Darbecilere o fırsatı kim verdi?

Darbecilere o fırsatı kim verdi?

Takvim yaprakları "27 Mayıs"ı gösterince, iktidarda da "Menderes''in beyaz infaz gömleğini giyerek siyaset yapma" iddiasında olan bir zihniyet bulununca, dünün en yaygın söylemlerinden biri "Yine aynı senaryo"ydu.

İddia oydu ki, Türkiye, "Tıpkı 27 Mayıs''ta olduğu gibi" bir kumpasa sürükleniyordu.

O gün Menderes''i hedef alanlar bugün de Erdoğan''ı hedef alıyordu.

Gelişmeler sıradan bir güç mücadelesini değil "büyük oyun"u işaret ediyordu.

Tamam da…

Sade darbecileri lanetlemekle bertaraf olur mu bu "büyük oyun"?

Tek 27 Mayıs için değil 12 Mart için de, 12 Eylül için de hatta 15 Temmuz için de geçerli olmak üzere şu soruyu da sormak ve bugünün payına düşen "ders"i biraz da, hatta en çok da bu sorunun cevabından çıkarmak gerekmez mi;

Darbe berbat bir şey… Darbeciler alçağın da alçağı kişiler… Eyvallah. Peki ya darbeye uğrayanlar? Onların hiç mi suçu yok?

Kâh aldatılarak, kâh kandırılarak, kâh güç zehirlenmesinden, kâh güçsüzlükten; gerekçeleri muhtelif olabilir ama hepsinde de, ülkenin nereye sürüklendiğini öngörememek değil mi biraz da mümkün kılan darbeleri?

Ya da "çok geç" kalmış olmak öngörmekte!..

***

Öyle ya…

Tamam, 28 Mayıs 1960 sabahına "Türkiye Cumhuriyeti''nin yeni Başbakanı" olarak uyanan Cemal Gürsel''in darbeden önceki manidar ABD ziyareti de, darbeden sonraki ilk görüşmesini daha sabahın 9''unda dönemin ABD Büyükelçisiyle yapması da, ordudaki dönüşümü ABD''nin finanse etmesi de Menderes''in idam sehpasını tekmeleyenin bugünün klişe tabiriyle "dış güçler" olduğunu belgeliyor da…

Ya, dönemin bilim ve fikir adamlarına getirilen yasaklar?

Ya, "Vatan Cephesi" eliyle oluşturulan keskin kamplaşma hatta düşmanlaşma?

Ya, Tahkikat Komisyonları?

Yargıtay üyelerinin emekliye sevki…

Kütük marifetleri…

Darbeden bir ay önce, İsmet İnönü''nün "Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam" uyarısında bulunmasına neden olan, keza Menderes''in de bizatihi "Memleket bugün kabili idare olmaktan çıkmıştır" demesine yol açan, ülkeyi "yönetilemez" hale getiren yanlış karar ve politikaların hiç mi payı yok Yassıada''da son bulan o hazin yolculukta?

Bütün bunlar vermedi mi darbecilere aradıkları fırsatı?

***

"Yine aynı senaryo"nun tekrarlandığını değil "neden tekrarlanabildiğini" idrak edebilirsek def edebiliriz başımızdan bu darbe umacısını…

Sahiden de def etmek isteniyorsa tabii!

NERDE O ESKİ ABLALAR

Ekranlarda, "Bir zamanlar Derya Yanık" stili, -"stili" dediysem giyimi kuşamı, imajıyla değil, izlediği kariyer yolu itibarıyla- yeni bir hanım("-lar" aslında) türedi. Serbest "hukukçu" kimliğiyle katıldığı programlarda, bildik "iktidar yanlısı" profili çiziyor. "Bu yolun sonu bakanlık" olmasa da "vekillik" motivasyonuyla mı, neyse artık, kendisine ayrılan süreyi, önemli oranda, Cumhurbaşkanına sadakatini ispat manifestolarıyla dolduruyor.

Söylediklerinden, ne kadar AK Partili olduğu dışında hiçbir şey anlaşılmıyor.

Dün sabah sanıyorum TV100''deydi;

Sedat Peker''in yayınladığı videoları baştan sonra izlediğini ve anlamaya çalıştığını, hatta bunun için özel bir çaba sarf ettiğini ve fakat pek bir şey anlayamadığını anlatıyordu.

Üç buçuk yaşındaki çocuğumu oturtsam o videoların karşısına anlar; yer var, zaman var, olay var, isim var; anlaması bu kadar zor olan ne acaba?

"Tam da bu yüzden senden olmaz" diye geçirdim içimden; sen olayı çok yanlış anlamışsın! Senden beklenen üst düzey bir "anlamama" performansı değil, "bal gibi anlayıp anlamazdan gelme" başarısı!

Anlayacaksın ki, anladığın şekilde anlaşılmasın diye eğip bükebilesin, bağlamından koparabilesin, takla attırabilesin…

Nerede iktidarın, manevra kabiliyeti "Türk bayrağının adı değiştirilsin"den, "Yol ver Türk''ün bayrağına"ya dönebilecek kadar güçlü olan eski medyacı ablaları, nerede bu neyin manevrasını yapması gerektiğinin bile farkında olmayan yeni hanımlar!

SORU-YORUM

"Muhalefete yerini bildirmekle" görevli birtakım, muhalefet partisi liderlerinin Cumhurbaşkanı''nı muhatap almasını ve bunu yaparken kullandıkları dili eleştirerek, "Geçmişte böyle bir şey var mıydı; siyasiler Cumhurbaşkanı''nı böyle muhatap alır mıydı? Bu nasıl olabilir?" diye veryansın ediyorlar.

Şimdi özlemle andığınız o "geçmişte" Cumhurbaşkanları, belli bir siyasi parti/gelenekten bile geliyor olsalar bile "partiler üstü" konumdalardı. Aynı zamanda "siyasi parti genel başkanı" olmadıklarından, aynı zamanda diğer siyasi parti genel başkanlarıyla "rakip" de değillerdi; "muhatap" olmalarını gerektirecek bir "iktidar mücadeleleri" yoktu; bunlar olabilir mi?

Yazarın Diğer Yazıları