İşte emanetin sahipleri!..

Evet sonunda oldu...
Başbakan’ın sürekli olarak Türk milletini aşağılaması, Atatürk’ün Cumhuriyetini emanet ettiği Türk gençlerini alkolik olarak nitelemesi ve hele hele o gençlerin büyük bir aşkla bağlı oldukları Ata’larına da ayyaş demesi bardağı taşırdı.
Genellikle bu tür protestolar orta yaş veya ona yakın kesimden gelir. Fakat bu defa öyle olmadı. Dikkat ederseniz, protestolar genç kuşak dediğimiz üniversitelilerden, hatta liselilerden geldi. Bunu hiç düşündünüz mü? Liseliler neden eylemlere katılıyor. Macera olsun diye mi? Bunun altında yatan gerçek; her şeye karışan, her şeyi bilen, iş alemine, spora, sanata diskur çeken Sayın Başbakan’ın onların da geleceklerini dizayn etmek istemesidir. Türk gençliği Atatürk’ün mirasını korumakta kararlı ve bundan da gurur duyuyor. Ve Atatürk’ün de Cumhuriyeti Türk gençlerine boşuna emanet etmediği ortaya çıkmış oldu. Buna mim koyun.
Bir de en önemlisi protestocu kadınlarımızı, genç kızlarımızı yabana atmayın. Hatırlarsanız işgali protesto için yapılan Sultanahmet, Fatih ve Üsküdar mitinglerinin en ateşli konuşmacıları kadınlarımızdı. Halide Edip Hanım’ın, mitinge katılanlara ettirdiği yemini bir hatırlayın bakalım. Nasıldı o yemin;  “Türkiye’nin istiklal ve hayat hakkını alacağı güne kadar hiçbir korku, hiçbir meşakkat önünden kaçmayacağız. Yedi yüz senelik tarihin ağlayan minareleri altında yemin ediniz!”

 


***

 


   Mübarek dinimizde ‘vebal’ diye bir uyarıcı vardır. Bir hareketin veya bir hatanın vebali altında kalmaktan korkulur. Şimdi ülkemizde olanların, özellikle cumhuriyetimize, Atatürk’ün cumhuriyetine karşı saldırıların vebali sadece Erdoğan’ın değil, aynı zamanda onu destekleyenlerin de üzerinedir. Özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki çoğunluğundur. Bu kişiler kanunlara göre dokunulmazlıkları olmasına rağmen milli vicdan önünde bu vebalden kurtulamazlar.

 


***

 


Bugüne kadar yani bazı yol kazalarına rağmen Türk ordusu daima anayasalara-yasalara göre Türkiye Cumhuriyeti’ni iç ve dış düşmanlara karşı korumakla hükümlü olmuştur.   
Ve ben naçizane, bir Genelkurmay Başkanı gibi bir Türk Genelkurmay Başkanı olan Işık Koşaner, İsmail Hakkı Karadayı ve İlker Başbuğ gibi çok değerli komutanlardan sonra göreve gelen Necdet Özel’in geçmişteki hareket ve sözlerine bakarak bazı şeyleri tahmin etmiştim. Paşa da bu yazılarıma karşı hemen tepki göstermiş bana acı mektuplar yazmıştı. Ama maalesef dediklerimde haklı çıktım.
Şimdi şanlı Türk ordusu yasaların ve geleneklerimizin verdiği hak ve vazifeleri laikiyle yerine getirebiliyor mu?
Ordumuzun kalelerine, harimi ismetine, kozmik odalarına, mahremiyetine tecavüz edildi. Ve en üst komutanlar bugün Silivri’de ve Hasdal’da...
Kimse artık ordumuzun, komutanlarımızın darbe yapmalarını isteyemez. Çünkü görüldü ki askeri darbeler toplumda zararları güç telafi eden yaralar açmıştır. Ama bugün mevzu bahis olan ve arzu edilen darbe değil, Türkiye’nin iç düşmanlara karşı meşru müdafaa mücadelesidir.

 


***

 


Bütün meslek hayatında Atatürk Cumhuriyeti’ni korumak görevini yerine getirmeye çalışmış bir yazar için şu sırada Türkiye Cumhuriyeti ve ordusu tehlike içindeyken her gün mücadele etmemek bana çok ağır geliyor. Ama hele şükür ki medyamızda hâlâ bu görevi canla başla yapan genç meslektaşlar var. Adlarını birer birer sayamayacağım bu çok sayıda medya cengaverlerini burada muhabbetle kucaklıyor, şerefli yollarında şaşmadan yürüyeceklerine inanıyorum.

Yazarın Diğer Yazıları