Osmanlı'nın sonunu getiren büyük harp

Osmanlı'nın sonunu getiren büyük harp

Azad Ağaoğlu'nun çevirip hazırladığı "Rus Dışişleri Arşivi'nin Gizli Belgelerinde Osmanlı'nın Cihan Harbi'ne Girişi" adlı kitap, Rusya'nın Bolşevik iktidarı tarafından "Cihan Harbi'nde Çarlık Rusyası" adıyla 1926'da 325 sayfa halinde neşredilen ve İmparatorluk Rusyası'nın emperyalist paylaşım planlarını deşifre eden 488 belgeden Türkiye'yi ilgilendiren 202 belgenin derleme ve tercümesinden oluşmakta. Rus arşiv belgelerinde zikredilen isimlere ve diğer hususlara dair düştüğü notlarla kullanımını kolaylaştırdığı bu önemli çalışmasıyla ilgili olarak Azad Ağaoğlu şu değerlendirmeyi yapıyor:

"Rusya Dışişleri Bakanlığı 2014 yılından önce, I. Dünya Savaşı'nın 100. yılı dolayısıyla arşivlerini açacağını ve bu savaşa ilişkin belgelerden bazılarını yayınlayacağını duyurmuştu.

Nitekim Rusya Dışişleri Bakanlığı Birinci Dünya Savaşı Yıllarında1 adlı kitap 2014 yılında Dışişleri Bakanı Sn. Lavrov'un önsözüyle yayınlandı. 960 sayfa hacmindeki bu kitapta 250'yi aşkın belge dört bölümde toplanmıştır. Kitabın I. Bölüm'ünü Rusya İmparatorluğu Dışişleri Bakanlığı Günlüğü'nün 16 Temmuz 1914 ila 10 Ekim 1916 tarihleri arasındaki notları oluşturmaktadır.

II. Bölüm Rusya'nın müttefik ve tarafsız ülkelerle politik, ekonomik ve mali ilişkilerine ve Almanya karşıtı koalisyonun genişletilmesine yönelik çabalara dair belgelerden; III. Bölüm müttefik, tarafsız ve düşman ülkelerin durumlarına ilişkin raporlardan, bu ülkelerde Rusya lehinde kamuoyu oluşturulması çabalarına ve askerî sansüre dair belgelerden oluşmaktadır. Son bölümde ise Dışişleri Bakanlığı mensuplarına ait belgeler, Dışişleri Bakanlığı mensuplarından bazılarının günlük ve hatıratlarından parçalar yer almaktadır. Bu kitabın en önemli yayınlanma amacı, Sn. Bakan'ın önsözünde de vurgulanmış olduğu üzere, savaş yıllarında görevlerini "vatanseverlik ve profesyonellikle" yerine getiren, fakat "birtakım politik ve ideolojik nedenlerden dolayı hak etmedikleri bir şekilde unutulmuşluğa mahkûm bırakılan" Rus diplomatların hatırasına saygıyı ifade etmektir.

Kitaba alınan belgelerin seçiminde de bu amacın öncelikle göz önünde tutulduğu açıkça görülmektedir. 250'yi aşkın belge arasında I. Dünya Savaşı döneminde kapalı kapılar arkasında yapılan pazarlıkları ortaya koyacak, bugünün okurunu şaşırtacak bir belge bulunmadığı rahatlıkla söylenebilir.

Ötüken Neşriyat Tel:(0212) 251 03 50

***

İş ehline verilmezse...

Deneyimli Mülkiyeli bürokrat Teoman Yazgan Türk siyaset ve bürokrasi hayatının tanıklık ettiği son 40 yılını "Bu Yaşadıklarım Çocukluk Hayallerim Değildi" adıyla kitaplaştırdı. Anıları ve gözlemleriyle Türkiye'nin yönetim zaaflarını gözler önüne seren Teoman Yazgan bu kitabında, siyasal iktidarların ve hatta daha rahat hareket edebileceği varsayılan askeri yönetimlerin bile, işin gerçekten ehline verilmesini sağlayacak kadro kurma olayında, gerektiği kadar başarılı olamadıkları, genellikle sübjektif ölçüleri ön plana çıkardıkları için, belli bir süre sonunda nasıl çıkmaza girdiklerini, yaşanmış örnekleriyle dile getiriyor. Başka bir anlatımla, iktidarların kurduklarını sandıkları, ama aslında pek kuramadıkları bürokratik kadrolar nedeniyle, karşılaştıkları ibret verici ve hatta biraz da komik sayılabilecek sonuçları, bir roman üslubuyla gözler önüne seriyor. Bu olaylardan, gelecek kuşakların ve ülkeyi yönetmeye talip olan politikacıların önemli dersler çıkaracağını düşünüyor.

Bu kitabının, "Bürokratlar Nereye Koşuyor?" adlı kitabının devamı olduğunu belirten Teoman Yazgan şu tespitlerde bulunuyor:

Daha önce anlattığım inanılmaz bürokrasi anılarından da harmanlanarak, bunlara eklenen yeni anılar, gözlemler inanması belki de çok zor... Ama hepsi de bu ülkenin gerçekleri... Nasıl çözülecek, inanın ben de bilmiyorum.

1960'lı yıllardan itibaren, parti kurarak siyasi hayata atılanlar, lütfen bana inanın, memlekete hizmet heyecanıyla yanıp tutuştukları için değil, öncelikle etkili bürokrat atamalarında söz sahibi olmak için yola çıkmışlardır. Çünkü bir anlamda, ülkeyi siyasilerin değil, yüksek bürokratların yönettiğini çok iyi bilmektedirler. Bu nedenle çok yakından bildiğimiz gibi, iktidarı ele geçirenler, hemen ertesi günden itibaren, kendilerine yakın bürokrat atama telaşına kapılırlar. Belirtmeye gerek yok ki, bu telaş ve acemilikler, bir sürü trajikomik olayları da beraberinde getirmiştir.

Daha önceki kitaplarımda, hep altını çizerek anlatmaya çalışmıştım. Tekrarında fayda görüyorum: Galiba bizim "Demokrasi"den öncelikle anladığımız, bir an önce hükümetin içinde yer almak ve etkili makamlara eşi dostu falan getirebilmek... Sonra da bu kişileri isteklerimiz doğrultusunda tepe tepe kullanmak... Otuz yılı aşan bürokratik yaşamımda, gözlemlediğim en önemli tespit de galiba bu oluyor... Bu nedenle de, her hükümet ve hatta her Bakan değiştiğinde, sanki çok acelesi varmış gibi, ilk iş olarak üst bürokratların değiştirilmesi gündeme geliyor. Afrika ülkelerini ya da benzerlerini bilmiyorum ama gelişmiş ülkelerde bu çeşit toplu atamaların asla söz konusu olmadığını yakından biliyorum. Yani sizin anlayacağınız, bu ülkelerde iktidarı ele geçirenler geniş kapsamlı bir üst bürokrat atamaları için yanıp tutuşmuyorlar.

İletişim Tel:(0532) 417 33 80

***

HAFTANIN KİTABI:

Mehter'in belgeseli

Tarihçi Sadık Tekeli, yıllar süren arşiv araştırmaları sonucunda kaleme aldığı "Tarihten Günümüze Mehter" adlı kapsamlı çalışmasını okurla paylaştı:

Türk devlet geleneğinde egemenlik anlayışının sembollerinden olan davul ve onun şekil bulmuş kapsamlı hali olan "Mehter"in geçmişi, kendine özgün müziği ile kökleri Orta Asya Türk kültürüne kadar dayanmaktadır. Tarih içinde Mehter; Türk ve İslam devletlerinde kural ve kaideleriyle bir egemenlik sembolü oluşunun yanı sıra, çeşitli dönemlerde Tuğ Takımı, Tabılhane, Nevbethane ve Mehterhane gibi kurumsal çatılar altında oluşturduğu müzik çeşidiyle, adını ve müziğini günümüze kadar sürdürmüş kendine has kültürel bir gelenektir.Mehter, bu tarihi süreç içinde sultan ve hakanlara meşruiyet kazandıran bir devlet geleneği olmasının yanında, her zaman orduları savaş alanlarında coşturan, icra ettiği müzik ile onları destekleyen, düşmana korku salan, zaferin sembolü olan bir güçtü.

Cenova Yayınları Tel:(0530) 223 28 28

***

Eğitimde verim için

Eğitimci Ahmet Maraşlı, "Zekadan Dehaya" adlı yeni kitabında geleneksel öğrenme engellerinin geçersizliğini ispatlamak için sanki 'Her çocuk -daha doğrusu her insan- öğrenir.' ilkesinden yola çıkmış.

Kitabının her satırında sadece düşündüklerini, tasarılarını değil öğrenme sürecinde yaptıklarını ve başardıklarını paylaşıyor.

Bu çalışma bir proje değil somut, yalın, anlaşılır sonuçların, duru, yalın anlatımıdır.

Yoğun bir çabanın anlamlı ürünüdür.

Kitap bütünde, özel ve özgün uygulamaların cömertçe hiçbir satırına en ufak gizlilik işareti konulmadan dürüstçe sergilendiği bir öğrenme/öğretme kılavuzu niteliğinde bir çalışma.

Mihrabad Yayınları Tel:(0212) 514 28 28

***

KÜTÜPHANEMDEN

Renkli bir işadamının hayatından sayfalar

Daha önce "İşte Hayatım" adlı kitapta hayatını anlatan Sakıp Sabancı, kaldığı yerden anlatmaya 2004 yılında Doğan Kitap'tan çıkan "Bıraktığım Yerden Hayatım" adlı kitabıyla devam etmişti. İlk kitap ünlü işadamının 1985 yılına kadar yaşadıklarını içeriyordu. "Bıraktığım Yerden Hayatım"  ise son on dokuz yılda yaşananların bir özeti niteliğindeydi. Sabancı'nın renkli, başarılı ve yoğun hayatından önemli izler bulabileceğiniz "Bıraktığım Yerden Hayatım" iş dünyasıyla ilgili önemli gerçeklere de ışık tutuyor. Kitap, Sabancı'nın kişisel başarı ve görüşlerinin dışında, holding olarak neler yaptıklarının ve tüm bunları nasıl yaptıklarının bir dökümü olarak da kabul edilebilir. Sakıp Sabancı'nın tıpkı konuşurken olduğu gibi tatlı dille aktardığı olayları okurken, aynı zamanda Türkiye'de iş dünyasında başarıya nasıl ulaşıldığı konusunda ipuçları da edineceksiniz. "Bıraktığım Yerden Hayatım", anı severler kadar, kişisel gelişim kitaplarını okumaktan hoşlananlarında bir solukta okuyacağı bir kitap. Sabancı bu kitabı hakkında şunları söylüyor:

"Hayat hikayemi 1985'te İşte Hayatım başlığıyla yayımlamıştım. 1985 yılından bu yana çok şeyler oldu. Hayat hikayemde ailemi, çocukluğumu, iş hayatımın ilk yıllarını anlattığım bölümlere, 1985 yılından 2003 yılının sonlarına kadar olan biteni ekledim, ... bıraktığım yerden Hayatım adını verdiğim bu kitap ortaya çıktı. Hayatta doyamadığım bir şey varsa, o da para değil, çalışmaktır. Çünkü çok kısa sürede, harcayamayacağım kadar paraya, bana yetecek kadar varlığa kavuştum. Ama çalışmak, bir işi başarmak, paradan farklı şeylerdir. Futbolcunun gol atması, bestekarın eserini tamamlaması gibi bir şey."                                                               (Ahmet Yabuloğlu)