Gerileme dönemine girdik

Gerileme dönemine girdik

Her şey, herkesin gözü önünde oluyor. Aklı olan elbette durumu anlıyor. Saplantılı olanlar ise yalana kanıyor.

Erdoğan istiyor, Merkez Bankası faizleri düşürüyor.

Faizler düşünce, dolar değer kazanırken Türk Lirasının değeri düşüyor.

Bu durumda doları kim yükseltmiş oluyor?

İktidar sahipleri.

Peki, aynı iktidar sahipleri bizzat talimat vererek yarattıkları ekonomik yıkımın adresi olarak nereyi gösteriyor?

Dış güçleri.

Sonucunu bile bile kendi karar veriyor, dış güçleri adres gösteriyor. "Kurtuluş savaşı vereceklerini" söylüyor.

Uluslararası sermaye diyor.

İyi de kardeşim, siz zaten uluslararası sermaye gelecek diye bu kararı vermediniz mi? Amacınız, TL''yi ucuzun da ucuzu yaparak, değersizleştirmek, Türk işçisinin emeğini ucuzlatarak, bu sayede işsizliği azaltmak, dış ticareti artırmak, değil mi?

Evdeki hesap bu.

Öyle ise kime karşı neyin kurtuluş savaşını veriyorsunuz?

Hangi dış güçten bahsediyorsunuz?

İşte bu sebeple "dış güç aslında iç güç" dememiz boşuna değil.

Çin, Vietnam, Tayvan gibi ülkelerin yüksek kur politikalarını uygulayarak, zenginleşmesini model alarak, hem işsizliği ve hem de ihracatı artıracaklarını hesap eden bu "ekonomi ustaları(!)" Türkiye''yi "deney ülkesi" haline getirdiler.

Herkes biliyor ki her ülkenin kendi koşulları ve gerçeği özeldir. Çin''in uyguladığı politikayı sen uygularsan tutmaz.

Neden tutmaz?

Çünkü Çin, iğneden ipliğe başlı başına bir üretim ülkesidir. Çin için, ne üretiyor değil, ne üretmiyor diye sormamız lazım.

Başka?

Çin, ara mallarını da kendi üretiyor. Senin gibi dolara bağlı olarak ithal etmiyor. Dolayısı ile Çin doları yükseltip, fiyatı indirdi mi, alıcı oraya koşuyor.

Peki Türkiye?

Türkiye''nin sanayiden inşaata kadar tüm ürettiklerinin temelinde yatan ara mallar ithal. Dolar yükseldikçe sanayici onları daha pahalıya almak zorunda. İşte bakın içinde bulunduğumuz şu felaketler döneminde çiftçi ağlıyor.

Niye?

Gübre ve mazot kat be kat arttı diye. "Artık üretemiyoruz" diyor. "Üretsek, satamıyoruz" diyor.

İnşaat sektörüne bak. Orası da faklı değil. Mal getiremiyor.

Az da olsa ürettiğimiz ilaç sanayine bak. Durum çiftçininkinden, inşaatçınınkinden farklı değil.

Tutturmuşlar "faiz sebep, enflasyon sonuç" diye. Bilimin yok saydığı bir hipotezi (faraziyeyi), "doğru budur" diye Türkiye''ye dayatmaya çalışıyorlar. Hâlbuki bu hipotezin birkaç aydır uygulamalarından görüyoruz ki, faiz indikçe dolar, dolar çıktıkça enflasyon artıyor.

Bu arada şunu belirtelim; Türkiye''de bu faraziyeye karşı çıkan hiç kimse faiz yanlısı değil. "Faiz arttıkça artsın" diyen yok.

Ne var peki?

Şunu söyleyen var: Faiz bu yöntemle düşürülmez. Faizi, tıpkı geçmişte yaşadığımız ekonomik krizlerde olduğu gibi, belirli bir ekonomi programıyla düşürebiliriz.

Başka, piyasalara güven vermekle düşürürüz.

Daha başka?

Ülkede insanların güveneceği bir sosyal, siyasal ortam yaratarak düşürürüz. Bunun yolu da hukuk düzeninden geçer.

Çok daha başka?

İş başındaki hükümeti değil, tüm toplumu (milleti, halkı) düşünüp, karar veren Merkez Bankası''nın tam bağımsızlığı ile düşürürüz.

Eğer bir kurtuluş savaşı verecekseniz yöntem bu. Üstelik sağlam bir yöntem. Geçmişte birkaç kere uygulanmış, denenmiş ve başarılı olmuş bir yöntem.

Mevcut iktidar, hepimizi bir maceraya doğru sürüklüyor. Üstelik plansız programsız rastgele. Rüzgârın önündeki yaprak gibi, bütün ülke bilinmeze doğru gidiyoruz. Bu politikaların sonucu olarak da son birkaç yılın, kişi başına düşen gelir verilerine bakıldığında, açıkça gerileme dönemine girdiğimizi de ilave edelim.

Yazarın Diğer Yazıları