Dini, etnik ve siyasi istismar son bulmalı

Dini, etnik ve siyasi istismar son bulmalı
Bugün gerek Türkiye'de gerekse Türkiye dışında yaşayan Alevi ve Bektaşiler için, kendi inançlarına ilişkin temel bilgileri edinebilecekleri giriş niteliğinde kaynakların yetersizliği Prof. Dr. Ali Yaman'ı bu boşluğu doldurmaya yönelik bir çabaya yöneltmiş.

Prof. Dr. Ali Yaman, yeni kitabı "Şah-ı Merdan''a Talip Olanlar: Kızılbaşlar Aleviler Bektaşiler"i kaleme alma amacını şöyle açıklıyor:

"Bu kitabımız ile amaç konuya yeni başlayanların ya da konuyla ilgili temel bilgilerini pekiştirmek isteyenlerin gereksinmelerinin karşılanması ve daha ileri düzeyde okumalar için bir temele kavuşturulmalarıdır. Bu kitapla başka bir amacımız ise Alevilikle ilgili konuları sade ve anlaşılır dille sunabilmektir. Umuyoruz ki bu kitabımız, daha başka yayınların yapılmasına da yüreklendirici bir etki yapar."

Kızılbaşlar Aleviler Bektaşilerin yüzlerce yıldır Şah-ı Merdan''ı, Kerbela Şehidi İmam Hüseyin''i, Hünkar Hacı Bektaş Veli''yi, Şah Hatayi''yi, Pir Sultan Abdal''ı, Şeyh Bedreddin''i ve daha nice Yol Ulularını adeta bayraklaştırarak Hakk Muhammed Ali Yolu''ndan, Kırkların deminden ve ceminden vaz geçmediklerinin altını çizen Prof. Dr. Ali Yaman şu değerlendirmede bulunuyor:

"Alevilerin Ehl-i beyte muhabbeti esas alan samimi inançları, sade yaşantıları, ocak ve dergah temelli Pirlerine olan bağlılıkları, dini bir araç olarak gören siyaset ve din sınıfını hep rahatsız etti. Yollarını her şeyden üstün gören, eline diline beline bağlılığı, incinseler de incitmemeyi, insana, kadına, doğaya saygıyı yaşam felsefeleri yaptıkları için ötekileştirildiler ve haksızlığa uğratıldılar. İktidarlar değişse de ötekileştirme sürdü. Yüzyıllar öncesinden evrensel değerleri yaratabilmiş böyle bir hazineden nasıl yararlanılabilir diye düşünmek şöyle dursun, siyasi iktidarlar ve siyasi ideolojiler Aleviliği ve Alevileri dini-etnik-siyasi hedefleri için araç olarak kullanmaya çalıştılar. Bunlara kentlerde yeni bir yaşam kurmanın, geleneksel kurumların parçalanmasının getirdiği sorunlar da eklenince, Alevilik büyük bir hafıza kaybına uğradı ve uğratıldı.

Bu kitap işte bu hafıza kaybını onarmaya, son olarak Anadolu ve Balkanlar''da şekillenen bu eşsiz hazineyi keşfetmeye yönelik temel bilgileri titiz bir şekilde ve öz olarak her kesimden okuyucuya, anlaşılır bir dille ulaştırmayı amaçlamaktadır.

İnanıyorum ki Şah-ı Merdan''a Talip Olanların acısıyla ve tatlısıyla yaşadıkları ve yarattıkları değerler bir yönüyle hepimize ışık tutacaktır."

La Kitap Yayınları Tel:(0312) 231 06 60

***

Cahiliye töresi "din" olunca...

İlahiyatçı yazar Sadık Güner, "İslam''ı Böyle Katlettik" adlı yeni kitabında Cahiliye Dönemi töresinin, Hz. Muhammed''den sonra "din" olup tekrar geri dönüş sürecini belge ve kaynaklara dayalı olarak tahlil ediyor. Hz. Muhammed''in Hicret''inden sonra İslam''ın Medine''de güçlenmesinin ardından çevre kabilelerden katılımların başladığını belirten Sadık Güner yaşanan süreçle ilgili tespitlerini şöyle aktarıyor:

"Hz. Muhammed''in yanına gelenlerin bir kısmı dini duygularına ve haksızlıkların yaşandığı sosyal düzene adil çözüm arama gayreti ile olsa da birçoğu sırf Medine''deki "yeni kral"ın gücünü görüp yanında yer alma stratejisiyle Müslüman oldular. Çölden gelip Medine''de Peygamber''le yapabildiği kısa görüşmeden, kabilesine Müslüman olarak dönen Bedevi şeyhi, kelime-i şehadetin dışındaki Müslümanlığını gene törenin kanunlarıyla dolduruyordu. Bu öyle bir töreydi ki Kur''an''a sonuna kadar direnecek, kanunlarının birçoğunu akim bırakacaktır.

Bu konumdaki Bedevi kabile şeyhi eski alışkanlıklarına bu defa Müslüman olarak devam etti. Müslümanlık hızla yayılsa da katılımlar dini tercih olmaktan ziyade Medine''nin gücüne teslim olmaktan ibaretti.

İslam''ın Peygamber''i önce kendisi öğretmenler yetiştirdi, ardından öğretmenleri çevre şehir ve kasabalara öğretici olarak gönderdi. Başta merkezdekiler olmak üzere kısa sürede Allah''a teslim olmuş, ihlaslı, müttaki müminlerden oluşan bir ümmet inşa ettiler. Onun sağlığında İslam adına örnek bir nesil yetişti ve ideal bir dönem geçirildi.

Hz. Muhammed''in sağlığında ve ilk halifeler döneminde bu düzen korunabilmişti. Ancak onun vefatından sonra bazı direnç cepheleri türemeye başladı. Bunlardan biri de Arap''ın cahiliye töresiydi. Bu diğerlerine benzemiyordu; hem gizliydi hem de müminin karşı duramayacağı derecede ruhuna hâkimdi. Üstelik İslam''ın aksine ağırlıklı olarak insanların iştahına ve ihtiraslarına cevap veriyordu. Ne yazık ki töre, tarihi süreçte önce Arap''ın, ardından onun töresini din belleyen diğer Müslüman milletlerin benliğine egemen oldu. Köle ticareti, rahatça seks yapılabilen ve alınıp satılabilen sayısız cariye, hayvan gibi kullanılan köleler, yağmalama ve çapul... Töre bunlara imkân tanıyordu. Din engeldi ama bir yandan hadis uydurmacılar, diğer yandan ehli kitap ve civar kültür unsurlarının şakirtleri İslam''ın teorisini töre kurallarına uyarlayıp emellerine ulaştılar. Sonuç olarak XXI. asra geldiğimizde Kur''an''dan uzaklaşılmış, dinimiz, büyük ölçüde Arap''ın cahiliye töresine teslim olmuştur.

Bu çalışmada, İslam''dan önce Araplarda Cahiliye Dönemi denilen devirde hakim olan törenin, Asrı Saadet''te bastırılmasına rağmen ortadan kalkmadığını ve ilerleyen zamanlarda din kisvesiyle tekrar nasıl geri döndüğü kaynaklarıyla incelenerek okuyucuya sunulmuştur."

KDY Yayıncılık Tel:(0532) 691 01 92

***

HAFTANIN KİTABI

Cumhuriyet merhamettir

Milli Mücadele''ye karşı olanların akıbetlerini araştıran Dr. Ceyhun İrgil, "Babalar ve Çocuklar / Genç Cumhuriyet''in Vicdan Serüveni" adlı kitabıyla 150''liklerin izini sürüyor, onların ve çocuklarının bilinmeyen öykülerini anlatıyor. Kimisi işbirlikçi saray hükümetinin, kimisi işgalci İngilizlerin yanında Kurtuluş Savaşı''na karşı çıktı; Türk milletinin varlık yokluk kavgasında ihanet ettiler. Kurtuluş Savaşı sonrasında affedilenler oldu, böylece sayıları 150''ye indi. 150''likler diye anıldılar. Fransız ve Rus devrimlerinde yapıldığının aksine idam edilmediler, hapse atılmadılar, sürgün edildiler.

Milli Mücadele''ye karşı olanlara, Kurtuluş Savaşı''na karşı çalışmalar yapanlara ne oldu? Nereye gittiler? Nasıl yaşadılar? Ülkeye döndüler mi? Çocukları, torunları ne yaptı? Ne yapıyorlar?

Dr. Ceyhun İrgil, bu kitapta merak edilen bu sorulara yanıt ararken aynı zamanda birçoğu "150''lik" olarak adlandırılan kişilerin hayatlarından yola çıkarak olan bitene ışık tutmaya çalışıyor.

***

İklim kriziyle gelen kabus

Diane Cook, yeni romanı "Yeni Yaban"da bilimkurgudan masala, büyüme hikâyesinden macera romanına çeşitli türler arasında ustalıklı bir üslup ortaya koyuyor.

ÖzlemYüksel tarafından Türkçe''ye çevrilip Yapı Kredi Yayınları tarafından okurla buluşturulan "Yeni Yaban", iklim krizi, annelik ve günümüzde insan olmanın anlamı gibi birçok temel meseleyi ele alan, nefes nefese okunan bir hayatta kalma öyküsü. Okurların bu kitaptan en çok hatırlayacağı şeyin, dünyamızdaki insan olmayan bütün canlılara yönelik saf hayret duygusu olacağına dikkat çekiliyor.

Yapı Kredi Yayınları Tel:(0212) 252 47 00

***

KÜTÜPHANEMDEN:

İstiklal Marşı''mızla özdeşleşen büyük şair

İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy''u en güzel anlatan bir eserden söz etmek istiyorum bu hafta... Eseri, ölümünün ellinci yılında en yakın arkadaşı ve talebesi Mithat Cemal Kuntay kaleme almış. İş Bankası Kültür Yayınları''nın 1986''da bastığı kitabın adı da "Ölümünün 50. Yılında Mehmet Akif Ersoy / Hayatı - Seciyesi - Sanatı"

Mehmet Akif''i ilk defa 1903 yılında İbnülemin Mahmut Kemal Bey''in devrin aydınlarını konuk edip sohbetler ettiği Beyazıt Mercan yokuşundaki evinin yazı odasında görüp tanıdığını belirten Mithat Cemal Kuntay, kitabının girişinde onunla ilgili ilk izlenimlerini şöyle anlatıyor:

"Bu odaya bir cuma günü girince koltukta vücudunun mütahakkim çizgileriyle oturan bir atlet adam gördüm; cengaver bir gövde, ilmi bir sakal...

''Mehmet Akif Beymiş; Arapça bilirmiş; şairmiş de...''

Zaten bu odada Cuma günü toplananların hepsi sakallı ve şairdi. Yalnız bugünkü şair bu odanın muaşeret kaidelerine aldırmayarak başı açık oturuyordu (Sonra öğreniyorum; Mehmet Akif festen rahatsız olurdu)

Bizi birbirimize tanıştıran ev sahibi, benim de ''kıymetli bir şair'' olduğumu ona söylemeyi unutmadı. Bu Mehmet Akif Bey, benimle tanıştığına teşekkür etmedi. Yalnız başını salladı. Ben de içimden birtakım kararlar verdim: Bu adam mutlaka Tanzimat sonrası edebiyata garezdi. Mutlaka bütün bu türlü adamların hep aynini ezber bildikleri Acemce beyitler okuyacaktı; mutlaka Arapça lakırdı edecekti; hele beni yeni tanıdığı için mutlaka kendini göstermek isteyecek, ''kaleme aldığı'' gazelleri okuyacaktı. Okumasını bekleyerek içimden eğlenmeye hazırlandım.

Fakat o muttasıl susuyordu. Biteviye sustuğu haldeyüzü ahmak olmuyordu. Sonra birdenbire yerinden fırladı, odadakilere işaret kadar kısa selam verdi, odadan çıktı gitti. Sesini bile öğrenemediğim adam o günden beri içimde bir merak oldu..."

(Ahmet Yabuloğlu)