Maliyeti arttıran kekeme politikalar

Sedyelerin bırakın yoğun bakımı, bırakın hastane koridorlarını, sokaklara sığmadığı İtalya'nın hali ortada, ölülerini gömmeye yetişemeyen İspanya'nın hali ortada, toplu mezarımsı defin alanları oluşturmak zorunda kalan İran'ın hali ortada, bütün o iddialı, özgüvenli sözlerini bir bir yalamak durumunda kalan İngiltere'nin hali ortada…

Neden ısrar ediyoruz onları "bugünlerine" taşıyan yanlışları tekrarda?

***

Tamam ekonomi önemli. Hatta çok önemli. Bu berbat günlerden sonrasını da; çarkın nasıl işleyeceğini de düşünmek gerekli. Ama bir "bundan sonramız" olabilmesi için, önce onu görebilecek kadar yaşayabilmemiz gerekmez mi?

***

"Hangisi daha maliyetli; birkaç haftalık bir sokağa çıkma yasağı mı, yoksa böyle ucu açık, belki aylar sürecek muallak bir süreç mi?" diye sorup duruyorum ya günlerdir, dün onu konuştuk İYİ Parti Kalkınma Politikaları Başkanı ve Bursa Milletvekili İsmail Tatlıoğlu'yla. Özetle söylediği şu:

- Bu sürecin en kısa ve minimum maliyetle atlatılabilmesini sağlayacak bir harekat planımızın olması gerekirdi. Yok. Yayılmanın en az sayıyla zirve yapması, akabinde hayatın normal akışına yönlenebilmesi bu plan uyarıcınca sağlanmalıydı. Yapılamadı. Şu saatten sonraki süreci kısaltmak ve daha az sayıda hastalıkla atlatabilmek için yapılabilecek tek şey var; hızlı bir karantina.

Tatlıoğlu'nun "karantina"dan kastı "herkesin kendi OHAL'ini ilan etmesi" değil tabii. Diyor ki;

- Buna pandemi denmesinin nedeni belirsizliğin hakim olması. Riski az döneme geçildiğinde ekonominin de daha bütüncül çalışmasını sağlayacak olan bu belirsizliğin ortadan kaldırılması. Bu şimdiki gibi kekeme politikalarla olmaz. Bekle-gör olmaz. Hızlı ve kati kararlarla olur. Geç kalıyoruz. Bir aylık/15 günlük dönem için tedbirli bir karantina uygulanır. Temel ihtiyaçlar; sağlık, gıda ve lojistik (devlet tarafından) sağlanır. Öncelikleri doğru belirleme meselesidir bu; önce sağlık, gıda, lojistik sonra ekonominin döngüsü.  Böyleyken tedbir paketinde çiftçi nasıl olmaz mesela? Gübre alacak, mazot alacak, yevmiyeyle insan çalıştıracak… Kredilerinin, asgari üç ay ama aslında bir sene vade farksız ertelenmesi gerekiyor. Bu yıla özel satış garantili üretim desteği vermek gerekiyor. Rusya buğday satışını yasakladı. Bizim en önemli ithalat yaptığımız yer Orta Asya'yla birlikte; ne olacak şimdi?  Sağlık Bakanı, TBMM'de "Günlük 15 bin test yapacağız" dedi; 10 gün geçti. Toplamda bu sayıya yeni ulaşılabildi. Bursa'da tanı seti yok; düşünebiliyor musunuz? Meclis'te sunduk, tekrar ediyorum: Bütün oteller boş. Birbirine yakın, bin, iki bin yataklı oteller derhal karantina mekanı yapılmalı…

Meleklerin cinsiyetine gelene kadar…

İtalya'da, Vatikan'dan helikoptere binip de, gökyüzünde koronavirüsüne karşı ayin yapan veya Rusya'da uçakla şehrin üzerine kutsal su dökerek virüsü kovmaya çalışan din adamlarına bakıp, alaycı bir tavırla "Fatih İstanbul'u fethettiğinde de kilisede meleklerin cinsiyetini tartışıyorlardı" demek de mümkün elbette ama, naçizane, virüsü Allah'ın dünya nüfusuna ayar yöntemi varsayan tıp profesörlerine yahut koronaya karşı yatsıdan sonra dua yayını yapan imamlara bakıp, İsa Yusuf Altekin'in -ibretlik- meşhur sözünü hatırlamanızı salık veririm ben size:

"Çin bizi işgal ederken, bizler camide Allah'ın 99 adını 33'lük mü yoksa 99'luk tesbihle mi çekelim diye tartışıyorduk…"

SORU-YORUM

Türkiye'de Covid-19'dan ölen -bildiğimiz- en genç insan olan Dilek Tahtalı'nın, hastalandığı tarih 7 Mart 2020. Sağlık Bakanlığı'nın, "ilk Korona vakasının tespit edildiğini" söylediği tarihten 3 gün önce. Bu virüs Dilek'e gökten zembille inmediğine göre… Çalıştığı hastaneye gelen bir hastadan mı yoksa sosyal hayatında temas ettiği birinden mi geçti? Bu kişi yurt dışından mı gelmişti? Öyle bir "izah edilebilir" durumu yoksa; hastalığı o kişiye taşıyan kimdi? Peki ona? Ya ona bulaştırana? Bu zincirin ilk halkası Dilek gibi kaç kişiyle temas kurdu; kaç kişi Korona virüsü taşıdığını bilmeden bunu kendi evlerine, işlerine, marketlere, parklara, kafelere, otobüslere, metrolara, uçağa, gemiye, dolmuşa vs. götürdü? Teşhis konulan her vaka için geçerli olan bu zincirlerin "ilk halka"larına kadar ulaşılamadıkça, mümkün mü vakıf olabilmek "gerçek" duruma?

Ayrıca…

Türkiye'de resmi olarak bir tek Covid-19 vakasının açıklanmadığı saatlerde bile, Dilek için, İstanbul'un iki büyük hastanesinde yoğun bakımda yer bulunamamışken, günlük yeni vaka sayısının "bin"lerle ifade edilir halde geldiği ortamda, durumu ağırlaşan hastalar, hangi yoğun bakımlara ve -diğer hastaları mağdur etmeden- nasıl yerleştirilecek, bilen var mı aramızda?

Yazarın Diğer Yazıları