Çok değişik bir bilgilendirme

Yeni yılın ilk günleriydi. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, bir grup kadın gazeteciyle sohbetinde, "Dışlanmış bir muhalefet Türkiye'nin lehine değil, çıkarına da değil" diyerek iktidar ile muhalefet arasında, AK Parti dönemine kadar süregelen diyalog geleneğini hatırlatmıştı.
Hem Süleyman Demirel, hem Tansu Çiller, hem Mesut Yılmaz dönemlerinde, özellikle uluslararası bir işe kalkışmadan, yurt dışında bir toplantıya vesair gitmeden önce muhalefet liderlerine bilgi verildiğini, çetrefilli bir konu varsa ve "Türkiye'nin eli" de çok güçlü yahut rahat değilse bu durumun paylaşıldığını ve muhalefetin de pozisyonunu bu bilgiler doğrultusunda aldığını kaydeden Akşener, "Bakın 15 Temmuz'da, eski siyasetçiler ve uluslararası ilişkileri bulunan işadamları, kendiliğinden, güçlü oldukları ülkelerde Türkiye lehine çalışma yaptılar... Türkiye'nin tezinin haklılığını anlattılar... Kötü mü oldu?.. Keşke, yönetenler o akla sahip olabilselerdi de bu daha organize olabilseydi. Siyasi cenaha bakınca ciddi birikimi olan pek çok insan var; bırakın birikimlerini aktarsınlar, sen de bize aktar" diyerek, iktidara, bu nevi bir bilgi, tecrübe, akıl, fikir paylaşımı/alışverişi çağrısı yapmıştı.
***
Gara operasyonunun ardından, hükümeti temsilen iki bakanın CHP ve İYİ Parti'ye yaptıkları "bilgilendirme" ziyaretlerine ve sonrasında yaşanan "Yüzsüz"lü, "Terbiyesiz adam"lı, "Sen buna layık değilsin"li sonu mahkemede biten söz dalaşına bakınca, iktidar, bu bilgi paylaşımı mevzusunu da bir hayli yanlış anlamış galiba...
***
Türkiye Cumhuriyeti'nin emniyeti ve güvenliğiyle ilgili istihbaratı toplama, operasyonları planlama ve yürütme makamında bulunan iki bakan, muhalefet partilerini, her şey olup bittikten sonra "Gel gör ki başaramadık" diye değil de operasyonun öncesinde "Nasıl başarabiliriz" diye ziyaret etmiş olsaydı böyle mi olurdu?
Gizlilik gerektiren teknik detayların paylaşımından söz etmiyorum; "Rehineler bu milletin evlatları, bu taşın altına elimizi hep birlikte koyalım" denilerek oluşturulacak bir ortak iradeden söz ediyorum.
Bu kararın muhtemel riskleri, "Allah korusun"luk ihtimalleri de ortaya konarak, destek istenmiş olsaydı; muhalefet de şüphelerini, endişelerini peşin peşin paylaşmış, hani "mide bulandıran" denir ya, o nevi, içine sindiremediği noktalarla ilgili olarak iktidardan, artık adına "garanti" mi dersiniz, "taahhüt" mü öyle bir talepte bulunsaydı…
Velhasıl, bunun bir "devlet operasyonu" olduğu, "zarureti", "zamanlaması" ve siyasetin malzemesi yapılmaması konusunda bir mutabakat sağlansaydı…
İktidar, bugün bütün o ağılı şüphelerin hedefi olur muydu?
Evlatlarını kaybetmiş ailelerin acıları pinpon topu gibi oradan oraya atılır, karşılıklı siyasi bir kanırtıcı gibi kullanılır mıydı?
***
Her şeyi geçtim…
Gara operasyonunun rehine kurtarma ayağı, böylesi bir hezimetle sonuçlanmamış ve evvelce ilan edilen "müjde", planlandığı şekilde verilebilmiş olsaydı millete; iktidar yine de bilgi verme gereği duyacak mıydı dersiniz muhalefete?
Hem bu nasıl bir bilgilendirme ki, bilgilendirildiği söylenen muhalefet liderlerinin kafalarındaki soru işaretlerin büyük bölümü hâlâ baki?
Neden sahi?
Muhalefet liderleri, ilgili bakanlara kafalarındaki soruları sormadıkları için mi?
Yoksa sordular da cevap mı verilemedi mi?
Sorulara, şüpheleri yok edecek netlikte cevap verme yetkisine sahip değil miydi iktidarın bilgilendiricileri?
Acaba diyorum, şu işe "bilgilendirme" değil de "mazeret bildirimi" mi demeli?
Çarşafa dolanınca yeltenilen beyhude bir meşrulaştırma gayreti mi?

Gürsel Erol...
Elazığ'da doğdu.
SHP Gençlik Kolları'nın "kurucu genel başkanlığı"nı yürüttü.
Sırasıyla SHP ve CHP'nin Elazığ İl Başkanlıklarını yaptı; ki bu göreve ilk seçildiğinde 25 yaşındaydı. Cumhuriyet tarihindeki bütün siyasi partilerin, gelmiş geçmiş en genç il başkanıydı.
1995 seçimlerinde, daha 32 yaşındayken, CHP'nin Elazığ 1'inci sıra milletvekili adayıydı.
Başta Alevi kuruluşları olmak üzere, sivil toplumda önemli görevlere ve işlere imza attı.
2015 seçimlerinde, Tunceli'den CHP milletvekili olarak seçildi. Maaşının tamamını öğrencilere burs verdi.
PKK tarafından kaçırıldıktan sonra cansız bedeni Pülümür çayında bulunan, 24 yaşındaki şehit öğretmen Necmettin (Yılmaz) için Tunceli'de PKK terörüne karşı yürüyüş başlattı.
2018 seçimlerinde, bu defa Elazığ'dan aday yapıldı; CHP'nin, 1977'den sonra Elazığ'dan TBMM'ye sokabildiği ilk milletvekili olmayı başardı.
Bu arada, Yunan ordusu Ankara'ya dayandığında TBMM kürsüsüne çıkıp "Beyler biz buraya ölmeye mi, kaçmaya mı geldik" diyen Diyap Ağa'nın torunu; sadece soyağacı anlamında değil ruhen de…
***
Önceki gün, Gara operasyonunun ardından bir kere daha Meclis kürsüsündeydi Erol. Söyledikleri kendi kişisel tarihi açısından yeni değildi ama sanki ülkeyi muhalefet yönetiyormuş gibi, CHP'yi, neredeyse Gara katliamının sorumlusu ilan eden algı operasyonunun bertarafı açısından önemliydi.
Çıktı ve gür bir sesle şunları söyledi:

"PKK, bir terör örgütü müdür?
Evet, PKK alçak, şerefsiz bir terör örgütüdür.
PYD, bir terör örgütü müdür?
Evet, PYD alçak, şerefsiz bir terör örgütüdür.
YPG, terör örgütü müdür?
Evet, YPG alçak, şerefsiz bir terör örgütüdür.
FETÖ, terör örgütü müdür?
Evet, FETÖ alçak şerefsiz bir terör örgütüdür..."
CHP sıraları, bu duruşu alkışlarla sahiplendi; dolayısıyla bunlar Erol'un kişisel düşünceleri değil parti duruşu olarak kayda geçti.
***
Hadi bir de iktidar partisinin Elazığ milletvekillerinden birinin söylem geçmişine bakalım:

"Daha önce bizim de böyle bir çağrımız vardı" diyerek, Öcalan'ın 2013'deki Nevruz mesajında yaptığı "dağdan iniş" çağrısına destek verdi.
PKK'yla ilgili olarak, "Bu örgütü duymamazlıktan ve görmemezlikten gelemeyiz" dedi.

"Çatışma ile bir şey halledilemedi" diyerek çözüm sürecine destek verdi.
***
Hangisi yerli?
Hangisi millî?

Yazarın Diğer Yazıları