"Kelimelerini yükselt, sesini değil."

Günümüzden 2500 yıl önce yaşamış Çinli bilge Konfüçyüs' a sormuşlar: "Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız yapacağınız ilk iş ne olurdu?" Ünlü filozof, şöyle cevap vermiş: "Hiç kuşkusuz, dili gözden geçirmekle işe başlardım."

Verdiği cevabın tam olarak anlaşılabilmesi için sözlerini şu şekilde devam ettirmiş: "Çünkü dil kusurlu ise, sözcükler düşünceyi iyi ifade edemez. Düşünce iyi ifade edilemezse, görevler ve hizmetler gereği gibi yapılamaz. Görev ve hizmetin gerektiği şekilde yapılamadığı yerlerde âdet, kural ve kültür bozulur. Âdet, kural ve kültür bozulursa adalet yanlış yollara sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. İşte bunun içindir ki, hiçbir şey dil kadar önemli değildir!"

Dil Devrimi vesilesiyle…

Bu hafta, Karamanlı Mehmet Bey'in Türkçeyi kamu hayatında geçerli tek dil ilan etmesinin yıl dönümü olarak kutlanan Dil Bayramı'na ev sahipliği yaptı. Bu yazıyı, bu tarihi gün vesilesiyle yazıyor olsam da, yazıda dilde sadeleşme üzerine yapılan tartışmalara yer vermeyeceğim. Onun yerine dil kavramı ve günümüz sorunlarından bahsetmek istiyorum…

21'inci yüzyıldayız… Verilere göre her iki haftada yeryüzünde konuşulan dillerden biri yitiriliyor. Küçük nüfuslarca konuşulan diller küreselleşmeyi başarmış dillere mağlup oluyor ve yaşlı nüfusun dünyadan göçmesiyle dilleri de yok olup gidiyor.

Oysa dil önemli ve önemi yalnızca birbirimizle sözlü ve yazılı gündelik iletişim kurma aracı olmaktan çok daha büyük.

Atatürk, bu önemi şu sözlerle açıklamıştı: "Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir…"

Gerçekten de dil, onu konuşan toplumun dünya görüşünün, yaşayışının ve kültürünün yalnızca anlaşma aracı değil, aynı zamanda taşıma aracıdır da. Dolayısıyla bir ülkenin kültürünün bozulmaması için öncelikle dilinin korunması, hatta gelişip zenginleştirilmesi gerekir. Bu gelişim ancak bilgilenme olur, bilgilenme ise eğitimle… Eğitim içinse öncelikle okulların, peşi sıra ise aydınların, kurumların ve sivil toplum örgütlerinin üzerine düşen görevleri yapmaları gerekir.

Türkçe

Türkçe'nin tarihine baktığımızda, pek çok kavimden çok daha eskiye uzanan bir yazı dilimiz olduğu görülüyor. Göktürk metinlerinin 5'inci asra dayanan bir geçmişi olduğu günümüzde ortaya çıkan tarihi gerçeklerden…

İlk yazılı kaynaklardan olan ve beş bin civarı sözcüğün kullanıldığı Orhun Yazıtlarında, yazı geleneğinin oluşmuş olduğu, soyut kavramlara da yer verilen bir dil kullanıldığı görülüyor. Bu da, Türkçenin sözlü kaynağının çok daha eskilere dayandığına kanıt oluşturuyor.

Bir dilin gelişmesi binlerce yıl sürer ve bu sürece milyonlarca insan dahil olur. İste bu milyonlarca insanın oluşturduğu dil, ayni zamanda onları birleştiren güçtür.

Bugün, dünya üzerinde 250 milyona yakın insan Türkçe konuşmaktadır. Türkçe sözlükte 100 bin sözcük bulunmaktadır. Ama…

Plaza Edebiyatı

Son dönemlerde ülkemizde Türkçe konuşurken İngilizce kelimeler kullanmak gibi bir moda oluşmuştur. Günlük konuşma dilinde çokça karşılaşılan bu durum, iş hayatında da görülüyor ve beyaz yaka dili veya plaza edebiyatı olarak adlandırılıyor.

(Plaza edebiyatı da neymiş diyenler için birkaç örnek: "Toplantı saatini check (kontrol) ettin mi?", "Raporu confirm edebilir misiniz(onaylayabilir misiniz)?", "Projeye focuslanalım(odaklanalım).", "Gönderdiğin dosyaları save ettim(kaydettim)."… )

Ünlü tarihçi İlber Ortaylı, kurumların dilin grameriyle ilgili bilimsel çalışmalar yapmamasından yakındığı yazısında şu ifadelere yer veriyor: "Zira tezattır ama, yabancı dil bilgisi anadili zenginleştirmeye de yarar. Bu, bugünlerde modern zamanlarda bile bir vakıadır. Şimdi yoğun bir İngilizce eğitim modası var. Herkes yarım yamalak İngilizce öğrense emin olun Türkçe hayli geriler, iyi öğrenenler Türkçeye İngilizce karıştırmaz."

Bu ifadeye birebir katılmakla birlikte, aslında bu durumun dile sahip çıkma bilincinin oluşmamasından kaynaklandığını düşünüyorum. Oysa Türkçenin korunması ve gelişmesi başta bu bilincin oluşması ile mümkün.

Her bozulmanın kaynağında ve çözümünde olduğu gibi burada da sorun yine eğitim eksikliği ve okumamak; çözüm ise yine eğitim ve okumak…

***

Günün Sözü:

"Kelimelerini yükselt, sesini değil. Yağmurdur çiçekleri büyüten, gök gürültüsü değil." Mevlana

Yazarın Diğer Yazıları