Materyalist kuram vahdet-i vücud ve bugünün tarikatçılığı...

Tarikat ve tasavvuf düşüncesinin ana ekseni olan vahdet-i vücut kuramı nedir aslında?

Türk Felsefe Tarihini yazan Bayram Kaya "Vahdet-i vücud'un aslında materyalist bir felsefe olduğunu" söylüyor:

"Vahdet-i vücud'un 'devir' kuramı tarih oluş ve evrimi konu alan bilimsel ve felsefi bir kuramdır; ama her kuram gibi kendi çağının bilimsel bilgisi ile sınırlıdır. Bu teorinin önemi, Darwin'in evrim kuramının bir varyantını anımsatmasıdır. Örneğin Mevlana, cemaad (cansız, kurumuş) olarak indim ölüp nebatat (bitki) olarak çıktım... derken tıpkı Darwin'in söylemini kullanmaktadır. Bunu söyleyen vahdet-i vücud, 18. Yüzyılda Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın dilinden insanın maymundan geliştiğini söyleyecektir. Bu derin bir öngörüdür. Henüz Darwin doğmamıştır. Ancak, ulemaca 'bilmesinlercilik' bu bilgilerin üzerini örtmüş, bir ceza olarak, gün yüzüne çıkmasını engellemiştir.

Peki nasıl oluyor da vahdet-i vücud böyle özgür, geliştirici, ön açıcı bir rol oynuyor?

Öncelikle vahdet-i vücud, materyalist bir felsefedir. Klasik materyalizmin tüm özelliklerini içinde taşır. Onun vahdet-i vücut kavramlaştırması hem insan, hem tanrıdır. Tanrı, yani ilk varlık, varlığın birliği, külli akıl ve külli mekânın birleşmesinden oluşuyordu. Esasında mekân, beden, akıl ise bedendeki can ve ruhtan başka bir şey değildi. İnsan, Tanrı ile beraberdi. Zaman bakımından ondan sonra değildir, oluş bakımından sonra sayılır. Birden ancak bir çıkar ama bir her zaman ikidir. Bu bakımdan bir varlık, külli akıl ile külli mekândır. Bir insan beden ve candır (zıtların birliği monizm). İnsan, Tanrı'nın zuhura olan meyli, zati iktizasıdır, yani gerekme ve gerekliliğidir. Bu bakımdan insan, Tanrı'nın zatına nispetle hadistir, yani sonradan olmadır, fakat Tanrı ile beraber kadimdir ve sonu da yoktur. Bir sopayı sallasak, sopa, elimizle aynı zamanda sallanır, fakat elimizin oynayışı, sopaya nispetle öncedir. Tanrı'nın insana önceliği de böyledir. Başka bir ifadeyle, vahdet-i vücud, her şeyin temeline madde-ruh karışımı, bir başkalaşım koyar, kâinat ve tüm canlılar buradan oluşur. Bu, evrenin ilk biçimine, bilimsel olarak uyar. Yani nasıl ki modern materyalist bilim ilk varlığın madde ama hareket halinde bir madde olduğunu söylüyorsa, vahdet-i vücud da ilk varlığın canlı bir madde (akıl ve mekân) olduğunu, hareket halinde bulunduğunu söylüyor. Allah öteler ötesinde değildir. Allah bir ilke de değildir, tersine Allah, bir ince madde, her varlığın oluştuğu bir anavatan, bir yuvadır.

Ne yazık ki, bu materyalist dünya görüşü, 16 ve 17. Yüzyıllarda türlü politik baskılarla boğuldu."

Evet, ezberlere son derece ters bir bakış öyle değil mi? Ama tartışmaya, üzerinde düşünmeye değer...

Kim düşünecek, öncelikle tarikatlar tabii ki... Düşünürler mi peki? Hayır; bugünün tarikatlarında, ne vahdet-i vücud'u, ne vahdet-i mevcud'u, ne de vahdet-i şuhud'u tartışacak, öğretecek, bunları geliştirecek, üstüne yeni düşünceler koyacak amaç ve sığa yok. Şimdi bu "materyalizm" iddiasına da tepki vereceklerdir bu "para, çıkar ve iktidar bağımlıları", çünkü beslenme düzenleri, ezberleri, bozulacaktır, bunların şeriatının ve tarikatının yanında, hakikat ve marifet yok, menfaat ve şatafat var...

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları