Rodos Heykeli

Rodos Heykeli deyince “dünyanın yedi harikası” sınıflaması içinde artık var olmayan garip, dev bir heykelin hayaletini hatırlarız. Hikâye bilinir: İsa’dan önceki yıllarda Rodos adasının limanının girişinde, boyu yüz metreye yaklaşan dev bir heykel vardır. Bilinen dünyanın gururudur o heykel, ama büyük bir deprem bu taştan gururu Akdeniz’in sularına gömer, kaidesinin kalıntıları geriye kalır. Tıpkı aynı antik çağın gizemli “harikaları” serisinden İskenderiye’nin feneri gibi.
Heykeller ayakta kaldıkça tarihin donmuş tanıklarıdır. İster Tanrı’nın depremi ister tarihin depremi olsun, o tanıkları pek sağ bırakmaz. Çünkü insan hep ölümsüzlüğü ister ama Sartre’ın Varlık ve Hiçlik’te yazdığı gibi, “Tanrı düşüncesinde tersinedir bu durum: insan, boşuna bir tutkudur.”
İşte ölümsüzlük saplantısındaki insanoğlu, bunu bir anlamda heykellerde simgeleştirmek isterken, onların sahte “ölümsüzlükleri” mavi suların derinliklerinde, çoğu zaman da toprağın altında ölümlüleşmiştir. Tıpkı insan denen canlı heykelin de zaman içinde kalıntılarının, kemiklerinin toprağın altında yüzyıllar boyunca saklanışı gibi...

Heykellerin hikâyesi böyle başlar böyle biter; yeniden başlayacak ve bitecektir yeniden. Ne var ki, Rodos Heykeli’nden ibretlik bir hikâye çıkaran Nazım Hikmet’tir. Şimdi onun gençlik döneminde kendisine ün kazandıran şiir kitaplarından 835 Satır’daki Rodos Heykeli şiirini okuyalım:
“Ayağıma 45 numro Amerikan ayakkabısı geçirmiş/ bir RODOS HEYKELİ gibiyim/ Sigorta şirketleri/ sigortalıyor beni/ 101 seneye/ Herkes/ gözlerinin bebeğine sığmayan vücudumu/ yekpare mermer sanıyor/Hâlbuki ben/ dev gövdemin/ kof bir alçı kalıp olduğunu biliyorum/ Biliyorum/ hesabettim:/ Sayısı 10’lar evini doldurmayan senelerden sonra/ geniş göğsüm çatlayacak:/ Kafamda bunun yalnız bir ağrısı var./ O da şu:/ Buradan/ oraya/gitmek için/asma köprü kuranlara daha ben cüsseme yaraşan putrelleri götürmedim:/ Zaman az:/ Geniş göğsüm çatlayacak/ 45 numro Amerikan kunduralarımla/ dekametroluk adımlar atsam da kâfi değil/ Koşmak lazım/ Olimpiyat yarışlarındaki gibi/ Koooooşmak:/
Nazım’ın büyük şiir okyanusunda yol almaya çalışırken, onun şiirlerinin bugün için hâlâ güncelliğini koruduğunu inkâr etmek mümkün mü?
“Rodos Heykeli”, Nazım’ın en önemli, düşündürücü şiirlerinden biridir. Heykel hem şairdir, hem de değil:
Aynı zamanda Antikçağ’dan yirminci yüzyıla ulaşan insan oğlunun bitmez tükenmez ihtirasının da simgesi değil mi Rodos heykelleri?
Aramızda da şiirdeki gibi koşmak’tan başka bir şey düşünmeyen sayısız canlı Rodos heykeli dolaşıp duruyor. Medyadan siyasete, aydınlardan işadamlarına. Köylülerden kentlilere kadar Rodos heykelleri...
Asıl heykelse tek ve Rodos limanının dibinde parçalarıyla duruyor.

Yazarın Diğer Yazıları