Doğu-Batı medeniyet etkileşiminin serüveni

Doğu-Batı medeniyet etkileşiminin serüveni

İtalyan ticaret kadırgalarının 14. yüzyılda Doğu''dan Avrupa pazarlarına taşıdığı uluslararası lüks mal ticareti, İtalyan sanatını derinden etkiledi. İthal sanat eşyalarının köken, tip ve üslupları çok farklı olmasına rağmen İtalyanlar, hayran oldukları bu yabancı nesnelerin coğrafi ve sanatsal kökenleri hakkında yeterince bilgi sahibi değillerdi. Bu yüzden İslam ülkelerinden ve Asya''dan İtalya pazarına gelen bütün sanat objelerini "Doğu işi" diye adlandırıyorlardı. "Doğu işi" eşyaların ortak özelliği, taşınabilir büyüklükte olmasıydı; böylece ülkeye çok miktarda getirilebiliyor, her yere yayılıyordu. Bunun yanı sıra Müslümanlıkta insan ve hayvan figürü yapmak yasak olduğundan, "Doğu işi" objelerde yaygın olan içki içme, çalgı çalma, ata binme ya da avlanma gibi soylu zevklerle meşgul insan figürleri, Avrupa''daki feodal soyluların da zevklerine hitap ediyordu. Avrupalı seçkinlerin 14. ve 15. yüzyıllarda artan zenginliği, lüks ithal mallara muazzam bir talep yarattı. Bu yaşananlar aynı zamanda ithal mallarla rekabet edebilecek yerel üretimin gelişimini de teşvik etti. 15. yüzyıl boyunca "Doğu işi" lüks malların taklidi, İtalyan el sanatlarında hızlı bir gelişime yol açtı. 1600''lerde uluslararası lüks mal taşımacılığındaki rolü giderek azalan İtalya, bu defa lüks malların üreticisi hâline geldi. İtalyan zanaatkârlar zamanla üretim kalitesi ve maliyetinde, daha önce ilham aldıkları Doğulu zanaatkârları geçmeye başladılar. Böylece mallar ters yöne, Batı''dan Doğu''ya doğru akmaya başladı. Doğu-Batı ticareti, seyahatleri ve sınai rekabeti, Akdeniz''deki kozmopolit zevk anlayışının ve sanatsal alışverişin artışında önemli bir rol oynadı. Ülkesine davet ettiği İtalyan ressamlara portrelerini ve madalyonlarını yaptıran Fatih Sultan Mehmed''in ölümünden sonra halefleri, imparatorluk imajını yaratmak için zaman zaman İtalyan sanatçıları İstanbul''a davet ettiler. II. Bayezid, 1506 yılında Haliç''e bir köprü inşa etmesi için Michelangelo''yu İstanbul''a davet etti. Bunun yanı sıra Leonardo da Vinci''den destek almaya çalıştı.

Doğu''dan Akdeniz ticaretiyle gelen lüks tüketim mallarının Batı sanatı üzerinde yarattığı etkiyi, "Doğu malı Batı Sanatı" adlı eserinde keyifli ve merak uyandırıcı bir şekilde anlatan Rosamond E. Mack, ticareti dönemin hâkim gücü olarak değerlendirmekte, süsleme sanatlarını da bu gücün temel taşları olarak görmektedir. Maddi kültürle ilgili bu bütünlüklü ve üretken yaklaşım, "zevk sahibi bir topluluk" kavramının sınırları aşarak nasıl bir kozmopolit anlayışa ve zevke dönüştüğünü kanıtlamaktadır. Doktorasını Harvard Üniversitesi''nde Rönesans sanatı üzerine yapan yazar, İtalyan Rönesansı gibi Avrupa kültürel eğilimlerini daha geniş bir dünya içinde resmederek birçok önemli konuya kapı aralamaktadır. Değişen ticaret yolları, ticari uygulamalar ve diplomatik teşebbüsler gibi Avrupa ve Doğu arasındaki ilişkilere kısa ve özlü bir genel bakış sunan Rosamond E. Mack, lüks ticari mallara ve eşyalara göre başlıklara ayırdığı kitabında büyük aktarımları kronolojik sırayla ele almakta; desenli ipeklerle başladığı ticaret ve sanat macerasını İtalyan resimleri, halılar, seramik, cam, cilt ve lake, kakma pirinç eşyalar ve resim sanatlarındaki doğu unsurları üzerinden sürdürmekte, böylece zengin ve kapsamlı bir sentez sunmaktadır.

Ötüken Neşriyat

Tel:(0212) 251 03 50

Güvenilir bilgi için zaman bugündür

Milattan önce V. yüzyılda yaşamış eski Antik Yunan tarihçisi Tukididis hakkındaki araştırmasını aynı isimle kitaplaştıran Alihanoğlu çalışma konusu hakkında şu bilgiyi veriyor: "Adı kaynaklarda Tukididis, Tukidides, Thucydides şekillerinde yazılıyor. Peloponnesos savaşlarını konu alan eseri yaz ve kış mevsimlerine göre olayları kronolojik bir sıra ile verirken yalnız klasik devir Grek tarihinin karanlık yönlerini aydınlatmakla kalmamış, ilmî tarihçiliğin ilk önemli eserini de vermiştir. İlmî tarihin ve realizmin babası kabul edilir. Uluslararası ilişkiler disiplininin kurucusudur. Öyle ki, onun zamanına kadar yazılan tarih eserlerinin pek çoğu hikâye ve epostan öteye gitmiyordu. Tenkitli ve sebepleriyle olayların üzerinde durmak, Tukididisle başlar.

Tarihinde derin meselelere girmiş, özellikle devletin varlığıyla ilgilenmiş ve geçmişten sadece kendi zamanının tarihini açıklamak amacıyla faydalanmıştır. Tukididis için eski gelecek için bir rehberdir ve onun amacı gelecek devlet adamlarına yol göstermek ve ders vermektir.

Yunan polislerinin kendi arasında oluşturduğu mikro uluslararası sistemi ve güç dengesi kavramının özünü Tukididis sayesinde anlıyoruz.

Tukididis güvenilir bilgi elde etmenin mümkün olduğu tek zamanın bugün olduğunu söyler. Onun anlatışına göre; delil bulunabilirse geçmişe gidilir. Bugün, hem geçmişin hem de geleceğin anahtarıdır.

Tukididis''in Atina-Sparta savaşını anlattığı tarihinde siyasî ve askerî tarih iç içedir. Döneminde veba salgını baş göstermişti. Veba salgınını bile siyasî sonuçları itibarıyla incelemiştir. Bir özelliği de sözlü geleneği yazılı gelenekten daha önemli görmesidir. Onun en belirgin özelliği tarafsız olmasıdır.

Bir deniz savaşının bütün ayrıntılarını, bir sur inşaatının her safhasını anlatırken çok iyi bir gözlemci yer yer ortaya koyduğu fikirleriyle derin bir tarih felsefecisi olarak karşımıza çıkan yazar, bugün bile eşine az rastlanan bir örnektir."

Bilgeoğuz Yayınları

Tel: (0212) 527 33 65

++++++++++++++++++++

HAFTANIN KİTABI

Yayılmacı komşumuz


Rumeli Balkan Strateji Araştırmaları Merkezi Başkanı Süheyl Çobanoğlu yeni kitabı "Yunan Yayılması ve Türklere Yaptıkları Soykırımlar"da tarihî gerçekleri gündeme taşıyor: Türkiye ile Yunanistan arasında özellikle Ege''de yaşananlar, 2 ülkeyi sık sık doğrudan bir çatışmanın eşiğine getiren sorunlar olmaları nedeniyle değişen uluslararası ortamda da önemlerini korumaya devam etmekte. Mora''da Türklere soykırım yaparak 1830''da kuruluşundan itibaren her fırsatta Osmanlı/Türkiye aleyhine sınırlarını genişleten Yunanistan, Dünya kamuoyuna "Türkiye''nin kendisini tehdit ettiği" propagandasını yapmaya devam etmiştir. Bu çelişkili tutumuna rağmen hedeflerine adım adım ulaşmasının nedenleri dikkatle incelenmeli ve sinsi planlarına karşı dikkatli olunmalıdır. Çünkü bağımsızlığını kazandığı günden bugüne kadar "Türkiye''nin kendisini tehdit ettiği" iddiasına rağmen, Yunanistan Osmanlı''dan (Türkiye) aldığı topraklarla yüzölçümünü % 278 oranında büyütmüştür. Ancak yıllar boyunca sınırlı kaynaklarını Türkiye''ye karşı silahlanmaya harcamış ve ülke ekonomisini batırmışlardır.

RUBASAM Yayınları

Tel:(0212) 527 94 62

 

 

 

Tarihteki kurbanlar

Danilo Kis, "Boris Davidoviç İçin Bir Mezar"da 19. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın ortalarına uzanan bir dönemde, Doğu Avrupa''dan Sibirya''ya uzayan, arada İspanya''ya ve İrlanda''ya da uğrayan bir coğrafyada geçen birbirine akraba yedi öykü anlatıyor. Tarih boyunca hiç durulmayan, benzersiz aşırılıklara, efsanevi kahramanlıklara sahne olan Slav coğrafyasından sert ve keskin bir esinti. Kurgunun kıvrımları arasında tarihi sorgulayan, devrimcilerin adanmışlığı kadar otoriter iktidarların yalan, mizansen, sansür üzerine kurulu işleyişini de gözler önüne seren politik bir anlatı.

Kırmızı Kedi Yayınevi

Tel:(0212) 244 89 82

+++++

 

 

 

KÜTÜPHANEMDEN

Her kelimenin Türkçesini ararken...

Hacmi küçük ama önemi büyük bir kitapla tanıştırmak istiyorum sizleri. 1995 yılında Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu/Türk Dil Kurumu Yayınları tarafından basılmış olan "Yabancı Kelimelere Karşılıklar" Prof. Ahmet Bican Ercilasun başkanlığında uzman dilbilimcilerden oluşan bir komisyon tarafından hazırlanmış.

Yabancı kelimelere Türkçe karşılıklar üretmek üzere kurulmuş olan komisyon, kitabın girişinde yer alan sunuşta çalışma yöntemleri üzerine de geniş açıklamalarda bulunuyor. Dilimize girmiş kelimelerin hangi ölçüler içerisinde kabullenilmesini ayrıntılı biçimde izah eden sunuşun bir bölümünde şöyle denilmekte:

Dil bilimine göre kelimelerin bir dilin malı olup olmadığının ölçüsü köken değil kullanımdır. İşte bu anlayışla yüzlerce yıldır kullandığımız bu tür kelimeleri kökenleri ne olursa olsun bizim malımız sayarız. Son iki yüz yılda dilimize Batı''dan girmiş elektrik, atom, demokrasi gibi kelimeler de böyledir. Dilimizin kurallarına aykırı olarak türetilmiş kelimeler bile, eğer halkın diline iyice yerleşmişse, kavram kargaşasına yol açmıyor ve birkaç ayrı kavram yerine kullanılmıyorsa artık dilimizin malı olmuşlardır. Kural, önem, bağımsızlık, bilinç gibi kelimeler böyledir. Tabii bu, yanlış türetmeyi hoş karşılamak ve bunun devam etmesini istemek anlamı taşımaz. Bu sadece halkın malı olmuş kelimeler, dilin de malıdır anlayışının tabii bir sonucudur. Bu anlayışın toplumda uzlaşma sağlayacağına inanıyoruz. Tabii yazarların ve dili kullananların kelime seçimi kendi tercihlerine kalmıştır. seçtikleri kelimelerden ötürü insanların kınanmasını doğru bulmayız. (Ahmet Yabuloğlu)