İyi, kötü, çirkin

Millet İttifakı, cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçiminden sonra CHP ve İYİ Partililer tarafından yapılan açıklamalarla sonlandırıldı ama sırada 31 Mart'ta yapılacak yerel seçim olduğu dikkate alınmadı.

Her iki partinin üst düzey yetkilileri ile yaptığım görüşmelerde, "Yerel seçimde ittifak nasıl yapılacak ki? Mümkün olmaz" görüşü aldım.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kuşoğlu ile İYİ Parti Genel Sekreteri Cihan Paçacı bürokrasi yıllardır bu yana tanıdığım dostlarımdır.

"Gazeteci, siyasetçi dost olur mu?"

Bu soru birçok gazeteci, bürokrat ve siyasetçi tarafından, "olmaz" diye yanıtlanır ama işin doğrusu çok az örnekleri olsa da bilin ki bal gibi de olur.

Yerel seçim takviminin yaklaştığı günlerde Kuşoğlu, Paçacı ve akademisyen gazeteci, televizyoncu Hulki Cevizoğlu'nu tavla oynamaya davet ettim.

Siyasi kulislerin yoğun yapıldığı Ankara'nın yeni mekânı Çukurambar'da gençlerin gittiği bir mekânda buluştuk.

Uzun sohbet sırasında konuyu açtım ve uzun uzun tartıştık. AKP ve MHP açısından Cumhur İttifakı'nın kurulması karşısında ayrı ayrı seçime gitmenin ya da Millet İttifakı ile girmenin artılarını ve eksilerini tartıştık.

Ve sonraki günlerde de yaptığımız görüşmelerde, gerek Kuşoğlu'nun Kemal Kılıçdaroğlu ve gerek Paçacı'nın Meral Akşener ile yaptığı görüşmeler sonucunda partilerinin üst yönetimleri de "Millet İttifakı'na devam" kararı aldılar.

Kemal Kılıçdaroğlu ile Meral Akşener'in 24 Haziran seçimi öncesi el sıkışmaları, "demokrasi" açısından harika bir örnek oldu ki yerel seçimde de CHP-İYİ Parti birlikteliği Türk siyasetine "İYİ" damga vurdu.

***

AKP ile MHP birlikteliğine gelince, yerel seçimde "Türkiye'nin bekası" sloganına sarıldılar.

Sanki savaşın eşiğindeyiz, sanki Türkiye işgal tehdidi altında, sanki Cumhur İttifakı kaybederse Türkiye'nin bekası tehlikeye girecek.

Türk milleti, AK Parti'nin bu "KARA" politik sloganı ise "KÖTÜ" buldu, benimsemedi, ciddiye almadı.

Anketler, Cumhur İttifakı'nın kaybedeceğini ortaya koyunca Cumhur İttifakı "beka" söylemini azalttı ama yeni saldırılar başlattı.

Sapık bir dolandırıcının mağdur ettiği Mansur Yavaş'ı yargı haklı bulurken, AKP ve MHP'liler "yargısız siyasi infaz" ile suçlu göstermeye çalıştılar...

Yandaş medya büyük bir alçaklık göstererek haksız ve hukuksuz iddiaları canlı televizyon yayınları ile defalarca yayınlarken, Yavaş'a söz hakkı vermediler.

Yetmedi Millet İttifakı'nı, "zillet ve illet" olarak niteleyip aslında büyük Türk Milletine hakaretler yağdırdılar.

Ki bu "illet ve zillet" çamuru daha önceki seçimlerde Devlet Bahçeli tarafından Recep Tayyip Erdoğan için söylenmişti.

Yetmedi, CHP ve İYİ Parti'nin Millet İttifakı'na Saadet Partisi'ni de katarak "Kandil, PKK ve hatta FETÖ" ile ilişkilendirmeye başladılar.

Ta ki Meral Akşener'in, Denizli mitinginde bu sözlerin anlamını millete, "sizlere terörist diyorlar" çıkışına kadar.

Erdoğan, "Böyle bir şey söylemem, enayi miyim?" diye yanıt vermek zorunda kaldı ama bu kez Akşener'i bu kez hapisle tehdit etmeye başladı.

Kılıçdaroğlu'nun da dokunulmazlığının kaldırılması tehdidi de geldi.

İşte yerel seçimin, "ÇİRKİN" yönü de böylece ortaya çıktı.

Sonuçta büyük Türk Milleti şu tabloyu yaşadı.

***

Değerli okurlarım, 4 Nisan 1997'de HBB TV Genel Yayın Koordinatörüydüm. Ankara'da mesai bitmiş, ekip evlerine gitmişti.

MHP Milletvekili Rıza Müftüoğlu cep telefonumdan aradı ve "Orhan, Başbuğ makam arabasında yanımda hayatını kaybetti. Bayındır Hastanesi'ne götürüyorum, bir umut belki kurtarırız" dedi…

HBB TV'de alt yazı ile "Türkeş fenalaştı, hastaneye kaldırılıyor" diyerek Türkiye'ye ilk kez bu acil durumu duyurdum.

Kamera aldım, naklen yayın arabası ile Bayındır Hastanesi'ne gittim. Uyduya bağlanmayı başardım kamerayı omuzuma alıp elimdeki mikrofonla yayına başladım.

MHP'liler trafiği tıkadıklarından diğer TV'ler saatler sonra gelebildiler ki, o yayında, "Başbuğ Alpaslan Türkeş hayatını kaybetti" diye vefat haberini HBB TV'den ilk kez Türk Milletine ben duyurdum.

Ruhu şad olsun..

 

Yazarın Diğer Yazıları