Çanak yalayıcısı fetvacılar

Bugün Mustafa Kemal Atatürk'ün 80. ölüm yıldönümü. Kimin nasıl anacağını, kimin içinin karalığını nasıl dışa vuracağını göreceğiz.

Dünkü metinde M. Kemal'in son cümlesi şu mealde idi: Baskıcı hükümdarlar çanak yalayıcı ulemayı himaye ettiler. Hakiki ve imanlı ulemadan ise nefret ettiler.

Zamanımızın çanak yalayıcı fetvacılarını biliyorsunuz. M. Kemal'in 1923'te, söylediklerini iki gündür veriyoruz. Sözü nereye getireceğini hepimiz merak ediyoruz. Okuyalım:

"Üç buçuk dört sene evveline kadar, berhayat olan Osmanlı hüküm­darları da aynı şeyleri yapmışlar, aynı hud'alardan [aldatmaca, düzen] istifade etmişlerdi. Osmanlı tarihinden bu hususta uzun misaller iradına lüzum yok, son Os­manlı hükümdarı Vahîdettin'in harekâtı gözünüzün önündedir. Onun emriyledir ki, bile bile ölüme götürülen milleti kurtarmak isteyenler âsi ilân edildi. Onun emriyle millet ve vatanı kurtarmak için kan döken aziz ordumuzun bâğîler [yoldan sapmışlar] sürüsü olduğuna dair fetvalar veren ulema kıyafetli kimseler çıktı. Onlar bu fetvaları Yunan tayyarecileriyle ordumuzun içine atıyorlardı, işte bu noktada suali soran arkadaşımıza yerden göğe kadar hak veririm. Ulema içinde böyle hainleri himaye, şenî [kötü] hareketlerini şer'a [dinî hükme] tatbik, din kisvesi ve şeriat sözleriyle milleti izlâl ve iğfal eden [kandıran ve gaflete düşüren] âlimlerin -onlar için bu tabiri kullanmak istemem- böyle şerre âlet olan insanların yüzündendir ki, dört halifeden sonra din daima vasıta-i siyaset, vasıta-i menfaat, vasıta-i istibdat yapıldı. Bu hâl Osmanlı tarihinde böyle idi. Ab­basîler, Emevîler zamanında böyle idi. Fakat şurayı enzâr-ı tefekkürünüze [görüşlerinize] arzederim ki, böyle âdi ve sefil hilelerle hükümdarlık yapan halifeler ve onlara dini âlet yapmaya tenezzül eden sahte ve imansız âlimler tarihte daima rezil olmuşlar, terzîl edilmişler [rezil edilmişler] ve daima cezalarını görmüşlerdir. Hulefâ-i Abbasiye'nin [Abbasî halifelerinin] sonuncusu biliyorsunuz ki, bir Türk tarafından parçalanmıştı. Dini kendi ihtiraslarına âlet yapan hükümdarlar ve onla­ra delâlet eden hoca namlı hainler hep bu akıbete duçar olmuşlardır. Böy­le yapan hulefâ ve ulemanın arzularına muvaffak olamadıklarını tarih bize lâyetenahî (sonsuz] misallerle izah ve ispat etmektedir. Artık bu milletin ne öyle hükümdarlar, ne öyle âlimler görmeğe tahammülü ve imkânı yok­tur. Artık kimse öyle hoca kıyafetli sahte âlimlerin tezvîrine [yalanına] ehemmiyet verecek değildir. En cahil olanlar bile o gibi adamların mahiyetini pek âlâ anlamaktadır. Fakat bu hususta tam bir ehemmiyet sahibi olmaklığımız için bu intibahı [uyanışı], bu teyakkuzu, onlara karşı, bu nefreti, halâs-ı hakikî [hakiki kurtuluş] anı­na kadar bütün kuvvetiyle hatta mütezâyid (artan, fazla] bir azimle muhafaza ve idame etmeliyiz. Eğer onlara karşı benim şahsımdan bir şey anlamak isterse­niz, derim ki, ben şahsen onların düşmanıyım. Onların menfî istikamette atacakları bir hatve [adım], yalnız benim şahsî imanıma değil, yalnız benim ga­yeme değil, o adım benim milletimin hayatıyla alâkadar, o adım mille­timin hayatına karşı bir kasıt, o adım milletimizin kalbine havale edil­miş zehirli bir hançerdir. Benim ve benimle hemfikir arkadaşlarımın yapacağı şey mutlaka ve mutlaka o adımı atanı tepelemektir." (Atatürkçülük-Atatürk'ün Görüş ve Direktifleri, Birinci Kitap, Ankara 1983, s. 278-280).

Yazarın Diğer Yazıları