Günlük yaşantılarıyla Ortaçağ Avrupalıları

Günlük yaşantılarıyla Ortaçağ Avrupalıları

Sabahattin Ali tarafından 1936'da çevrilerek önce Ulus gazetesinde tefrika edilip hemen ardından kitap olarak basılan Tarihteki Garip Vakalar, çevirmenin ününe nispetle ülkemizde yeterince tanınan bir metin değildir.

Sansasyonel ve geri planda kalmış/bırakılmış bir tarihçi olarak nitelendirilebilecek Max Kemmerich'in yazdığı bu ilginç tarih kitabı, Orta Çağ Avrupa'sının gündelik hayatından çeşitli örnekler vererek insan davranışının bağnazlık altında nasıl akıl almaz aşırılıklara varabileceğini gösterir. Metin bir yönüyle sosyolojiktir; Avrupa toplumunun sürdürdüğü hayattan ve yapıp etmelerinden belirgin izler taşır. Diğer yönüyle okuması kolay ve hayli eğlencelidir. Bunda, yazarın örnek olarak seçtiği akıl dışı olaylara ironik bir tavırla yaklaşarak kurduğu akıcı dilin etkisi vardır.

Her ikisinin de sonu, başlı başına tarihteki birer garip vaka sayılabilecek olan Max Kemmerich ve Sabahattin Ali'yi buluşturan bu kitap, çevrilerek yayımlandığı ilk günden bu yana Dinçer Apaydın tarafından daha önceki baskılarda bulunmayan bir araştırma, kaynakça ve ilavelerle dördüncü kez yayına hazırlanıyor. Böylelikle hem hakkında pek az bilgi bulunan Max Kemmerich'e dair yeni bilgiler ortaya çıkıyor hem de kitap işlevselliği artırılarak günümüz okurunun dikkatine yeniden sunulmuş oluyor.

Tarihteki Garip Vakalar, çoğunlukla acı deneyimlerin birikimiyle ilerleyen medeniyet kavramının Batı'da geçirdiği evreleri görmek için her kesimden okuyucuya şaşırtıcı, öğretici ve eğlenceli bir okuma deneyimi vadeden bir tarih kitabı.

Çolpan Kitap Tel:(0312) 419 80 96

***

Türkiye'de yabancılaşmanın öncüleri

Araştırmacı yazar Mahmut Çetin'in  batılılaşma tarihimizde rol oynayan 4 aileyi mercek altına aldığı kült eseri "Boğaz'daki Aşiret" 11.baskısını yaptı. Çetin, kitabının genişletilmiş yeni baskısının takdimini şöyle yapıyor:

"Boğaz'daki Aşiret" başlığı, ister istemez, "Boğaz neresi?" ve "Aşiret kim?" sorularını akla getiriyor... Evet, Boğaz, bildiğimiz Boğaziçi... Genelde kırsal kesimle alakalı bir kavram olan aşiret kelimesi ise Boğaziçi'nde bir 'kast' oluşturan büyükçe bir ailenin tarihini anlatırken hasseten seçildi. Bir sülale tarihi diyebileceğimiz Boğaz'daki Aşiret, yer yer Türk Solu Tarihi yer yer de Batılılaşma Tarihinin belirli dönemlerini resmediyor. Aileler arasında evliliklerle kurulan bağların sanata, ticarete, eğitime, bürokrasiye ve giderek bir yabancılaşma zihniyeti şeklinde hayata nasıl yansıdığı eserdeki ipuçları yardımıyla daha iyi görülecektir zannediyorum.

Boğaz'daki Aşiret, dört büyük ailenin birbiriyle irtibatından oluşuyor... Eser bu sebeple dört bölüm oldu. Aile büyüklerinin asıl isimleri de bölüm başlığı olarak seçildi. Konstanty, Detrois, Sotori ve Siyavuş isimleri bu 'aşiret'in köken olarak bize yabancı olduğunu gösterse de, milletimiz bu köken farklılığı üzerinde hiç durmamıştır. Polenez, Alman, Rum, Hırvat ve Macar kökenli olmak, onur kırıcı bir durum olarak görülmemiştir tarihimizde. Bu insanlar hiç şüphesiz Türkiye'nin birikimidir. Ancak yabancılaşmanın öncüsü olan bir sülalenin, klan ilişkilerini şebekeye dönüştürerek, ülke insanına karşı  açık  bir savaşa girişmesi de görmezden gelinmemelidir.

Bu çalışmanın bize öğrettiği şey, bir ailenin sanata, ticarete ve siyasete hakim olan mutlu azınlık içinde bulunmasının hiç de tesadüf olmadığını göstermesi olmuştur. Ama bu durum bizim yakın tarihimize öfke duymamızı gerektirmiyor. Boğaz'daki Aşiret geçmişi bilmeyi, bu bilgiden gelecekte istifade etmeyi düşünenler için geçerli bir kaynak olmuştur. Şimdi yapılması gereken, yeni Boğaz'daki Aşiretler üretmeden, birlikte yaşamacı, Batı'yı doğru algılayan, Bilgi Çağı'nın gereklerini yerine getiren, geçmişle geleceği, dinle bilimi, devletle milleti ayrılmaz bir bütün olarak gören bir terkibi kurmaktır. Türkiye, bu birikime ve idrake vakıf bir ülkedir.

Biyografi Net Yayınları Tel:(0542) 235 72 49

***

HAFTANIN KİTABI:

Cevizoğlu'ndan hodri meydan...

Usta gazeteci Hulki Cevizoğlu, "Bilinmeyen Osmanlı" kitabıyla "Tarihimizle Yüzleşelim" diyenlere hodri meydan deyip ezber bozmayı sürdürüyor:

*Osmanlı bir Türk Devleti miydi? *Bizans 'tan Ne Kadar Etkilenmişti? *Cumhuriyet ve Atatürk'e karşı alternatif olarak sunulan "Yeni Osmanlıcılık" felaket mi, çıkış yolu mu? *600 yıllık İmparatorluk dönemi "yüz akı" mı, yoksa "uğursuz bir saltanat" mı? *Osmanlı, Bizans'ın kopyası mıydı? *Cumhuriyet Osmanlı'nın devamı sayılabilir mi? *Kardeş Katli fetvaları dini mi siyasi mi? *Devşirme sistemi tam olarak neydi? *Osmanlı, İslamiyeti uygulamadığı için mi yıkıldı?

Hulki Cevizoğlu bütün bu soruların ve daha fazlasının cevabını, programına konuk ettiği konusunda uzman akademisyen ve araştırmacı gazetecilerle birlikte arıyor; Osmanlı'nın kutlu bir imparatorluk mu, yoksa uğursuz bir saltanat mı olduğunu tartışıyor...

Doğu Kitabevi Tel:(0212) 527 29 26

***

Başkanlar anlatıyor

Salih Dilek, Muhittin Çolak, Aytekin Yıldırım, İbrahim Doğan, Ramiz Ongun, Muharrem Şemsek, Sami Bal, Selahattin Sarı, Lütfi Şehsuvaroğlu ve Hasan Çağlayan'la yaptığı röportajları, "1980 Öncesi Ülkü Ocakları Genel Başkanları Alparslan Türkeş'i Anlatıyor" adıyla kitaplaştıran M. Metin Kaplan şu tespitte bulunuyor:

Alparslan Türkeş olmasaydı, Ülkücü Hareket var olmazdı. Çünkü O, Ülkücü Hareket'in kurucu lideridir; yani O, hem Ülkücü Hareket'in dünya görüşü olan Ülkücülüğü oluşturmuş, hem Ülkücü teşkilâtlanmayı yapmıştır hem de gizli ve açık komünist örgütlere karşı ideolojik/siyasî ve fiilî mücadeleyi yürütmüştür! Bu üç fonksiyonu tek bir kişinin, aynı zamanda ve birlikte ifa etmesi, herhalde insanüstü bir gayret gerektirmiş olmalıdır. Bunu da ancak büyük bir lider gerçekleştirebilir.

Bukan Yayınları

***

KÜTÜPHANEMDEN:

Türk tarihine İngiliz gözünden bakış

İngiltere'de yazar, seyyah, çiftçi ve Parlamento üyesi olarak tanınan M. Philips Price, 1955 yılında İngilizce'de o tarihlerde Osmanlı'dan Cumhuriyet'e bir dönemi ve yeni Cumhuriyet'in teşkilatlanmasını anlatan bir eser bulunmadığını tespit ederek bir eser yazar. "TürkiyeTarihi / İmparatorluk'tan Cumhuriyet'e Kadar" adını taşıyan kitap 1977 yılında Selahattin Atalay'ın Türkçe'ye tercümesiyle Ararat Yayınevi tarafından basılır. Bir yabancı gözüyle tarihimizin önemli bir dönemini konu alan kitabı, çevirmeni Selahattin Atalay şu sözlerle okura sunuyor:

"Tercümesini sayın okuyuculara takdim ettiğim 'Türkiye Tarihi, İmparatorluktan Cumhuriyete kadar (A History of Turkey from Empire to Republic)' ismini taşıyan eser, İngiltere'de ilk defa 1958 yılında yayınlanmış ve aynı senenin Aralık ayında ikinci baskısı çıkarılmıştır.

Bu kitap, yazarının da belirttiği veçhiyle Türkiye tarihini başlangıcından bugüne kadar tam olarak anlatan İngiliz lisanında yazılmış ilk eser olma vasfını taşımaktadır. Gerçi Türkiye tarihinin bütün safhaları teferruatıyla incelenmiş değildir, fakat Osmanlı İmparatorluğu'ndan Cumhuriyet'e kadar Türk milletinin gösterdiği inkişaf, yaptığı mücadeleler, sahip olduğu kültür ve meydana getirdiği medeniyet tebarüz ettirilmiştir.

Türk tarihinin, Türk kültür ve medeniyetinin bir yabancı tarih yazarı gözüyle tetkikinden ibaret olan bu eseri tarih sevenlerin alaka ile okuyacağına eminim."

                                                                                                                                          (Ahmet Yabuloğlu)