Dinin ahlâkî ve insânî boyutu…

Şair diyor ki:

"İslâm güzel ahlâktan başka nedir?//İbadetler araçtır, bahânedir."

Aynı bağlamda Yenişehirli Avnî de şöyle der:

"Avniyâ terbiyet-i nefsin içindir tâat//Yoksa Allâh'a ne tâat, ne ibâdet lazım."

Her iki beyitte de çok güzel ifade edildiği üzere din güzel ahlâktan ibarettir.  İster "ibâdât"a dair olsun ister "muâmelât"a, dînî emir ve yasakların amacı öncelikle nefsi terbiye ve tezkiye etmektir. Kötülüklerden alıkoymayan namazın Allah indinde bir değeri olabilir mi?

Gel gör ki bugün Müslümanlar dinin ahlâkî ve insânî (muâmelât) boyutunu unutmuşlar, sadece ibâdât kısmıyla meşgûller… Yapılan ibadetler de hikmet-i teşrîiyyesinden (vaz' oluş gayesi) uzak, mekanik hareketlerden ibaret.

Yunus Emre'nin:

"Bir kez gönül kırdın ise bu kıldığın namaz değil//Yetmiş iki millet dahı elin yüzin yumaz değil." beytini anlayan kaç kişi çıkar içimizden? Oysa Peygamberimizin sözü açık:

"Allah'a imandan sonra en faziletli amel, insanları sevmektir."

İnsanları seven, halka hizmeti Hakk'a hizmet bilen bir Müslüman nasıl hak yer, nasıl yolsuzluk yapar, nasıl cana kıyar?

Yine Peygamberimiz (meâlen):"Çalışarak, alın teriyle helâlinden rızkını kazanan, Allah'ın sevgili kuludur" buyurur. (El-kâsibü habîbu'llâh)

"Habîbu'llâh"ın sözlük anlamı "Allah'ın sevgili kulu"dur. Dînî bir terim olarak "Habîbu'llâh" Hz. Muhammmed'e (sav) delâlet eder. Dolayısıyla, Peygamberimiz nasıl "Habîbu'llâh" ise, çalışan, üreten, rızkını helâlinden kazanan kişi de Hak katında Allah'ın sevgili kuludur,  "habîbu'llâh"tır.

Dünyada çalışıp üreten kazanır, tembellik edip miskinane yatan da kaybeder. Batı çalışıyor, üretiyor ve dünyayı hegemonyası altına almış durumda. Biz Müslümanlarsa onların ürettikleri uçakları, lüks otomobilleri satın alıp etrafa çalım satıyor, silahlarıyla da birbirimizi öldürüyoruz.

Keşke Mehmet Âkif'in 100 sene önce söylediklerinden ders alabilmiş olsaydık. Malum, Mehmet Âkif'in  I. Dünya Savaşı yıllarında Almanya'ya bir seyahati olmuş, dönüşte "Avrupa'yı nasıl buldunuz" sorusuna şu cevabı vermişti:"Dinleri işimiz gibi, işleri dinimiz gibi."

Bu noktada şu anekdotu da ilave etmek isterim:

Bir Türk genci tahsil için İngiltere'ye gider. Ev tutar, okuluna gidip gelmeye başlar. Oturdukları apartmanda o okulda çalışan bir memur vardır ve her gün işe arabasıyla gidip gelmektedir. Türk öğrencinin aynı okula gittiğini fark edince bizimkine birlikte gidebileceklerini söyler İngiliz vatandaş. Bir müddet birlikte gidip gelirler. Sonra bizim genç kendisini getirip götüren komşusuna, az da olsa benim de katkım olsun diye para teklif eder. Bu teklife İngiliz şu cevabı verir:

"Senden para alırsam gelir elde etmiş olurum ve vergisini vermem gerekir. Tahsil için ülkemize gelen birisine yardımcı olmaktan ben memnunum. Tedirgin olmana gerek yok, müsterih ol."

Medenilik, gelişmişlik lâfla olmuyor demek ki… Çalışma ister, üretme ister, dürüstlük ister, insana sevgi ve saygı ister. Aslında İslâm tam da budur. Lakin maalesef biz Müslümanlar dinin bu ahlâkî ve insânî boyutundan çok uzağız.

***

ACZİMİN GİRYESİ:

"Hazıra dağ dayanmaz derler, üretmeyen toplum çöker, heyhât ki dinimiz "çalış" der, bizimkiler tespih çeker."

                                                                    (Li-müellifihî)

Yazarın Diğer Yazıları