Balkan Bozgunu, Türk milletinin tarihte yaşadığı en büyük felaketlerden birisidir. Balkan Savaşları süreci Yemen isyanıyla başlar. 1910 yılında başlayan Arnavutluk ayaklanmasıyla devam eder. 1911 yılında İtalyanların Trablusgarp'a saldırmasıyla girilen İtalya'yla savaşta Osmanlı'nın güçlerinin üç kıtaya dağılmasıyla tehlikeli bir aşamaya evrilir. Bu durumu fırsat bilen Bulgaristan, Sırbistan, Karadağ ve Yunanistan'ın 1912 yılında Osmanlı Devletine karşı başlattığı topyekûn saldırılar Türk Milleti yönünden Balkan Faciasıyla sonuçlanır.

Gücün dağılması, koordinasyonsuzluk ve çok yönlü saldırıya maruz kalmak her zaman felaket getirmektedir.

Hedef küçültmek, düşmanı azaltmak, dikkati dağıtmamak ve gücü bir arada tutmak zafer getirmektedir.

Günümüz Türkiye'si, Osmanlı Devleti'nin son dönemiyle mukayese kabul etmez durumdadır.

Ancak mevcut şartlar ve güç dağınıklığı dikkate alındığında ortada ciddi bir tehdidin olduğu görülür.

Bugün de Türkiye, aynı anda birden fazla cephede ve coğrafyada mücadele etmeye zorlanmaktadır.

Bu durum çok riskli ve tehlikelidir.

Beş cephede birden savaşmak!

Mevcut durumda Türkiye, aynı anda arkasında küresel güçlerin bulunduğu beş cephede birden mücadele etmektedir.

Türkiye, Suriye'de PYD/Esat/Rusya, Irak'ta ve içeride PKK, Doğu Akdeniz'de Kıbrıs Rum Yönetimi, Ege'de Yunanistan, Libya'da Mısır/Rusya/Fransa'yla sıcak olmasa da fiili bir mücadele içindedir.

Türkiye güneyden yani Suriye ve Irak'tan toprak bütünlüğüne ve milli güvenliğine yönelik tehditleri bertaraf etmek için ciddi bir gücü Suriye'de konumlandırmak durumunda kalmıştır. Irak'ta aktifleşen PKK'nın Türkiye'ye terör ihraç etmesini engellemek için Irak topraklarında operasyon üzerine operasyon yapmaktadır.

Hayati çıkarları için Mavi Vatan'ın Doğu Akdeniz bölgesinde Türk Deniz Kuvvetleri korumasında gemiler sondaj yapmaktadır.

Libya'da Münhasır Bölge anlaşmasının gereği olarak Türk güçleri, Trablus hükümetine destek vermektedir. Bu destek sayesindedir ki asi General Hafter'in Trablus'u ele geçirme idealleri çöpe atılmıştır.

Türk Deniz kuvvetleri Libya açıklarında tatbikat yaparak bölge üzerinde hegemonya kurmak isteyen ülkelere gözdağı vermiştir.

Türkiye'nin Libya hamlesi Mısır, Fransa, BAE, Rusya ve Yunanistan'ı adeta çıldırtmıştır. Türkiye Fransa'yla Akdeniz'de gemi olayı yaşarken, Mısır Libya sınırında ve Akdeniz'de tatbikat üstüne tatbikat gerçekleştirmektedir. 

BAE ve Mısır, Libya'da asi general Hafter'e ve Suriye'de PYD ve Esat'a her türlü silah, mühimmat ve lejyoner asker temin etmektedir.

Yunanistan, Türkiye'yi tahrik etmek için elinde ne gelirse onu yapmaktadır.

Ayasofya'nın cami olarak ibadete açılması dolayısıyla Türkiye'ye yönelik olarak Batılı mahfillerde eleştirilerin artması, Türkiye üzerine hesap yapan ülkeler için bulunmaz bir fırsat yaratmıştır.

Bu arada ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, durup dururken Türk Akım projesinde yer alan ülkelere projeden çekilme çağrısı yaparak, 'çekilmezseniz sonuçları olur' tehdidini yapması da zamanlama açısından manidardır.

Türkiye beş cephede amansız bir mücadele sürdürürken, Ayasofya'nın cami olarak ibadete açılması birden Ermenistan'ı da hareketlendirmiştir.

Ermenistan, uzun süredir işgal altında tuttuğu Azerbaycan topraklarına karşı saldırıya geçmiştir. Saldırılarda 10'u aşkın Azerbaycan askeri şehit düştü. Misillemede bulunan Azerbaycan ordusu, Ermeni destek noktaları, topçu tesisleri ve askeri arazi üzerindeki askeri araçları imha etti. 30 Ermeni askeri öldü, ağır darbe yiyen Ermeni ordusu çekilmek zorunda kaldı.

Bu saldırıya yönelik olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Doğrudan Azerbaycan'a yönelik bilinçli bir taarruz olduğunu göstermektedir. Hiç şüphesiz bu saldırı Ermenistan'ın çapını aşan bir hadisedir." şeklinde bir değerlendirmede bulundu.

Bu saldırı Azerbaycan'dan daha çok Türkiye'ye yöneliktir.

Türkiye birçok cephede aynı anda sıcak bir çatışmanın içine çekilmeye çalışılmaktadır.

Türkiye'nin her zamankinden çok daha fazla dikkatli ve uyanık olmaya ihtiyaç vardır.