Gerçek paşalar ve mason maşalar!

İsrail’in Mavi Marmara’da dokuz Türk’ü katlettiği gece PKK İskenderun’daki Deniz Üssü’ne saldırdı ve yedi Mehmetçiği şehit etti.
Hem de köylülerin 24 saat önce, “Önümüzden altı terörist geçti, üsse doğru gitti” diye Jandarma’ya bildirmiş olmasına rağmen.
Taraf dün, “Generaller askerin ölümünü seyretti” manşeti ile çıktı. Yedi vatan evladının PKK’lılar tarafından şehit edildiği Hakkari Çukurca’daki Hantepe Karakolu baskınının Heronlar tarafından çekilmiş görüntüleri ve o görüntülerle ilgili haberi okurken kanımız dondu.
Ve bir de iki gündür, “Ben Yunanlıları AKP’lilerden daha çok seviyorum” diyen ve bir amirale ait olduğu iddia edilen bir ses kaydı ortalıkta dolaşıyor. Bütün bunlara ve daha nicelerine bazı üst düzey komutanların geçmişte hükümete rağmen İsrail’le Meclis’e bile açıklanamayan anlaşmalar yapmış olmaları, tank modernizasyonu adı altında İsrail’e kıyak çekip Türk ordusunu hiç ama hiç işine yaramayacak tank mezarlığı haline getirmeleri de eklenince.
İster istemez yine Balkan bozgununu hatırlıyor, yine İttihat ve Terakki aklımıza geliyor, yine masonluğun gizli ellerini askerin en hassas noktalarında hisseder gibi oluyoruz.
Açık söyleyelim; bu gidiş hayra alâmet değil. Bu iddiaların hiç birinin üstü örtülemez ve asla “ihmal” falan diyerek geçiştirilemez.
Biz benzer bir durumu Balkan harbinde de yaşadık. Balkan bozgunu sonrası başımıza neler geldi aşağı yukarı biliyoruz da, bozgunun önemli sebeplerinden biri olan İttihat ve Terakki’nin (İTC’nin) o günlerdeki zihniyetini ve bu zihniyetin oluşumundaki mason etkisini pek bilmiyoruz.
Yerimizin izin verdiği ölçüde kısaca hatırlatalım.
Ben diyeyim Abdülhamid düşmanlığı siz deyin Abdülhamid istibdadı İttihat ve Terakki’yi doğurdu. İttihat ve Terakki Abdülhamid’in takibinden kurtulabilmek için mason locası çatısı altında teşkilâtlandı. Hem kendilerine bir “arka” bulmuş oldular, hem masonluğun teşkilatlanma özelliklerinden faydalandılar, hem Abdülhamit muhbirlerinin alan hâkimiyetinin dışına çıktılar, mason localarına girerek.
O sırada yani 1912’lerde...
Balkan Devletleri Osmanlı’ya karşı bir hınçla tek vücut olurken Sofya Büyükelçisi Asım Bey, Kral Ferdinand’ı ziyaret etmiş, romatizma tedavisi gören Ferdinand, “Görüyorsun savaşacak halim falan yok” deyince Asım Bey de İstanbul’a, “Balkanlardan imanım kadar eminim. Hiçbir harp zuhur etmez” telgrafı çekmişti. Bugün de, “Kimse ayrılık istemiyor” diyen bürokratlar ve “İsrail bize silah çekmez” diyen paşalardan geçilmiyor öyle değil mi?
Neyse.. Osmanlı Balkanlarda büyük bir bozgun yaşadı. Bu büyük bozgunun en önemli sebeplerinden birinin “ordunun siyasallaşması” olduğunu bütün tarihçiler kabul eder. İttihatçı Türk subaylarının ordunun yenilmesinden Nazım Paşayı sorumlu tutabilmek için mevzilerini terk edişleri, hükümeti zor duruma düşürmek için üstlerinin emirlerini yerine getirmeyişleri Balkan Bozgunu gerçeklerindendir.
Bu işin içinde masonluk nerededir derseniz..
Kimi kayıtlara göre 40 bin, kimine göre 70 bin kişilik iyi eğitilmiş Kolordusunu mason locasından aldığı emirle tek kurşun atmadan Yunan’a teslim eden Hasan Tahsin Paşa’dadır deriz..
Velhasıl.. Ordunun İttihat ve Terakkileşmesi ve masonlarla haşır neşir olması bize nasıl Balkanları kaybettirdi ve o topraklardan onlarca devletin çıkma sebebi oldu ise bugün de orduda kimilerinin hükümete kızıyorum diye İTC’leşmesi ve masonlarla al takke ver külah olması Türkiye Cumhuriyeti’nden birkaç devletçiğin çıkması yolunu açarsa, tarih biz kalem sahiplerini zamane gafilleri olarak kaydedecektir.
Böyle bir felâketin önüne geçilse bile İTC’leşen ve masonlaşan subaylar “Benim Kürdüm, benim Lazım, benim Çerkez’im” diyerek Türkiye’yi eyaletlere yani parçalanmaya  götüren zihniyete prim sağlıyor, sağlamaya devam ediyorsa. Bunu kimse hoş göremez buna kimse boş veremez...
Gerçek Paşalar neredesiniz?

Yazarın Diğer Yazıları