Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hulki CEVİZOĞLU

Hulki CEVİZOĞLU

Eksiklik nesnesi

Yazının başlığı "Dostoyevski Üzerinden İnsan Çaresizliğinin Psikolojik Analizi" de olabilirdi.

***

Dün sona eren 13. Ankara Kitap Fuarı'ndaki imza günlerimde, her fuarda olduğu gibi okuyucu ve izleyicilerimin içten duygularını dinledim, onlarla fotoğraflar çektirdik, güzel sohbetler yaptık.

Ve bu arada kendime yeni kitaplar almanın mutluluğunu yaşadım.

Bugün sizlere, Dostoyevski'nin "Ölü Bir Evden Hatıralar" romanındaki cezaevi anı ve anlatılarından yola çıkarak, insanın insana yaptığı muamele sonucu, çaresiz insanın içine düştüğü durumu anlatmak istiyorum.

İsteyenleriniz, Ergin Altay'ın akıcı çevirisi ile İletişim Yayınları'ndan çıkan romanı alıp tümünü zevkle okuyabilirsiniz.

Tatlı bir söze kırbacı unutmak

Dostoyevski romanında cezaevinde yaşadığı korkunç deneyimleri, tanıştığı mahkûmları ve gardiyanların zalimliğini anlatıyor.

Hapiste iyi ile kötü kavramları hızla değişiyor.

İnsanlık yok oluyor.

Dostoyevski anlatıyor.

***

Mahkûmlar, kendilerini kırbaçlatan cezaevi komutanı Üsteğmen Smekalov'u sevgiyle, neşeyle anıyorlardı.

Önemli olan, onun mahkûmları kırbaçlatmaktan haz duymamasıydı.

İşin ilginç yanı, onun zamanında kırbaç cezasına çarptırılanlar bile yedikleri o kırbaçları tatlı bir sevgiyle anıyorlardı. Mahkûmlara öylesine sevdirmişti kendini!

Neyiyle mi?

Böylesine bir ünü neyiyle mi kazanmıştı?

Cezaevimizdeki mahkûmlar, belki de tüm Rus halkı gibi, çektikleri her çeşit acıyı tatlı bir sözcüğe unutmaya hazırlardı.

Öyle ki, üsteğmenden kırbaç yiyenler yedikleri o kırbaçları andıklarında duygulanıyorlardı.

***

Dostoyevski "Çok tuhaftır" diyor.

"Hiç de iyi insan olmadıkları halde çevrelerine kendilerini sevdirmiş insanlar vardır!"

Dostoyevski'nin analizleri toplum ve kitle psikoloji açısından büyük önem taşıyor.

Derslerde vaka olarak kesinlikle inceletilmelidir.

"Aradan uzun zaman geçmiş olmasına rağmen, ondan söz ederlerken, değil ondan nefretle söz etmek, tersine onun şeytanlıklarını anlatırlarken gülümsüyorlar, büyük haz duyuyorlardı."

Bunlar size neyi çağrıştırıyor?

Kırbaçlayan da gülümsüyor, kırbaç yiyen de

Görüyoruz ki, sırtları kırbaçtan kan çanağına dönen mahkûmlar, sahte bir dünya kuruyor ve varoluşlarını bu biçimde sürdürüyor.

Mahkûmlar, "indir" komutundan bir saniye sonra kırbacın bedenlerine ıslık çalarak bıçak gibi ineceğini bile bile gülümserlermiş.

"Kırbacı indirecek olan da gülümsermiş, kırbacı yiyecek olan da!"

Emri veren mutlu olduğu gibi kırbaçla cezalandırılan mahkûm da koğuşuna mutlu biçimde dönüyormuş.

"Tamamlama fantezisi"

Peki, bu durum niçin böyledir? Bunun açıklaması nedir?

Bir insan mazoşist değilse, eziyet ve işkenceden zevk alır mı?

Bunlar ve benzeri soruların yanıtları bellidir.

Cevap veriyorum:

İnsanlarda "eksiklik nesnesi" vardır.

Dostoyevski'nin romanındaki işkence altındaki mahkûmlar sevgi ve şefkatten yoksundur.

Büyük bir sevgi ve korunma açlığı çekmektedirler.

Bu eksikliklerini bir "şeyle" tamamlamak zorundadırlar.

Bu "şey" de, bir "tamamlama fantezisidir."

Bireyler ve toplumlar eksikliklerini bir fantezi/hayal ile tamamlarlar!

Dostoyevski'nin mahkûmları yaşadıkları işkenceyi, işkencecinin güzel ve şefkatli sözleriyle (çünkü romandaki işkenceci gülerek emir vermektedir) tamamlamaktadırlar.

O halde tekrar edelim:

Bireyler ve toplumlar eksikliklerini bir fantezi/hayal ile tamamlarlar!

Ve rüya âleminde yaşayarak var olmaya çalışırlar.

Yazarın Diğer Yazıları