Dr. Reşit'in ruh torunları…

ABD ve Başkanı''nın boşa dertlendiğini, Damat Ferit Hükümeti''nin, kendisinden önce "tehcir" kararını alan ve uygulayan devlet yöneticileri ve onları destekleyen aydınlarla, mümkün olabilecek en "had bildirici(!)" üslup ve dahi "Engizisyon"u aratmayan yöntemlerle hesaplaştığını anlattığım yazıda kısaca anmıştım Dr. Reşit Bey''i.
***
Reşit Bey, dönemin Diyarbakır Valisi''ydi.
Rus baskısı sonucu Kafkaslardan göçmüş bir ailenin çocuğu olarak İstanbul''da büyüdü. Gülhane Askeri Tıp Akademisi''ni bitirdi.
İttihat ve Terakki Cemiyeti''nin kuruluşunda görev almasıyla birlikte ailesinin kaçtığı zulmün bin beterini yaşamaya başladı. Bir dönem Trablus''a sürüldü. Döndükten sonra çeşitli bölgelerde kaymakamlık ve mutasarrıflık yaptı. Son atandığı yer Diyarbakır''dı.
***
Şehirdeki Tekalif-i Harbiye ambarları ile askeri nakliyat dahil bütün önemli işler Ermeni komitacıların eline bırakılmıştı.
Ermeni papazları, "Kurtuluş günü erişti, hazırlanınız, gerekirse çift hayvanlarınızı satıp silahlanınız, muvaffak olduktan sonra Müslümanların serveti, mülkleri bize kalacaktır" konuşmalarıyla, cemaati ayaklandırma hazırlığındaydı.
Türkler, "Şimdiye kadar siz hakim millet idiniz, bundan sonra biz hakim, siz mahkumsunuz" tahrik ve tehdidi altındaydı.
Vali Reşit Bey, yaptığı aramalarda "Bütün Müslüman ahalinin katledileceğine" dair harekat planlarına ulaştı.
Durumu derhal Babıali''ye yazdı.
İstanbul''dan gelen talimat açıktı; Reşit Bey, "tehcir" kararını tereddüt etmeden uyguladı.
***
Mondros Mütarekesi''nin imzalanması ve İstanbul''un alenen İngilizlerce yönetilmeye başlanmasından sonra tutuklandı ve o dönemin "Silivri"si olan Bekirağa Bölüğü''ne atıldı.
Mütareke basını, coşkuyla "idam edileceğini" bildiriyordu.
"Ecnebilere yaranmak uğruna(!)" idam edilmeyi sindiremedi; firar etti.
İngilizler çok öfkelenmişti. "…Reşit Bey''in kaçışını, küçük memurların gevşekliğine bağlamak yararsızdır. Bu bir Türk oyunudur. Hükûmet üyelerinin kendileri de sorumluluktan kurtulamazlar... " tehditleriyle, hükümete, Reşit Bey''in bir an önce yakalaması konusunda baskı yapıyorlardı.
Damat Ferit''in derdi ise bambaşkaydı;
Acaba, Reşit Bey, kimlerin yardımıyla kaçmıştı! Acaba, iktidarına karşı bir gizli teşkilat mı vardı! Acaba, onu alaşağı etmeye de çalışacaklar mıydı!
***
Dr. Reşit Bey, Teşvikiye Karakolu''nun önünden geçerken karşılaştığı bir doktor tanıdığının ihbarı üzerine başlayan uzun bir kovalamacanın sonunda, yakalanacağı anladığında, "Düşmanlarının eğlencesi olmamak için" namluyu şakağına dayadı ve intihar etti.
Ondan geriye, eşine yazdığı şu satırlar kalmıştı sadece:
"Pek sevgili refikam ve çocuklarım…
Yakalanıp hükümetin oyuncağı, düşmanlarımın eğlencesi olmamak için son dakikada intihar etmek fikrindeyim. Revolverim bir dakika yanımdan ayrılmıyor ve hazırdır. Hayatımın bence hiçbir kıymeti kalmadı. Bir müsait vakitte milletime son vazifemi yapar ve hayatımın bakiyesini tamamıyla size hasr ve tahsis ederim ümidiyle yaşamak isterdim. Ne çare her istenilen olmadı. Sizi milletim için ihmal ettim. Herkes beni Ermeni malı ile zenginleşmiş biliyor. Halbuki sizi temin-i maişetten aciz bırakıyorum. Bu da talihin bir cilvesi…"
***
"Doğudaki Ermeniler aleyhimize öylesine kışkırtılıyorlar ki şayet onlar yerlerinde bırakılmış olsalardı çevremizde canlı olarak tek Türk bulmak ve bir tek Müslüman''ın yaşadığını görmek imkansız olacaktı. Bazı evlerde ele geçirdiğim silah ve cephane koca bir orduyu yok edecek sayı ve vasıflarda idi. Korkunç ve müthiş bir teşkilatları var ve bu teşkilat serbest bırakıldığı takdirde çok geçmeden Anadolu da Türk''ü mumla aramamız gerekecekti" diyen Reşit Bey, Mithat Şükrü''ye "suçunu" itiraf ederken şöyle demişti:
- Hekim olmam bana milliyetimi unutturamazdı. Reşit, elbette bir doktordu ve doktorluğun gerektirdiği çerçeve içinde davranışlarını ayarlamak zorundaydı. Ne var ki Doktor Reşit, her şeyden önce dünyaya bir Türk olarak gelmişti…
***
Dün, gen testi yapacak halimiz olmadığına göre biyolojik olarak ne olduğunu hiç bilemeyeceğimiz ama ruhen Türk olmadığını defalarca kanıtlamış bir liberal eskisi, "Dr. Reşit''in ne çok ruh torunu varmış bu ülkede...
Türklük bu mudur?" diye soruyordu…
Türklükten istifa eden Mustafa Sabri''nin, emperyalizmin ajanlarıyla iş tutan Sait Molla''nın, bölücü Şeyh Sait''in, Zaven Efendi''nin, Talat Paşa''nın katili Solomon Tehliryan''ın ruh torunlarının bunu anlayamıyor yahut hazmedemiyor olması elbette tabiidir.
Nitekim…
Evet, "Türklük" budur.
Ve, evet "Hepimiz, Dr. Reşit''in ruh torunlarıyız!"

Yazarın Diğer Yazıları