Laiklik ve İslâm (2)

Laiklik ve İslâm (2)

Laiklik meselesine açıklık getirmek gerekiyor. Bizde önünü  arkasını görmez, tarihî şartları hesap etmez, asrı anlamaz, peşin hükümlü,  bir siyasî İslâmcı kesim var. Laikliği dinsizliğe bağlamada ısrarcı. Bunların ağızlarını sulandıranlar da "laikiz" diyen "kitapsızlar".

Siyasî İslâmcılar, Reis Bey''in iktidarını ara durak görürler. Onun "İslâmcı" anlayışından ne kadar istifade edeceklerinin hesabını yaparlar. Şimdi Taliban büyük cesaret verdi. "O zaman bu zamandır!" diyerek, bildiriler yayınlıyor, kapı kapı dolaşıp eşik altından atıyorlar. İki ayrı bildirileri elimde. Bu fırsatçılıktan Saray''ın haberinin olmaması mümkün değil. Reis Bey yorgun. Kendi tarafı ifade ediyor ([Dr.] Ali Akben: "Cumhurbaşkanı hasta değil yorgun, bu kadar yoğun mesai yapmamalı". Yeni Akit, 29 Ağustos 2021). Ama etrafı uyanık olmalıdır.

R. T. Erdoğan Eylül 2011''de, Kuzey Afrika ziyaretinde Mısır, Libya ve Tunus''ta, "Devlet laik olur. Laiklik kesinlikle ateizm değildir." demiş, laikliği ısrarla tavsiye etmişti.

Ünlü din sosyoloğumuz Prof. Dr. Yümni Sezen''in "Türk Toplumunun Laiklik Anlayışı" eserini biliyorsunuz. Bu konuda söz sahibi ilim adamlarımızdan. "Laiklik ve İslâm" üzerine görüşünü aldım. Devam ediyoruz:

"İslâmda demokratik anlayış şu ilkelere dayanır:

1-Adalet (Bkz.: Nisâ 4/135, Mâide 5/8, Hadîd 57/25). 2-Sorumluluk. 3-Haklarda eşitlik. 4-Özgürlük (Din özgürlüğü dâhil). 5-Şûrâ (Dayanışma, meşveret). 6-Bey''at, yani kabul, sözlü sözleşme, anlaşma. Bu kabul işi ilk yıllarda el sıkışarak yapılıyordu. Şimdi kâğıda yazıp bir kutuya atarak (oy) yapılıyor. Şekiller değişebilir, özü aynıdır. Bey''atı (biat kültürü diye uydurulmuş ve saptırılmış bir itaat şeklinde anlamak, saçmalıktır), anlaşma ve kabul işleminden sonra mutlak olmayan bir itaat olarak anlamalıdır. Yaptığımız anlaşmaya elbette uyacağız. İslâm toplumu mademki demokrasiye yabancı değildir, o hâlde laiklik veya benzeri kavramla ifade edilebilecek bir din ve inanç özgürlüğüne asla yabancı olamaz. Müslümanı din özgürlüğüne götüren değil, değil, zorlayan ilkeler vardır:

1- Dinde zorlama yoktur, Kur''ân ayetidir. Yani Allah''ın emridir.

2- İslâmda ruhbanlık, kişi kutsallığı, Allah''ın dışında hiçbir kutsallık yoktur. Bazı kutsal görünenler, izafî, itibarî saygılardan ibarettir.

3- İslâm, bir devlet şekli ve modeli dayatmamıştır. Bunu insanların akıllarına, itaatlerine, idraklerine, tarihî tecrübeye, zaman ve şartlara bırakmıştır. İnsanlar sadece Allah''ın kuludur, özgürdür, devletlerini kendileri kurar. Ancak bazı vazgeçilmez ilkeler vaz'' edilmiştir o kadar: Adalet, meşveret, ehliyet, emanet, ahlâk... Daha birçok ilke.

Düzenin iyi veya kötü gitmesinden sadece devlet değil, toplumun kendisi yani tek tek toplumun tamamı sorumludur. "Nasılsanız, öyle idare edilirsiniz" kutlu sözü üzerinde düşünmek gerekir.

İslâm, mevcudiyetinin sebebi, kendi hayat tarzını ve şartlarını yaymak, bunu hükümran kılmak olduğu hâlde bunu zorla veya kandırarak yapmaz. Özgürlük içinde bunu sunar. Kur''ân''a bu açıdan tekrar tekrar bakmalıdır. Devlet düzenini yukarıda saydığımız temeller üzerine kurmak ister. Bizim iman, akıl ve bilgi seviyemiz, bunu ayarlayacaktır. Devlet anlayışı dogmatik bir tarza sahip olsaydı, diğer din ve inanç mensuplarına bir hayat hakkı tanınmamış olurdu ki, hem ilkeler hem tarihî tecrübe bunun aksinedir. Bozuk zamanlar Müslüman görünüp İslâma uyulmadığı içindir."

(Prof. Dr. Yümni Hocamızla konuşmamız devam edecek.)

Yazarın Diğer Yazıları