Herkesin bildiği sırlar ülkesi…

Herkesin bildiği sırlar ülkesi…
Okurlar soruyorlar:
Niye yazmıyorsun?
Neyi yazayım?
***
Lağım patladı.
"Lağım", "pis suların akıp gitmesi için yer altına açılmış kanal" demek.
Biz bu ülkede, birilerinin, sırf "temizmiş gibi" yaşayabilsinler diye gırtlaklarına kadar battıkları pisliği "yer altına" süpürdüklerini bilmiyor muyduk?
Bilinse de, sezilse de, pisliğin "görünmez" olduğu müddetçe kimseyi "lekelemediğini", pisliğe bulaşmamanın değil bulaştığı pisliği gizleyebilmenin "erdem" sayıldığını, güç odaklarının kendi "sektörlerinde(!)" kurdukları irili ufaklı "imparatorluklarının" temelinin kesif cerahat; hatta kanalizasyon olduğunu bilmiyor muyduk?
Yalansız lafla, haramsız malı ayırt edemiyor muyduk?
Siyasette, ticarette, medyada, sporda, sanat demeye dilim varmıyor da magazin dünyasında boy gösteren maskelerin yaldızı kazınsa, altlarından ne menem bir necaset çıkabileceğini, üç aşağı beş yukarı öngöremiyor muyduk?
***
Öyle bir marina, iki otopark, üç beş sosyetik mekan değil; bütün kurum, kuruluş, gelenek ve değerleriyle topyekûn memlekete "çöküldüğünü" bilmiyor muyduk?
"Siyaset" kurumunun bu "çöküş"ün aracı yapıldığını;
"Taşeronluk" yaptığını…
"Zırh", "kalkan" işlevi gördüğünü…
İllegalliği legalliğe erdiren kapıların "maymuncuğu" rolüne büründüğünü… Pandora''nın Kutusu''nun kapalı kalmasını sağlayan eğreti bir paslı kilitten fazlası olmaya gücünün yetmeyeceğini ve o paslı kilit kırıldığı gün önce "siyaset"in boğulacağını akacak olan zehirli irinde…
Bilmiyor muyduk?
***
Sızıntılarının önüne bariyer ören yahut ifşa edenlere karşı emsalsizce çirkefleşen bir paralel "pelikan teşkilatı"yla kuşatılmaya çalışıldığımızdan haberdar değil miydik?
Tek pelikanlar mı?
Kolları her yere uzanan, her eli başka bir cepten nemalanan "ahtapot"larca sarıldığımızı…
Ortalığın duruma göre renk değiştiren "bukalemun"lardan geçilmediğini…
"Asalak"lığın bir kariyere dönüştüğünü…
"Ciğersiz omurgasız"lığın, herhangi bir "şey" olabilmenin "ön şartı" haline geldiğini…
Ve "bir şey" zannedilen nicesinin "tek hücreli" kuklalardan ibaret olduğunu…
Aynı havayı soluduğumuz halde, "leş kargası"ndan, "avcı kekliği"ne, "çakal"dan "yılan"a kadar, çok ama çok zengin bir faunaya sahip olduğumuzu bilmiyor muyduk?
***
Hele "gazeteci(!)"ler…
Aynı sıfatla anıldığımız, aynı sınıfta algılandığımız kimi "gazeteci(!)"lerin oldukları son şeyin bile "gazetecilik" olmadığını…
"Çantacılık" yaptıklarını…
"İş takibi" yaptıklarını…
"Borazanlık" yaptıklarını…
"Kalem memurluğu" yaptıklarını…
"Tetikçilik" yaptıklarını…
"Haysiyet cellatlığı" yaptıklarını…
"Aracılık", "arabuluculuk", "ulaklık", en zeval olmayanından "elçilik" yaptıklarını…
"Hainlik" yaptıklarını…
"Ahlaksızlık", "alçaklık" yaptıklarını…
"Vicdansızlık" yaptıklarını…
Ve bütün bunları da "en ahlaklı", "en haysiyetli", "en adil", "en vicdanlı", "en dürüst", "en doğrucu" kisvesiyle yaptıklarını…
Bilmiyor muyduk?
Bu "gazeteciler(!)" sayesinde gazeteciliğin her geçen gün daha da içselleştirdiği düşüklükten tiksinmiyor muyduk?
***
Alem masalarında gerdan kıran "sanatçı(!)"larımızın kırdıkları cevizleri, kırdırdıkları ve uğurlarına kırılan kemikleri…
"Mata Hari"ye taş çıkartan "ilişkilerini"…
Kimleri nelerden, nerelerden eden "kasetleri"…
Dedikodu seviyesinde dahi olsa duymuyor muyduk?
***
"Devlet kendini öldürüyor" diyor ya eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan; biz bu cinayeti görmüyor muyduk?
***
Ve biz bu gazetede…
Çok sınırlı imkanlar ve çok yüksek risk, tehdit, baskı altında…
Kurulduğu günden bu yana…
"Hukuk devleti"nin kıymetini anlatmıyor muyduk sizlere.
***
Burası hanidir "Herkesin bildiği sırlar" ülkesi…
Lağımın patlamış olmasından "arınma" umanlar var.
Hukuk devletleri hukukla arınır.
Bugün olan, pisliğini yer altına süpürmüş taraflardan birinin ötekilere savaş açması; "herkesin bildiği sırlar" da bu savaşın "kurşun"u yapıldı.
Türkiye Cumhuriyeti arınacaksa, bunu, "hukuk devleti"ni, kendilerini o devletin "meşru hukuksuz yüzü(!)" olarak konumlandıranlara "borçlu" bırakmadan yapmalı!
O "borç"ların tahsil edilemeyen faizleri patlatıyor o lağımları zira…

Yazarın Diğer Yazıları