Cumhuriyetimiz tehlikeler altında

Dünya ve özellikle Türkiye'de öyle beklenmedik olaylar oluyor ki, heyecanın ötesinde etki uyandırıyor hatta "endişe" doğuruyor.

Bugün 95. kuruluş yıl dönümünü kutlarken Cumhuriyetimizin düşman tehlikesi altında olmasının izahı gerçekten çok güç oluyor.

Kumpaslar, tuzaklar bitmiş görülmüyor.

Üstelik birbirini daha "vahim" şekilde takip ediyor.

Gerçekten de, Suriye sınırımızda senelerdir süre gelen kovalamaca, 4 milyona yakın sığınmacı, rahip Brunson rezaleti, gazeteci Cemal Kaşıkçı dehşeti ve FETÖ faciası, Suriye'ye girişimiz, PKK terörü Lozan ile ilgili "safsatalar" ve nihayet Yunanistan'ın saldırgan tutumu ülkemizi sarmalamış bulunuyor.

Son birkaç gün içinde Ege'de, kara sularımızda, gemimize saldırma teşebbüsü bizlere neleri hatırlatmıyor ki, daha doğrusu neleri ikaz etmiyor ki.

Her şeyden önce, AKP zamanında Yunanlara peşkeş çekilen 16 adanın hesabını, yıllardır hiç kimse veremiyor.

Üstelik, Osmanlı son döneminde, kaybedilen adaların günahını Lozan Antlaşması'ndan çıkarabilme gayretinin izahını hiçbir kimse, kurum veya siyasi parti yapamayacak kadar gerçekleri kapsıyor.

Zira, bizzat tarafımızdan 2015'in başlarında dile getirilen ve değerli gazeteci arkadaşlarımızın ve özellikle Ahmet Takan'ın ısrarla üzerinde durduğu bu "adaları Yunanlılara bırakma" gafletinin ucu nereye dayanıyor.

Dört yıl önce, YENİÇAĞ'da yayınlanan ilk uyarı yazımızdan bazı paragrafları sütunumuza aktararak, içine düşülen durumun vahametini bir kez daha kamuoyuna sunmak yine bize düşüyor.

Ergenekon, Balyoz ve Casusluk gibi kumpas davalarıyla Donanma ve Hava Kuvvetlerimiz ne yazık ki, bitirilme noktasına gelirken, Türkiye'ye ait Süleyman Şah Türbesi topraklarını terk eden AKP iktidarının, Ege Denizi'ndeki 16 adanın Yunanistan tarafından işgal edilmesine göz yumarcasına susması endişe doğuruyor. Ege Denizi'ndeki, Lozan'ın yanı sıra 1920'lerdeki antlaşmalara göre Türkiye'ye ait 16 adada, Yunanların hâkimiyet sağlaması, zaman zaman Meclis dâhil, birçok platformda seslendirilmesine rağmen, devamlı gündem dışında bırakılıyor.

Her ne kadar, iki yıl kadar önce Süleyman Şah Türbesi gelişmeleriyle "Yunanistan'ın işgal ettiği adalar"sorunu yeniden gündeme getirilmişse de iktidar tarafından yine örtbas edilmiş oluyor.

Aslında, 2004'ten beri Ege Denizi'nde Türkiye aleyhine gelişen bu olaya, AKP iktidarı, uzun süre "AB'ye giriş kampanyaları" nedeniyle sessiz kalarak, işgal edilen ada sayısının zamanla 16'ya yükseldiği biliniyor.

AKP iktidarı, 16 adanın gündeme girmesini hiç arzu etmiyor.

Muhalefetin yaptığı girişimler her seferinde kısa sürede kesintiye uğruyor.

Adaların işgalini Millî Savunma Bakanlığı "eski" Genel Sekreteri emekli Kurmay Albay Ümit Yalım sürekli olarak "resmen" duyuruyor.

Yalım'ın açıklamaları AKP iktidarının acizliğini, gafletini açıkça anlatıyor;

"04 Eylül 2013 tarihinde, dönemin Yunanistan Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Tselios ve Savunma Bakan Yardımcısı Davakis, hiçbir engelle karşılaşmadan, Kalolimnoz Adası'na helikopter ile gelmiş Yunan askerlerini ziyaret etmiştir. Konu, 09 Ağustos 2014 tarihinde yazılı ve görsel basına yansımasına rağmen, bu konunun hesabı verilmemiştir.

Türk Dışişleri Bakanlığı'nın, 2013 yılında Kalolimnoz Adasına yapılan ziyaret için, 'Yunanistan'a nota vermemesi' ve Yunan Savunma Bakanı Kammenos'u 30 Ocak 2015 Cuma günü Kardak bölgesine getiren helikopter için, 'hava sahamız ihlal edilmedi' açıklamasını yapması, son derece kaygı vericidir."

"Girit Adası'nın etrafında, Türkiye Cumhuriyeti'ne ait Gavdos, Dhia, Dionisades, Gaidhouronisi ve Koufonisi Adaları Yunan işgali altında.

Adalarımızda Yunan bayrağı dalgalanıyor ancak Türk bayrağı dalgalanmıyor."

Öte yandan, Yunanistan Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Aleksis Çipras'ın, kara suların 12 mile çıkarılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini durdurup, Meclis'e yasa tasarısı olarak getirilmesi yönünde karar vermesini Ankara, "Atina, Türkiye'nin kararlılığını bir kez daha gördü" diye değerlendirmesi akıllara sığmıyor.

Çünkü, Yunanistan 12 milden vazgeçmediğini açıkça gösteriyor.

Oysa bize düşen görev; denizdeki araştırmalara devam etmek ve en önemlisi Yunanistan tarafından işgal edilen adalarımızı kurtarmak olarak görülüyor.

Sonuç olarak Mustafa Kemal Atatürk'ün belirttiği gibi "Cumhuriyeti korumak" asil görevimiz oluyor.

Yazarın Diğer Yazıları