Ne idik? Ne olduk? Ne olacağız?

Mahallî seçim öncesinde, eski Ak Parti kurucuları ve bakanlık, başbakanlık yapmış isimler sahaya inmediler. "Partili cumhurbaşkanı" (Fatih Portakal! Kulağın çınladı mı?!) seçim çalışmalarını tek başına yürüttü desek yeridir. Dünyanın her yerinde böyledir. "Tek adam" kendisinden başkasına inanmaz ve kendisinden başkasının kendisini göstermesini istemez. "Başkası" ya biraz öne geçer, gölgelerse? Bu fikri de yabana atmayalım.

Ne kadar acı değil mi! Rejim değişti, "cumhurbaşkanı" ("halkın başkanı") sıfatını taşıyan kişi, parti taassubuyla yollara düşüyor ve Türkiye'nin yarısını siliyor.

Seçim bitti. Yeni dönem başladı. Bu kadar kavgadan, "Seni hapse attıracağım!", "Senden dünya kadar tazminat alacağım." tehditlerinden sonra her şey normale döner mi, dersiniz? Mümkün görmüyorum. 

Bayburtlu Zihnî'yi (1797-1859) bilirsiniz, halk şairi olarak tanırsınız ama o asıl divan şairidir. Okumuş adamdır. Resmî vazifeler almıştır. Daha çok aruzla yazmıştır. Heceyle şiiri çok azdır. Öyle bir koşması var ki, bütün şiirlerini içine almış ve onu âtiye taşımıştır.

O koşma bir ağıttır: 

"Vardım ki yurdundan ayağ götürmüş, / Yavru gitmiş, ıssız kalmış otağı. / Câmlar şikest olmuş, meyler dökülmüş, / Sâkîler meclisten çekmiş ayağı.

 Kangı dağda bulsam ben o marâlı, / Kangı yerde görsem çeşm-i gazâlı, / Avcılardan kaçmış, ceylan misâli, / Göçmüş dağdan dağa, yoktur durağı.

Lâleyi, sümbülü, gülü hâr almış, / Zevk u şevk ehlini âh u zâr almış, / Süleymân tahtını, sanki mâr almış, / Gama tebdil olmuş, ülfetin çağı.

Zihnî dehr elinden her zamân ağlar, / Sordum ki, bağ ağlar, bâğbân ağlar. / Sümbüller perişân, güller kan ağlar. / Şeydâ bülbül terk edeli bu bâğı."

Şiirin teması önce "huzur", sonra "yıkım" olarak özetlenebilir. Onun için "ağıt"tır. Ve onun için biz şu anda endişe içindeyiz. Ne idik? Ne olduk? Ne olacağız?

Bu saatten sonra mutluluk aramayın. Camlar şikest olmuş... Gönüller kırılmış...

Müslümanlığın hasletlerini sayıp döken biri/birileri nasıl "Ya bendensin, ya düşmanımsın!" dedikten sonra gönül yapıcılığına soyunabilir!

Zamanında Türkiye'nin rejimini demokratik parlamenter sistem olarak tasarlayanlar, her şeyi bilerek yapmışlar. Bu sisteme öyle engebeli yollardan gelindi ki... Nice canlar gitti. Nice siyasî kendisini bir anda hapiste, bir anda darağacında buldu. Eksikleri tamamlamak için yol alırken, birden başa döndük. Ne başa dönmesi! Her şeyi tersyüz ettik! 

Denedik işte... Kendimize has kurduğumuz başkanlık sistemiyle hiçbir yol alamıyoruz. "cumhurbaşkanı" ("halkın başkanı") "eş-dost" ("kul") diyor başka bir şey demiyor. Kusura bakmasın, bunun bir adı, sık sık yazıyorum, İslâm'da olmayan "kabilecilik"tir ki, bu ifadeyi, kendi partisinden, bilinen, bir eski milletvekili de açık açık kullanmıştır.

Bir "Müslüman" nasıl tevazuyu elden bırakır ve enaniyetini doruğa çıkarır?

Bir "Müslüman", nasıl Hz. Peygamber'i örnek almaz, kendisini saraylara çeker? (Yeni yazlık saray da yapılıyor. Parası fakirleşmiş halkımın cebinden çıkıyor.)

Şunun veya bunun kazanmasının hiç üzerinde durmuyorum. Bu seçim bir milât.

Muhalefet kendisine çekidüzen verirse, kimseyi ayırmadan, şahsî çıkar hesabına girmeden insanları kucaklarsa, "Kibirli", el içine çıkamayacak hâle gelir.

Yarınlar hakkı arayanlarındır!

 

 

Yazarın Diğer Yazıları