Darbenin öbür yüzü

15 Temmuz'da, "Cemaat" iktidara gelseydi "Türkiye"nin olmayacağını bilelim. 

Hiç düşünülmeyen -veya aklında olduğu hâlde dile getirilmekten çekinilen, diyeyim- önceki iktidarlarda kendisi için yumuşak zemin bulamayan Cemaat, bu iktidarın bütün evrelerinde kademe kademe devletin içine yerleşti ve en son, "Yukarı"dakinin de dediği gibi, 17/25 Aralık'ta darbeye teşebbüs etti.

Ne yazık ki, darbeye zemin hazırlayanlar da yine iktidardakiler. Öyle açık verdiler, o kadar kıymetli belgelerin "karşı taraf"ın eline geçmesine sebep oldular ki, eğer o dönemde iktidardakiler alaşağı edilseydi, tutunacak dal bulamayacaklardı. İktidardakilerini hapse götürecek bütün belgeler "sahih" olsa dahi çok şükür Cemaat emeline ulaşamadı. Emeline ulaşsaydı, şu kesin; yine "Türkiye" olmayacaktı. En fazla adı kalacaktı.

Yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet vb. belgeleriyle halkı ikna edeceklerinin hesabını yapanların ülkeyi kendilerinin yöneteceğini aklınıza getirmeyin!

"Rehin tutulan" kim ve rehin tutan kim? Bir düşünün... "Rehin tutan" ne derse, "rehin tutulan" uygulayacak. Meselâ; Güneydoğu'muzda sun'î bir devlet kurulmaması için sebep kalmayacaktı.

Kimilerinin diline doladığı "FETÖ" adlandırmasını son derece basit görüyorum. Mücadeleyi sulandıran bir adlandırma. Çocuk oyunu gibi. En sık kullananlara, abartanlara dikkat edin, "Yukarı"nın hışmından en çok korkanlardır ve geçmişte, "melânet"le en sıkı bağı kuranlardır. Bunlar halkı yanıltıyorlar, insanın kafasını bulandırıyorlar. Dediğim gibi "Apo"ya benzetip "FETÖ"yu çıkardılar. Örgüt kendisini nasıl adlandırırsa öyle anılır ve imaj kendi adlandırmalarına yüklenir. Menfî bahsedersen menfî, müspet bahsedersen müspet anılır.

"Cemaat"i hususiyetle kullanıyorum. Tehlike, cemaatleşenlerin kendi dışındakileri daireleri için çekmeleri ve "bende" görmektir. ("Bende"yi açıklamayacağım. Sözlüğe bakabilirsiniz!)

"Cemaat" deyince... Bir kula kul olanlar, bir de, dayanışmadan, birlikte olmadan kendilerine mutluluk payı çıkranlar akla gelir.

Cemaat'in başı ve ilk halkaları, "sihrî" sözlerle, insanları kendi halkalarına çekmede mahirdir.

Bir sarsıntı anında, ilk halka pek kopmaz; daha kenetlenir ama diğerleri "sihrî" sözlerin tesirinden kendilerini kurtarır, pişmanlıklarını her vakit dile getirir.

Türk Tarih Kurumu'nun başına yeni tayin edilen Prof. Dr. Ahmet Yaramış'ın sözleri dikkatimi çekti. 15 Temmuz için yaptığı konuşmasında Cemaat'e kananlardan, darbeyle ilgisi olmayanlardan ve devletin bunları affetmesi gerektiğinden bahsetti.

Bu tür açıklamalarda önce Cemaat'le nasıl mücadele edildiği sonra, "af" dile getirilir. Ahmet Yaramış Hoca kendisinden emindi; kimsenin pek temas etmediği bir hususa girdi.

Hakikaten öyle... Yüzbinlerce insanı darbenin müsebbibi görebilir miyiz? Çok kandırılmış var. Bu yüzden işinden edilmiş var. Cemaat şefi ve avaneleri belli. Darbeye karışanlar belli, destekleyenler belli... Cemaat'e, günün şartlarında ister istemez selâm vermiş nâdimler, samimiyetle pişmanlıklarını dile getirenler ne olacak? Herkes biliyor ki, mahpusların, işinden atılanların pek çoğu Cemaat'in arka yüzünden bihaber olanlar. Şu hakikati de ben söyleyeyim...Hadi Cemaat içinden gelsin, bir fiilini görmediyseniz ne yapacaksınız? Evlâd ü ıyâli yok mu bunların?! Bu ülkede yaşamıyorlar mı? 

Bir de perdeyi aralayıp öbür tarafa bakalım.

* *

Üst üste şehit haberleri... Dün itibarıyla 9 şehidimiz var. Yüreğimiz yanıyor. Allah rahmet eylesin.

Yazarın Diğer Yazıları