İttifakta 'kırmızı çizgi' travması

Birileri gibi(!) "devrik cümlelerle, muğlak, anlaşılmaz ifadelerle" konuşmayan, "gönderme"ye ihtiyaç duymayan Cumhurbaşkanı'nın, "af" konusunda "birileri" diyerek alenen payladığı Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı mı, yoksa Ömer Çelik'in iddia ettiği gibi "BİMER'e talepte bulunan vatandaş" mı bilmiyorum ama Cumhur İttifakı'nın dün itibarıyla bu "fuzuli demogoji"den bağımsız bir "travma" geçirdiğini görebiliyorum...

***

Eyyyyyyy;

"Cumhur İttifakı"nın;

"Millî beka ve huzuru temin amacıyla" kurulduğunu sanırken...

"Tek bayrak, tek millet, tek devlet, tek vatan"nın teminatı olduğunu sanırken...

"Terör karşısında dimdik durmak"la eş değer olduğunu sanırken...

"Türkiye'nin ülkesiyle, milletiyle bağımsızlığını savunmak demek" olduğunu sanırken...

"Terör örgütünü Kandil'de, Afrin'de, Fırat Kalkanı'nda, Münbiç'te yerle bir etmek, kökünü kazımak" demek olduğunu sanırken...

Velhasıl olmazsa olmazlarını "Türkiye'nin bekası" sanırken...

Çelik'in "Cumhurbaşkanımıza gösterilmesi gereken saygı AK Parti'nin kırmızı çizgisidir" çıkışıyla midesine öküz oturmuş gibi hisseden milliyetçi kardeşim!

Hâlâ içeride misin!

Bu "kırmızı çizgi" uğruna mı aylarca kan kusup kızılcık şerbeti içtim dedin?

***

"Millîk kimlik"sizlik
 

Danıştay'ın "Andımız" kararı üzerine yazdığım "Türk'üm ama mahkeme kararıyla" yazısı, kimliğimizin, ismimizin silinmesine dönük başka eylemler arasında kısa bir yolculuk yaptırmış Gültekin Çavuşoğlu'na;

"26 Haziran 2018 Cuma günü camilerimizde okutulan hutbenin konusu 'çocuklarınıza İslami isimler verin'di. Tabii burada 'İslami isimler'den kasıt Arap isimleri'ydi. Hutbeyi dinleyince, 1968 yılına gittim.

1968'de, üniversitede öğrenci olduğumuz yıllarda, genellikle Van Gölü Ekspresi'yle giderdik Van'dan İstanbul'a. Yine böyle bir yolculuk sırasında, Tatvan'da kompartımanımıza yerleştik. Kompartımanımızda, Vanlı, 'Arap kökenli' iki okul arkadaşımın çok büyük saygı gösterdikleri, "şeyhimiz" diye hitap ettikleri, beyaz elbiseli, ak sakallı, yaşlı bir amca da vardı. Yaşlı adam, bir iki saatlik yolculuktan sonra bana 'sen iyi bir insana benziyorsun, ne var ki senin Gültekin ismini beğenmedim, senin ismini değiştirelim' dedi. Tam 'Şeyhim, benim orijinal ismi Kül Tigin'dir' diyecekken, 'tamam, sana İslami bir isim buldum, bundan sonra ismin Abdurrahman olsun' demez mi! Hayretler içinde kaldım. Saygıda kusur etmemek için bir şey diyemedim, 'büyükbabamın ismi de Abdurrahman'dır' dedim. O saatten sonra hem Şeyh Efendi, hem arkadaşlarım 48 saat boyunca bana Abdurrahman diye hitap ettiler. Arkadaşlarım bunu, ben sert bir dille tepki gösterene kadar, bir süre İstanbul'a döndükten sonra da sürdürdü. Benzer bir olay küçük oğlum Kürşad'ın başına geldi.

Daha önce, 80'li yıllarda, Bulgaristan'da, diktatör Jivkov'un Bulgar Türklerine yaptığı işkenceleri, isimlerini Bulgar isimleriyle değiştirdiğini, ecdatlarına ait mezar taşlarındaki Türk isimlerini sildiğini gördüğümde hatırlamıştım 1968'de ismimi değiştirmek isteyen şeyhi...

Bir de şimdi sizin Türklüğümüzü mahkeme kararıyla ifade edebiliyor olduğumuzu yazdığınızı görünce aklıma geldi..."

Ne dersiniz, ister millî kimliğimiz, ister resmî kimliğimizde yazılı ismimiz fark etmez, silmeye çalıştıkları da, neden silmeye çalıştıkları da aslında aynı değil mi?

***

KEŞKE...

Şimdi "FETÖ" olarak anılan yapının "şok mangası" işkenceleri yüzünden askerî okuldan ayrılmak zorunda kalan akademisyen Yağız Aksakaloğlu'nun "FETÖ Kıskacında Askerî Okullar" kitabından bahsettiğim yazıdan sonra çok sayıda mesaj aldım.

O mesajlardan birinde, bana yolladığı 24 Eylül 2014 tarihli "Harp Okulu'na Yeniçağ gazetesi soktuğum için mobbinglere maruz kalmış, babam MHP Aydın Belediye Meclis Üyesi Adayı olduğu için sorguya çekilmiş eski bir Harbiyeliyim. Geçenlerde şehit olan Emre As'ın bir üst devresiyim. Eğer sizinle ufak bir görüşme şansım olursa ya da telefonlaşma, size yaşanan planlı faaliyetleri, o okulun içindeki danışıklı dövüşü anlatmak istiyorum" e-postasını hatırlatıp, "keşke" diyordu Mengü Çağatay Özer; "Keşke zamanında sizinle görüşebilseydik. O okullarda yaşanılanları bir tek biz biliriz, birini anlatsak diğeri eksik kalır."

Olağan koşullarda hemen her mesaja cevap vermeye gayret eden bir yazar olarak ben de hayıflandım;

Atı alan Üsküdar'ı geçmişti, siyaseten belki sonucu değiştirmeye yine de yetmezdi ama insanî olarak daha az gencin hedef olmasını, heder olmasını sağlayabilirdik hiç olmazsa...

Ne diyebilirim;

Keşke.

Yazarın Diğer Yazıları