Hepimiz esfeli boylarız

Cumhuriyetin 95. yıldönümündeyiz. Geldik, "Andımız"a, "Türkçe ezan"a kilitlendik.

Bazen açık yüreklilikle, "Sayemizde siz Türk olmaktan kurtuldunuz." diyorlar, bazen, "firavun-antifiravunist" diyorlar, bazen "90 yıllık reklam arası." diyorlar, bazen "Keşke Yunan galip gelseydi." diyorlar. Bunlarda "çeşitleme" bitmiyor.

Arkalarına baka baka geliyorlar. Önlerini görmüyorlar, görmek de istemiyorlar. Hiç şüpheniz olmasın, bütün bu argümanlara sığınanları, durdukları yerde bırakmazlar; çünkü, uçuruma bir adım kalıyor, itiverirler. Hepimiz esfeli boylarız.

"Türkçe ezan"dan ilk bahseden, Ali Suavi... "Sarıklı Mücahit". 1839'da, Tanzimat Fermanı'nın ilân edildiği yıl doğmuş. "Medrese" tedrisi vardır. Camilerde sık sık vaaz vermiştir. 1878'de, Abdülhamit'e karşı darbe yapacağım derken, Çırağan Sarayı'nda Beşiktaş Muhafızı, 7-8 Hasan'ın sopa darbesiyle hayatını yitiriyor. 39 yıllık ömrüne çok şey sığdırıyor.

("Çırağan Sarayı" deyince aklıma geldi... Padişahların mekânları "saray" da bizimkinin mekânı neden "külliye"? Yıldız'ın da, Topkapı'nın da, Hatta Çırağan'ın da camisi var, kütüphanesi var, müştemilatı var... Onlarınki öyle ihtişamlı da değil; ama saray. Çünkü devleti yöneten külliyenin bir hücresinde oturmuyor, "saray"da mukîm. Bizimki de "külliye" adlandırmasını bırakmalı, "saray" demeli. "Külliye" dedikçe, bildiğimiz külliyeler anlamını yitirecek. Her birini saray gibi görmeye başlayacağız!)

Ali Suavi Bir yönüyle Türkçü-Türkçeciydi. Dilin de sadeleşmesini istiyordu.   

"'Ulum' gazetesinde (2 ve 3'üncü sayılarında) 'Lisan ve Hatt-ı Turkî' adlı etüdünde, Müslümanlara göre en mükemmel dil sayılan Arapçayı eleştirmişti. Kur'an lehçesinin karışıklığına da değinmişti. Dil davasında kesinlikle hutbelerin ve namaz surelerinin, Türkçeleştirilebileceği ve Türkçe namaz kılınabileceği fikrini savunuyordu. Hatta İmamı Azam Ebu Hanife'nin her milletin Kur'an'ı kendi diline çevirebileceğine dair fetvası olduğunu bildirmişti. Yani Suavi'ye göre, 'hutbede Türkçe kullanılması zaruret, namazda Türkçe de cevazdı'."

(Elbette bunları en iyi Ak Parti'nin Millî Eğitim bakanlarından Hüseyin Çelik bilir. Doktorası Ali Suavi üzerine. 800 sayfalık koca kitabı var. Bir açıklama getirirlerse, bizi aydınlatmış olurlar.)

Türkçe ezan meselesi, Cumhuriyet döneminde sanıldığı gibi, 1932'den sonra ortaya çıkmamıştır:

"1926 yılı nisan ayında Erenköy Camii'nde bir müezzinin Türkçe ezan okuması, birçok karşı koymalara önayak oldu. Daha da garibi, bu hoca, Diyanet İşleri Reisliğine şikâyet edilmiş ve geçici bir süre için görevinden alınmıştı. O zaman Kars Milletvekili olan Ahmet Ağaoğlu, 11 Nisan 1926 tarihli Milliyet Gazetesinde bir yazı yayınladı. Bu yazısında devletin resmi dili Türkçe olan Türkiye'de ezanın Türkçe okunmasının gayet olağan olduğunu söylemişti. Ayrıca, ''Şer'i Şerifçe haram dil' olmadığına göre, Türkçenin de haram olmadığını, dolayısıyle bu olayın suç olarak nitelenemeyeceğini belirtmişti." (Seçil Akgün, Türkçe Ezan, 1980).

İmam-ı Azam'ın görüşlerine geleceğim. Ama şu ayet-i kerimeyi de bilelim:

 "Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi-lisâni kavmihi li-yubeyyine lehum" ("Ve onlara (Allah'ın emirlerini) iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik." (İbrahim, 4/4).

Yazarın Diğer Yazıları