Şeyh Şamil'i nerede bulacağız?

Azerbaycanlı yönetmen Ayaz Salayev, Rus kültürünün Azerbaycanlı aydınlar üzerindeki olumlu ve geliştirici etkisini ileri sürerek şunları söylüyor: ‘Rusça bizim için herhangi bir tehlike oluşturmuyor. Ama Türkçe için aynı şeyi söylemek mümkün değil. İki dil çok benzediği için Türkçe Azericeyi yutabilir. Bölgemizde hep Türk kanalları seyrediliyor. Türk dizilerinin Rus dizilerine göre çok kalitesiz olduğunu da söylemem lazım.’
Novoroski Haber Ajansına demeç veren Salayev, Rus kanallarının yayınlarının kesilmesinin Azeri toplumunun kültürel gelişimini olumsuz şekilde etkileyebileceğini söylüyor. Moskova Üniversitesi mezunu olan Salayev, kendi ifadesine göre: ‘Azerbaycanın en ateşli bir bağımsızlıkçısı’. Bir başka milletin kültürel mandasını, hakimiyetini idealize eden bir kültür sapkını. Demek ki Azerbaycan’daki Bush resimlerini ellerine alıp hükümeti protesto eden teslimiyetçi sözde milliyetçilerin yanında böyle açık sözlü bağımsızlıkçılar da varmış.
Nazım Hikmet’i hatırlayın. ABD’ye uzlaşmaz bir düşman. Sovyet vatandaşlığını almak için ise tam 10 yıl uğraşıyor. Aldığı gün telefonu 5-6 saat meşgul çalıyor. Çünkü tanıdıklarına müjdeliyor ve ‘karşınızda bir Sovyet vatandaşı duruyor’ diyordu. Bunun pasaport almak, yurt dışına gitmek için olduğunu söyleyenler Sovyetlere kaçtıktan 6 ay sonra Polonya vatandaşlığını alarak bu konuyu hallettiğini belirtmiyorlardı. Üstelik Leh asıllı dedesinin eski soyadı olan Borjevski’yi almış, Nazım Hikmet Borjevski olmuştu. Kruşçev’e yazdığı mektupta olduğu gibi ‘20 yaşından beri beyni ve kalbiyle Sovyetlere ait’ti. Belki Nazım Hikmet’i ideolojik bağnazlığından dolayı komünizmin kabesi saydığı bir ülkeye bu bağlılığı, birilerince mazur görülebilir. Ama ideolojik değil, kültürel bir bağla Rusya’ya yakın olduğu anlaşılan Ayaz Salayev bize bu tür kültürel bağların hangi sonuçları verebileceğini gösteren iyi bir örnektir. ‘Rusça bizim için herhangi bir tehlike oluşturmuyor’ derken Türkiye Türkçe’sinin tehlike olduğunu ilan etmek bir başka kültür adına kendi kültürüne direnmektir. Kültür emperyalizminin doğal bir sonucudur.
Şeyh Şamil ile ilgili acı bir olay vardır. Çok sevdiği oğullarından biri küçük yaşta Ruslar tarafından kaçırılır ve St Petersburg’ta Almitaş Sarayında Çarın denetiminde hem rehin tutulur, hem de eğitilir. Şeyh Şamil bütün gayretine rağmen onu kurtaramaz. Ama onu hiç unutmaz, hep içinde özlemini yaşatır. Bir gün bir yolunu bularak Rusların müttefiki olan Gürcistan prensini kaçırarak, ona karşılık çardan oğlunu ister. Ruslar çaresiz teslim ederler. Daha teslim töreninde fark edilen bir mesafe ve soğukluk sezilir. Sevgili oğlu çok durgundur. Adeta dönüşü istememiş gibidir. Şamil büyük oğlunu onun ağzından laf almak için görevlendirir. Almitaş Sarayındaki tatlı hayatı, eğlenceleri ve debdebeyi özlediğini öğrenir. Şeyh Şamil, o büyük kahraman çok sevdiği ve yıllarca kurtarmak için kıvrandığı oğlunu kaybettiğini anlar. İçinden yıkılır ama hissettirmez. Çakmak gibi çakan gözleri ile büyük oğluna emrini verir: ‘Hemen götürün ve katledin’. Ağabeyi ve adamları ona kıyamazlar. Onu öldürdüklerini söylerler ama bir dağ köyüne rehin bırakırlar. Bir yıl geçmeden de küçük oğlu kahrından ve utancından ölür gider. Şamil, emri verdikten bir saat sonra öyle bir evladının olduğunu unutmuştur bile. Muhtemelen dağ köyündeki ölümünden de haberi olmamıştır.
Biz birilerinin kahrından veya utancından ölmeyi düşünmeyecek kadar pişkin ve yabancılaşmış olduklarını biliyoruz. Bunların çoğu artık başka kültürlere aittir. Bizim için ABD’ci, Rusçu, İngilizci veya Arapçı olmanın Türk milletine aidiyet açısından pek bir önemi yoktur. İşte Ayaz Salayevlerimiz böyle düşünüyorlar...

Yazarın Diğer Yazıları