Kimin cebi kimin elinde!

Yanlış yazdığımı ya da her zamanki gibi bir şeyleri unuttuğumu zannetmeyin. Hükümetteki kafa karışıklığını anlatmak için ben de kafa karışıklığı yaptım. İşin tuhafı, Amerikalılar da etkilendiler bizimkilerin kafa karışıklığından. IŞİD’i bir seviyorlar bir sevmiyorlar, PKK’yı bir tutuyorlar bir tutmuyorlar, Barzani’yi bir kolluyorlar bir kollamıyorlar. Yani bugünler, Türkiye için en feci en acı günler ama aynı zamanda en komik günler. 

Şimdi;
IŞİD, bizim dostumuz mu değil mi?
PKK, bizim dostumuz mu değil mi?
PYD, bizim dostumuz mu değil mi?
ÖSO, bizim dostumuz mu değil mi?
.......
Bir bakıyorsunuz cumhurbaşkanı kırmızı kravatı ile baş köşeye oturmuş, ceketini çıkarmış, tıpkı Atatürk’ün akşam sofralarındaki gibi etrafıyla istişare ediyor. Diyor ki; PYD de PKK da teröristtir. Ondan sonra inanın ki karıştırdım. İkisinden birine silah yardımı yapıyor. Silah yardımı yapmakta Amerika ile yarışıyorlar. Amerika öylesine yardım yapıyor ki silah paketleri havada uçuşuyor. Çekiç Güç’e de böyle yapmışlardı.
Pekiii PKK, Amerika’nın o kadar gözdesi de neden IŞİD’in onu dümdüz etmesine izin veriyor. 
İkinci peki; ÖSO tedavülden kalkmıştı. Adamlar Esad’a karşı savaştıkları için pişman olup evlerine çekilmişlerdi. Şimdi ne oluyor da ÖSO yeniden tedavüle çıkıyor. Eğitim görecekmiş, donatılacakmış sonra da savaşa salıverileceklermiş. Ben onların eğitim görmüş halini değil de donatılmış halini gözümün önüne getiriyorum da gülmekten katılıyorum.
Pekii Barzani’ye Kürt koridoru açıldığı söyleniyor. Neden bunu gizli yapıyorsunuz? Sizin hiç milli hassasiyetiniz yok mu? Bütün mesele; aylardır Türkiye’yi içeriden ve dışarıdan yıkmalar, boğazlaşmalar bu Kürt koridoru için değil miydi. İlla Barzani’yi denize indirecekler.
Vaktiyle İzmir’i yakıp yıkan Yunanları da denize indirmişti bizimkiler. Ama onlar gerçekten bizimkilerdi. Şimdikiler olsa olsa Barzani’ye bir liman sağlamaktan, bir deniz kapısı açmaktan ve bir deniz banyosu imkanı vermekten başka bir şey yapmazlar.
Vay be...
.......
Ağustos ayı bizim zafer ayımızıdır. Filmlerini kaç kere gördük.  Sandallara binmiş, işgal kuvvetlerinin gemilerine doğru giden Rum ahali, koşa koşa hükümet binasına çıkan Türk subayları, bayrak indirme ve Türk bayrağını çekme merasimi, Atatürk’ün bayrağın yere yayılmasına olan itirazı ne şerefli, ne kutsal, ne hoş günlermiş.
Şimdi ben yeniden soruyorum; kim doğrusunu biliyorsa cevap versin: Bizim dostumuz IŞİD mi, PKK mı, PYD mi? Ayrıca bir sorum daha var, akiller var ya akiller, bunların akilliği nereden kaynaklanıyor, bir türlü anlayamadım. İnsan şarkıcı olur da akil olmaz yahut akil olur da şarkıcı olmaz. Akiller yerine birazcık ünlüler deselerdi. Tam ünlü değil de birazcık ünlü. Peki onların Kürtçülük siyasetinden doğru şeyler anladıklarını ve doğru şeyler önereceklerini kim iddia edebilir. Çoğu, hepsi demiyorum çoğu, Kürtçülüğe sempati duyanlar. Yani bu tarafgirlikle doğru karar verilebilir mi? Oraya oturacaklar, gene sıralanacaklar sonra laf olsun diye bir şeyler söyleyecekler, sonra söyledikleri şeyleri evde akıllarından geçirecekler, iyi söyleyip söylemediklerini tartacaklar ve bir dahaki akil toplantısına kadar bu işi unutacaklar.
Tabii bir dahaki sefere akil toplantısı yapmaya ihtiyaç olunacak mı bilmiyorum. Yoksa bütün bu çözüm süreçleri, Akile Hanım Sokakları(Halide Edip’in bir romanı) IŞİD, PYD ve PKK arasındaki baş döndürücü şaşkınlık, o zamana bitecek mi. Tabii bitecek hiç kuşkunuz olmasın. Şimdiden Türk ordusu gel beni kurtar, demeye başladılar bile.

Yazarın Diğer Yazıları