Enflasyon yoksullaştırdı

Mart ayında TÜFE olarak aylık enflasyon yüzde 1,08 ve yıllık enflasyon yüzde 16,9 oldu. Yİ-ÜFE de aylık yüzde 4,13 yıllık yüzde 31,20 olarak açıklandı.
Bizde aylık Yİ-ÜFE oranı yüzde 4,13 olurken, dünyada gelişmekte olan ülkelerde yıllık enflasyon ortalaması yüzde 4,5'tur. 
Bugüne kadar hükümetler enflasyona eğilmedi. Çözüm getirmedi. Tersine algı yaratarak güven sorunu yarattı. MB'ye bilerek veya bilmeyerek müdahale etti ve kur şoklarına ve sonuçta enflasyonun artmasına neden oldu.
IMF politikaları ile 2004 yılında TÜFE oranı yüzde 9,36 olmuştu. Ancak IMF yalnızca kemer sıkarak enflasyonun köpüğünü almasını bilir. Dahası devletin kurumsal yapısı, piyasada rekabet şartları, eğitim politikası, hukukun üstünlüğü ve demokratik sorunlar gibi, iktisadın altyapısına karışmaz. Hükümetler de bu sorunları artırdı. Türkiye'de enflasyon temelde yapısal sorunlara dayandığı için 2017 yılına kadar yüzde 10 dolayında kronik enflasyon olarak devam etti. 2016 sonrasında başlayan kur şokları ve kur artışları da, Yİ-ÜFE'yi artırdı. Maliyet artışları da TÜFE'ye yansıdı.
Hükümetlerin yapısal sorunları tespit ve teşhisi olmadı. Hedefleri günübirlik, sıcak para girişi, nominal faiz kararları ile sınırlı kaldı. Merkez Bankası 2006 yılından beri enflasyon hedeflemesi uyguluyor. Hiçbir yıl tutmadı, üstelik aynı Merkez Bankası ayrıca enflasyon tahminleri de yapıyor. Bu nedenlerle iktidara ve Merkez Bankası'na olan güven kayboldu.
Kur artışı girdi maliyetlerini artırıyor. Ancak bu artış enflasyona misliyle yansıyor. Söz gelimi 2021 Ocak ayında ortalama dolar kuru 7,4024 iken, Mart ayında 7,6836 oldu. Yani yüzde 3,79 oranında arttı. Buna mukabil Ocak ayında Yİ-ÜFE oranı yüzde 26,16 iken Mart ayında yüze 31.20 oldu. Yani yüzde 19,26 oranında arttı.
Kur artışının enflasyona fazlasıyla yansımasının nedeni de yine istikrarsız, kırılgan spekülatif ve oligopol piyasa yapısıdır. Piyasa fırsatçılığa açıktır. Toptancı, depodan çıkışı en yüksek kurdan yapıyor. Perakendeci de vitrindeki eski ithal malları da yeni kurdan hesaplıyor. Aksi halde yerine yenisini koyamayacağını biliyor. Dahası aynı perakendeci vitrindeki yerli malların fiyatını da artırıyor.
Maliyet artışlarının bir nedeni de enerji fiyatlarının artması oldu.

 Enflasyon gelir dağılımını bozdu ve yoksul sayısını artırdı.
TÜİK, gıdanın TÜFE harcama sepeti içindeki payını yüzde 25,94 olarak hesaplamış. Gerçekte işçinin, memurun ve dar gelirlinin harcamaları içinde bu pay daha yüksektir. Öte yandan Mart ayında gıda fiyatları TÜFE'den daha yüksek yüzde 17,44 oranında artmış. Bu demektir ki düşük gelir gruplarının enflasyonu birkaç puan daha yüksektir. İşçiye ve memur aylıklarına, yıllık enflasyon üstünden düzeltme yaparsanız bu kesimin reel geliri düşer ve yoksullaşır.
Enflasyon faizlerde de serap etkisi yaratıyor. Bankalar mevduata ve devlet iç borçlanma senetlerine eksi reel faiz vererek, tasarruf sahibinden enflasyon vergisi almış oluyorlar.

Enflasyon istikrarsızlığın ateşidir. Demokrasi, hukuk ve ekonomide geldiğimiz bugünkü istikrarsızlığı yaratmak kolay değildir. Nasıl oldu da, Türkiye'nin demokrasi ve hukukun üstünlüğünde tecrübesi ve altyapısı, kurumsal devlet yapısı, yetişmiş insan kaynakları, laik demokratik devlet tecrübesi, bugünkü istikrarsızlığı engelleyemedi? Bilmediğimiz güçler mi var? Yoksa bizim toplum olarak yarın yerine bugüne, uzun dönem yerine kısa döneme odaklanmamız ve kayıtsız kalmamız mı bizi bu noktaya getirdi?

Yazarın Diğer Yazıları