Doktor bu ne?

Doktor bu ne?

Yeniçağ Ankara Temsilciliği''nin bulunduğu Şili Meydanı''ndan Kızılay''a doğru giderken, hemen sağda yükselen o meşhur psikiyatri kliniğinin camındaki dev reklam ilişti gözüme;

Camdaki Kız.

O psikiyatri kliniğine gelen hastaların, orada anlattıkları hikayelerden uyarlanmış televizyon dizilerinden birinin ismiydi.

İlk kez görüyor da değildim aslında; konusunu, o klinikte tedavi görmüş hastalardan alan diğer birçok dizinin afişi de yer almıştı daha önce aynı yerde, aynı şekilde.

"Aaa bak Aşk-ı Memnu''nun kitabı çıkmış" seviyesindeki bir ilginin, tıpkı bir dönemin "Asmalı Konak"ını andıran bir turistik merakın da odağı haline gelmişti.

Önünden geçip de afişleri görenler bir garip heyecana kapılıyordu:

-Aaa bak "Nalan"ların geldiği yer!

-"İstanbullu Gelin"in kızı Alya da buraya geliyormuş!

-"Masumlar Apartmanı"ndaki Gülben de gelmeye başladı buraya!

***

Türk Tabipleri Birliği, hani geçenlerde katıldığı programdaki frapanlığı ve göbek dansıyla dikkat çeken Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Operatör Doktor Banu Küçükpolat hakkında inceleme başlatılmasını talep etti ya; programın doktor ve kliniğinin reklamına dönüştüğü gerekçesiyle…

Doktor, bu ne?

Aynı anda üç-dört kanalda birden yayınlanan dizilerin senaryolarının "kaynağı" olan kliniğin, o dizilerin afişleriyle donatılması "reklam" değil mi?

Dizideki klinik adının bile aslını çağrıştırır şekilde seçilmesini filan söylemiyorum bile…

 

HÜKÜMSÜZ LAKIRTILAR

TBMM eski Başkanı İsmail Kahraman''ın, bugüne kadar hiç gizleme lüzumu hissetmediği zihniyeti doğrultusunda "malumun ilanı" olan "Değiştirilemez maddeleri olmayan ve dindar Anayasa" teklifi tartışılıyor.

Tartışılıyor da bir şey unutuluyor…

Türkiye Cumhuriyeti Devleti''nin şeklinin, rejimin niteliklerinin ve yine devletin egemenlik alametlerinin ortaya konduğu o maddeler sadece "değiştirilemez" değil, aynı zamanda "değiştirilmesi teklif dahi edilemez" maddeler.

Anayasa''nın "değiştirilemez" olan dördüncü maddesi şöyle der:

"Anayasanın 1''inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2''nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3''üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez."

Kahraman ne yapıyor?

Değiştirilmesini teklif ediyor!

Tek İsmail Kahraman da değil; zaman zaman bu minvalde çıkışlar, nabız yoklamaları, zemin hazırlamaları yapan AK Parti''li, HDP''li, HÜDA-PAR''lı, kindar, liberal vs. kim varsa topunun lakırtısı "hükümsüz" olmanın yanı sıra bir de "suç" değil mi aslında?

Hukuk devletlerinde, Anayasaların kati suretle men ettiğini ısrarla yapmak, Türkiye''de olduğu gibi sadece siyasetin konusu olabilir mi?

Bu cüretin hukuki, adli boyutu olması gerekmez mi?

 

"SOKAĞA ATILAN KİMSE YOK"

AK Parti medyasının, üniversite öğrencilerinin yurt ihtiyacının giderilmesi konusunda, Kredi Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü, Gençlik ve Spor Bakanlığı gibi, konunun direkt muhatabı/sorumlusu olan kurum ve kuruluşlar varken, tutup da, Ankara Büyükşehir Belediyesi''nden hesap sormaya kalkışmasının abukluğunu ifadeye çalışmıştım geçtiğimiz hafta.

Yandaş medyanın yaratmaya çalıştığı algı, ABB''nin "Öğrencileri sokakta bırakmıyoruz" derken, "Öğrencileri yerleştirdiği şefkat evlerinde kalan evsizleri sokağa attığı" şeklindeydi.

Ki bu, "abukluğu" da aşıp "iftira" sınırlarının zorlanıyor olması demekti.

Zira, ABB''de görevli arkadaşların yaptığı bilgilendirmeye göre "işin aslı" bambaşkaydı;

"Şefkat Evleri''nde kalan bir kişi bile sokağa atılmamış, farklı noktalarda bulunan bu evlerde, dağınık halde kalan evsizler, aynı evlerin çatısı altında, üniversite öğrencileri de kendi emsalleriyle, aynı evlerin çatısı altında toplanmış, böylece iki grubun da kendini daha rahat hissedebileceği bir ortam sağlanmıştı."

Benim konuştuğum gün itibarıyla, ABB''ye geçici barınma başvurusu yapan öğrenci sayısı 7500''e, yerleştirilen öğrenci sayısı da 4 bine ulaşmıştı.

Büyük rakam.

"Yok"lara, "Olmaz"lara, "İmkansız"lara sığınılmadığında ne çok şey mümkün hale gelebiliyor demek ki; yeter ki, yüreğini koyma şartı ihmal edilmesin yapılan işin.

 

ENGELLERİ AŞA AŞA…

Köşenin bir bölümünü, öğretmenler için "serbest kürsü"ye çevirsem, bir gün boş kalmaz sanırım; son bir haftadaki mesaj yoğunluğundan bunu anladım.

Feryat bu defa, -kendi adıma utançla itiraf edeyim-, eğitim camiasının aklımın ucundan dahi geçmeyen bir kesiminden, "atanamayan engelli öğretmenler"den.

Her yıl ortalama iki defa yapılan "engelli öğretmen ataması", bu yıl bir defa yapılmış yolladıkları mesaja göre. İlk seferde 500 engelli öğretmen atanmış ve kalan 2 bin 500 aday için de ikinci atama yapılmamış.

İşitme Engelliler Kadın Voleybol Millî Takımı''nın "dünya şampiyonluğunu" ayakta alkışlar ve kendimizi onların "engel(!)"leri aşma azmine hayran olmaktan alamazken, tam yerine denk geldi;

Ey "yetkililer"; neden bu kadar cimrisiniz "engelleri aşabilme" şansı sunmakta insanlara?

Bu şansı bulduklarında yapabildikleri ortadayken, hak etmiyorlar mı?

Yoksa mevzu tamamen, zaten, görece "engelsiz(!)" olanları da engellemekte mahir bir kafaya sahip olunması mı!

Yazarın Diğer Yazıları