Meral Akşener, canlı yayında konuştu

Meral Akşener, canlı yayında konuştu
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Yavuz Oğhan’ın BideBunu İzle programında açıklamalarda bulundu. İYİ Parti’nin HDP’den fikir aldığını iddia eden Sırrı Süreyya Önder’in ispat etmekle zorunlu olduğunu belirterek, "Bizim PKK’yla bağımız yoktur’ diyorlarsa bunu açıkça söylemeliler" dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, BideBunu İzle YouTube kanalı ve Radyo Karakutu ortak yayında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Normalleşme adımları kapsamında bilim insanlarının endişe olduğunu belirten İYİ Parti lideri Akşener, "AVM konusu hepimizi endişeye sevk etmiş durumda. Çünkü orası kapalı alan. Havalandırması iç bünyeden geliyor. Orada kapalı alanda insanların birbirine koronayı buluşturması konusunda bilim insanlarının endişesi var. Bu endişe de elbette bizlere yansıyor" dedi.

Merkez Bankası'nın para bastığını belirten Akşener, "Basılan paranın harcanan zaten harcama imkanı olan yapılara gittiğini ve Türkiye’deki döviz alımlarının artmasından görüyoruz. Dolayısıyla yani yardım edilen insanlar muhtemel var ama harcama gücü olan insanlara bu para gittiği takdirde dövize doğru yatırıma gidiyor. Böyle bir durumda keşke damat beyin (Berat Albayrak) söylediklerini gerçekleştirecek bir pozisyon olabilse" ifadelerini kullandı.

İYİ Parti’nin seçim döneminde HDP’den yardım aldığını iddia eden Sırrı Süreyya Önder’e cevap veren Akşener, Önder'in söylediklerini ispatlamak zorunda olduğunu belirterek, "HDP’yi PKK’nın yanında konumlandırıyorum sözümden rahatsız olduysa, çıksın açık açık biz PKK’nın yanında değiliz desin, niye bu kadar dolanbaçlı konuşuyor” dedi.

Akşener’in açıklamalarından satır başları şu şekilde:

Salgın sürecinde herkes ne yapıyorsa bizde onu yapıyoruz. Bir de bilgisayar üzerinden görüşmeyi keşfetti. Dolayısıyla parti içi çalışmaları onun üzerinden yapıyoruz. Şunu söyleyebilirim ki insan olduğumuzu hatırladık. En önemlisi o. Tabiatın ne kadar önemli olduğunu hatırladık. İnsanlar olarak çok hoyrat davrandığımızı hatırladık. Sevgiyi, özlemi keşfettik. Bunlar güzel şeyler. Umarım unutmayız.

Elbette bazı yeni alışkanlıklar edineceğiz ama değiştirmeyeceğini ummak istiyorum. Çünkü dokunarak, yüz yüze bakara yapılan siyaset biçimi, insan besleyen ve siyasetçiyi besleyen insanlarla karşılaşıyorsunuz. Onlar aldığınız bir kelime ve özlü söz, hayata başka bakmanıza sebep oluyor. Umuyorum, dua ediyorum ki o biçim değişmez.

AVM’LERİN AÇILMA KARARI

Bir Bilim Kurulu kuruldu. Bilim Kurulu’nu kurulduğu günden beri olumlu karşılamış durumdayız. O Bilim Kurulu’nun kendi içinde bilim insanlarının yaptığı açıklamalarla, AVM konusu hepimizi endişeye sevk etmiş durumda. Çünkü orası kapalı alan. Havalandırması iç bünyeden geliyor. Orada kapalı alanda insanların birbirine koronayı buluşturması konusunda bilim insanlarının endişesi var. Bu endişe de elbette bizlere yansıyor.

Ekonominin çok durgun olduğu dönemde harcama konusunda da insanlara herhangi bir nakit yardımı yapılmadı. Çünkü para anladığım kadarıyla yok. Basılsa bile nereye nasıl harcandığı bizim açımızdan bilinmiyor. Ekonominin çarklarının ilerleyebilmesi için muhtemelen hızlı bir biçimde bu konuda adımlar atıldı Sayın Erdoğan ve arkadaşları tarafından.

"TEMEL SORUN EKONOMİMİZiN SALGINDAN EVVEL KIRILGAN OLMASIYDI"

Keşke ekonomimiz bu salgına daha güçlü bu derece sıkıntılı olmadan yakalanmış olsaydı. Temel sorun ekonomimizin salgından evvel kırılgan olmasıydı. İşsizliğin yükseldiği esnafın zor durumda olduğu, alım gücünün düştüğü keşke böyle bir durumda yakalanmasaydık. Tabii bu tercihlerle alakalı. Ekonominin içinde sanayi ve teknolojide olmalı. Sadece inşaata dayalı bir ekonomi modeli tercih ettiğinizde dolayısıyla çabuk dönüşü olan bir parasal düzeni tercih ettiğinizde ekonomimizde böyle bir kırılgan şekilde karşılaşıyorsunuz.

"MERKEZ BANKASI BİLDİĞİM KADARIYLA 57 MİLYAR TL PARA BASTI"

Genç işsizliğin, üniversite mezunu işsizliğin, esnafın durumunun çok zor da olduğu, Merkez Bankası’nın ihtiyat akçesinin bir şekilde harcandığı, işsizlik fonunun içinde ne olduğunu bugün bir türlü öğrenemediğimiz bir paranın nereye gittiği, nereye harcandığı konusunda hiçbir bilginin olmadığı bir pozisyonda yakalandık biz salgına. Şimdi Merkez Bankası’da bildiğim kadarıyla 57 milyar TL’lik bir para bastı. Para basılır ama bu paranın ihtiyaç sahiplerine yardım dönmesinin şartlarının şeffaf bir biçimde ortaya konması lazım. İşler rayına girdiğinde pandemi bittiğinde, bu basılan paranın enflasyona sebep olmaması için nasıl geriye çekileceğinin yolunun ilan edilmesi gereken bir sistem olması gerekiyor. Bunun olmadığını görüyoruz.

Basılan paranın harcanan zaten harcama imkanı olan yapılara gittiğini ve Türkiye’deki döviz alımlarının artmasından görüyoruz. Dolayısıyla yani yardım edilen insanlar muhtemel var ama harcama gücü olan insanlara bu para gittiği takdirde dövize doğru yatırıma gidiyor. Böyle bir durumda keşke damat beyin (Berat Albayrak) söylediklerini gerçekleştirecek bir pozisyon olabilse.

"24 HAZİRAN'DA SÜREKLİ TARIM TARIM DİYEREK GİTTİK"

Bu salgında bir şey daha gördük. 24 Haziran seçimlerinin tamamını tarıma ayırmış insanım. 24 Haziran’da sürekli tarım tarım diyerek gittik. Tarımla kalkınma ayrı bir şey gıda güvenliği ayrı bir şey. Gıdaya erişim konusunun çok önemli olduğunu bildiğim için bu konu üzerinde çok durduk. Tarımın gayri safi milli hasıladaki yerinin hızla azaldığı ve tarımla uğraşan insanların yaş ortalamasının 51 yaş ortalaması olduğu, tarım işletmelerinin çok borçlu olduğu bir sistemden bahsediyorum. Gençlerin tarım içerisinde yer alması için genç insanların sigorta primlerinin devlet tarafından alınması gerektiğini ortaya koyduk.

 "HER ŞEYİ İTHAL EDER HALE GELDİK"

Rusya örneği ilginçtir. Rusya, buğday ithal eden bir ülkeydi. Bugün dünyaya buğday satan ülke konumu haline geldi. Biz buğday ihraç eden bir ülkeydik, buğday ithal eder duruma geldik. Saman, trajikomik bir durum ama nohut, mercimek buğday ihraç ederdik. Şimdi bütün bunları ithal eder hale geldik.

Gerekçe neydi. Bizim paramız var, bizim çiftçimiz çok pahalıya mal ediyor. Ekmediği zaman, ‘Al şu kadar parayı otur kardeşim’ yerine biz de daha ucuza ithal edelim. Ama bütün buğday ihraç eden ülkeler ya etmezlerse bu pandemiden dolayı. Çünkü her ülkenin kendi içinde sorunları oldu.

Şimdi bu bir zincir. Sizi korkutacaklar, doğal olarak korkarsınız çünkü aileniz var. Onları yaşatmak doyurmak zorundasınız. İşiyle, hapisle, şiddetle korkutacaksınız. Benim gece yarısı 23.30’da evim basıldı. Öyle korkutacaksınız. ‘İpin ucundaki hanımefendi’ diyerek, ‘Seni asarız’ diyerek korkutacaksınız. Korku enteresan bir duygudur. Korku bir süre sonra kaybedecek bir şeyine kalmadığına inanan insanlar açısından ’Eeh’ diyeceğiniz bir durumdur. Ben ‘Eeh’ diyorum.

Şimdi biz İYİ Parti olarak siyasete bakış açımız şu: Biz muhalefet partisiyiz ama iktidar muhalefet kavramın iktidarı oluşturan kavramları kırmızı ve mavi kuvvetler diye ayırmıyoruz. Doğru yapılan işe evet bu doğru diyoruz. Yanlışa dönüp diyoruz ki bu yanlıştır doğrusu budur diyoruz. Bu siyasetin tanımını değiştirmesi gereken bir tutum. Yani ne demek seçim olur, seçmen iktidarı hizmet etsin diye seçer, muhalefete döner der ki senin zamanın var sen halkın avukatlığını yapıp benim adıma iktidarı uyaracaksın.

"DİLİN ÇİRKİNLEŞMENİN SEBEBİ SAYIN ERDOĞAN'IN SARAY'A HAPSOLMASIDIR"

Dilin çirkinleşmesinin bir sebebi de Sayın Erdoğan’ın Saray’a hapsolmasıdır. Saray, ayrı bir kültür üretir. Bambaşka bir paralel evren üretir. Ayrı bir bürokrasi kültürü üretir. Seçmenle, milletle olan bağınızı kurtarır. Biz Türkiye’de şuan itibariyle bunu yaşıyoruz. Mesela iki ittifak sistemi görünüyor Türkiye’de. Cumhur İttifakı’nı bileşenlerine baktığınız zaman son derece duygusal mezara kadar beraberiz diyen eylemde ve söylemde tekleşen; birbirini korumak için kendi tutumlarını değiştiren ve çok duyguya dayalı neredeyse tek bir parti haline gelen birliktelik. Millet İttifakı ise, tamamen hak, hukuk, adalet, demokrasi ve vatandaşın talepleri üzerine, iş birliği halinde oluşan problemlere çözümlerini farklı farklı söyleyebilen bir rasyonel, sevgi, nefret ilişkisine dayanmayan son derece seçmene uygun yan yana gelmiş bir birliktelik.

"İYİ PARTİ'Yİ KURDUĞUMUZDA KESİN BİR KARARIMIZ OLDU"

27 yıllık siyasi hayatımın içinde elbette bende insanı hata yapmışımdır. Bir özür dilemeyi bileceksiniz. Hatadan ders çıkaracaksınız, o hatayı bir daha tekrarlamayacaksınız. Şimdi temel sorun şu: Çok ağır sözlerle siyasi liderler birbirini suçluyor. İYİ Parti’yi, biz arkadaşlarımızla kurduğumuzda kesin bir kararım oldu. Kişilikler, ailelerine karakterler duygusal alandan kimseye hakaret etmeyeceğiz. Hiç kimseyi incitici hiçbir söz söylemeyeceğiz. Biz buna uyuyoruz. Benim hiçbir siyasinin şahsıyla alakalı bir tek incitici kelimemi bulmamız mümkün değildir.

İSMET BÜYÜKATAMAN’IN SÖZLERİNE YANIT

Acıyorum onlara. Yani söyleyecek sadece tehdit, hakaret ve ‘ipin ucundaki hanımefendi’. Benim oradaki tüm konuşmalarımda ki ben cevap vermeyi de zül kabul ediyorum da ne başına ne yaşına yakıştı. İnsanların yüzüne nasıl bakıyor anlamıyorum. Bunlar ne ki daha ne çirkinliklerle karşılaştım ki. Ama o çamurun içine yeminim var girmeyeceğim. Bir kelimeyle hepsinin yüzünü kapkara ederim de yeminin var girmeyeceğim. Biz makulün peşinde, benim çocuğumun, gençlerin nefes almasını o iklimi sağlamakla kendimi mecbur hissediyorum.

HABERTÜRK’E VERİLEN CEZA “BİR DAHA MERAL AKŞENER’İ ÇIKARMA” DEMEKTİR

Davet ettiler HaberTürk’e çıktım. Troller Sayın Altaylı’ya saldırdı. İsmini verdiği bir şahıs, kendisini dayak atmakla şey yaptı. Tabii troll deyince AKP’nin trollerine aklınıza geliyor. Yani MHP’nin trollü olduğundan haberimiz yoktu. Bu nasıl bir şeydir. Bir programa en yüksek cezayı verecek bir sonuçla karşılaştırır. Yani bu nasıl bir şeydir. Ama biz bunu okumuyor muyuz? Nedir bu bir daha Meral Akşener’i çıkarma kardeş. Şimdi bu korkutma.

Ben liderlerin arasında kadın olan tek kişiyim. Siyasi kimliği baki kalmak kaydıyla anne hatta babaanne olarak parti liderlerine bir çağrıda bulundum. Tabii partili Cumhurbaşkanı Erdoğan. İktidar onlardır, dolayısıyla, bu eylemi bu davet yapması gereken kendisidir. Bir kez daha çağrıda bulundum. Ben Suriye’de gelişen hadiselerle ilgili aynı çağrıda yapmıştım. Pandemi olduğundan beri iki kez çağrıda bulunmuştum. Acaba o sertleşmiş yürekler anneler gününde bütün bu erkeklerin her biti annelerini hatırlamıştır diye ümit ederek, yani Sayın Erdoğan’ın annesi Tenzile teyze, onları hatırlayarak acaba bu ülkenin annelerine de o yumuşamış yürekle bakabilirler mi diye çağrı yaptım. Bu çağrı görüşmelerini, önerilerimizi, ortaya koyduğumuz bir memleket masası. Bu memleket masasında fikrimizi söyledik yapıldı. Peki bu kime fayda sağlayacak, Türkiye’ye fayda sağlayacak.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER’E CEVAP

Bu memleketin derdini dert olarak gören herkese yer var. Biz HDP’yle bana sorulduğunda hep aynı şeyi söyledim. PKK’nın yakınında konumlandırıyoruz diye. Oradan hem eski Onursal Başkanı hem de şimdi Sırrı Süreyya Önder’in bir açıklaması oldu. Bizim ne benim, ne arkadaşlarımız HDP’yle biz nerede ne yapalım diye bir soru sormuşluğumuz kesinlikle yoktur. Şimdi bu açıklayan ispat etmekle görevlidir. Burada benim asıl dikkatimi çeken saygısızlık konusu. Şimdi Sayın Sırrı Süreyya Önder Bey, bu PKK’nın HDP’nin yönetim kadrosunu PKK’nın yanında gören, İYİ Parti Genel Başkanı’nı saygısızlıkla suçluyorsa bunu demek istiyor: “Biz PKK’nın yanında değiliz, sen bize saygısızlık ediyorsun” mu demek istiyor? Bunu diyorsa dolandırmaya gerek yok açık net söylemelidir. Biz bundan HDP’nin kurumsal sisteminin yöneticilerinin, bizim PKK’yla alakamız yoktur. Bize hakaret ediyorsunuz, saygısızlık ediyorsunuz sözlerinden ancak memnuniyet duyarız.

Bu iki kişinin söyledikleri dolaylı. ‘Bizim PKK’yla bağımız yoktur’ diyorlarsa bunu açıkça açıklamalılar. Bugüne kadar bütün mitinglerde, terörist başının posteri açıldı, başkan APO denildi, heykelinin yapılacağı söylendi. Dolayısıyla PKK ise ayrılıkçı silahlı bir örgüt. Biz prensip olarak netiz bu konuda. PKK, FETÖ, IŞID, PYD, YPG her ne kadar terör örgütü varsa ne onlarla bir duruşu olan yapılarla bir arada olmamız, bir araya gelmemiz söz konusu mümkün değildir.

SEÇMEN, HİÇBİR SİYASİ PARTİ’NİN TAPULU MALI DEĞİLDİR

Siyasi partilere oy veren seçmenler, buna İYİ Parti'nin seçmeni de dahil hiçbir siyasi partinin tapulu malı değildir, marabası değildir. Biz bunu en iyi şekilde 23 Haziran'da İstanbul seçimlerinde gördük. 298 bin CHP'ye oy veren seçmen var, 325 bini aşkın AK Parti'ye oy vermiş seçmen de sandığa gitmedi 31 Mart'ta gitmedi ve oy kullanmak istemedi. Gene bu 325 bin seçmenin etnik aidiyetlerini vesaire bilmiyoruz ama AK Parti seçmeni olduğunu biliyoruz. Ben İstanbul'da politika yaptım milletvekili seçildim ve kendi bölgemi mahalle mahalle bilirim. Şimdi dönüldü 6 Mayıs'ta mazbata iptal edildi ve arkasından 23 Haziran'da yapılan seçimde yanlış hatırlamıyorsam 805 bin 800 üstünde İstanbullu seçmen gitti Sayın İmamoğlu'na oy verdi. Bunun içinde her siyasi geleneğin seçmeni var. Yani ne demek istiyorum? Bugünün dünyasında A Partisi B Partisi C Partisi'ne oy veren seçmene söz söyleme imkanımız yok. Tercihe saygı duymak durumundasınız.