlet-Devret projeleri "Yap-İşlet ve Soy" modeline dönüşmüş durumda. Türk halkına bu projelerin halkın cebinden beş kuruş para çıkmadan özel sektör eliyle yapılacağı anlatılıyor. Böyle toplam 225 "Yap-İşlet Devret" projesi yapılmış durumda. Bu projelerin tutarı 165 milyar Dolar. Ancak bu projeler hem çok pahalıya mal oluyor hem de AKP kâr garantisi verdiği için, projeler istenilen kadar kâr getirmez ise aradaki fark devlet kasasından ödeniyor. Osmangazi Köprüsü'nün toplam maliyeti 3 milyar 150 milyon Dolar. Yapan şirket 19 yıl içinde bir tek araba geçmese dahi 8 milyar 208 milyon Dolar kazanacak. Devlet bilerek zarar ettiriliyor. Hem milletin cebinden 1 lira çıkmayacak diyorlar hem de 2019 bütçesine 14 milyar TL, koyuyorlar. Türk milleti geçmeyen araçlar, tedavi görmeyen hastalar için para ödüyor. Özetle, bu krizden çıkış için gerekli yaklaşımın sergilenmemesinde ısrar edilmektedir. 

 

Yazarın Diğer Yazıları