Siyasi payanda çökmeden kumpas çöker mi?

Siyasi payanda çökmeden kumpas çöker mi?

Yaşamayana daha dün gibi; yaşayanlar için her bir günü bir asırdı sanki…

11 yıl önce bugün, "Yaşasın demokrasi" nidaları atıyordu gazete manşetleri.

Çünkü, 11 yıl önce dün, şimdi FETÖ olarak anılan yapı eliyle kurulan ama siyasi iktidarın da savcılığına gönüllü olduğu kumpas davasına bakan özel yetkili mahkeme, aralarında eski kuvvet komutanları ve ordu komutanlarının da bulunduğu 134 Türk subayı hakkında tutuklama, içlerinde muvazzaf generallerin de bulunduğu 29 Türk subayı hakkında da "yakalama" kararı vermiş ve nihayet(!) "askerî vesayet"i kelepçelemişti!

Memleketin bütün derdi, kederi, böylelikle halledilmişti!

O gün, bugündür "bütün orduları dağıtılmış bir ülke" olarak refah içindeyiz çok şükür!

Ne ekmek derdimiz var, ne su, ne elektrik, ne gaz; üşüyen çocuklarımızın üzerine "ileri demokrasi"mizi örtüyor, "ileri demokrasi"mizle besliyoruz açlıktan feryat figan çığrışan bebelerimizi!

***

"Harbiye Marşı"yla inlemişti o gün Silivri''de kurulan o spor salonundan bozma düzmece mahkemeleri;

Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahvadıyız…

"Göklerden gelen bir ses", işgal yıllarından, hani şu İskilipli ve türevlerinin yazdığı fetvalardan, bildirilerden sonra ilk defa "Ya teslimiyet, ya zulüm" diye zorluyordu bağımsızlığın olmazsa olmazlarından olan askerlerini.

***

Dün baktım; mağdurları, güya "çökmüş" olmasına rağmen hâlâ o günkü gibi izah ve ispata çalışıyorlardı yaşadıkları "şey"in ne olduğunu; ne olmadığını.

Bir süreliğine üstü kapatılmıştı; ama gerçekte hiçbir şey araştırılmamış, aydınlatılmamış, açıklanmamış, yapanın yanına kâr kalmamış; adalet yerini bulmamış, en önemlisi de "tarihin tekerrür etmeyeceğini" garantileyen bir ders alınmamıştı.

Bir aldanmaya, bir aldatılmaya bakardı; dosya dediğin kapandığı gibi açılırdı!

Ki, emareleri de vardı. Kumpas mağduru komutanların bir bölümü yeniden yargılanacaktı.

***

Kumpasın çökmesi için evvela aşağıdakiler gibi birçok sorunun açıklıkla cevaplanabilmiş ve o cevapların hukuki gereklerinin de "adilane" yapılabilmiş olması lazımdı;

-              FETÖ''cü mahkeme başkanı ve diğer mahkeme üyeleri nasıl ve kimler tarafından seçilmiştir?

-              FETÖ''cüler bu görevlere getirilirken pasif görevlere atanan, bu davalardan uzaklaştırılan diğer mahkeme başkanları ve üyeleri nasıl ve kimler tarafından görevden alınmıştır?

-              Bu atamalarda dönemin Adalet Bakanı ve HSYK''nın rolü olmuş mudur?

-              Bunca sahteliğe ve lehte bilimsel bilirkişi raporuna rağmen mahkemenin kararlarını onayan Yargıtay üyeleri ile ilk mahkeme heyeti arasındaki ilişki araştırılmış mıdır? Bu üyelerin bu daireye atanmasına kimler ön ayak olmuşlardır?

-              Hukuksuz arama yapan, sahte delil yerleştiren, sahte tutanak ve Balyoz Dosyası için belge düzenleyen Emniyet güçleri hakkında ne yapılmıştır?

-              Bu sözde davanın açılmasına ön ayak olan, yaptıkları yalan haberlerle sahte bir gündem oluşturan medya kuruluşlarının bu davadaki rolleri ve diğer unsurlarla ortaklığı ve iş birliği araştırılmış mıdır? Bu konuda bir iz sürülmüş müdür?

EN ÖNEMLİSİ;

-              Tüm bu hukuksuzluklara çanak tutan anayasa ve kanun değişiklikleri kimler tarafından hazırlanmıştır ve kimler buna ön ayak olmuştur?

***

Bu soruları (ve daha fazlasını) dün Cumhuriyet''te yayınlanan yazısında, kendisi de Balyoz mağduru olan emekli kurmay albay V. Murat Tulga sıraladı.

***

İşe bakın; kendisini Türkiye Cumhuriyeti''yle "100 yıllık hesaplaşma"ya girmeye bile hazır hissedebilen bir iktidar; şuncacık siyasi yüzleşmeye cesaret edemiyor…

Acaba aynada ne görmekten korkuyor?

Subayı Öldürmek

Hanidir elimdeydi; yeri gelmişken Tulga''nın son kitabı -birkaç ay oldu çıkalı- Subayı Öldürmek''ten de bahsedeyim.

Tulga''nın ifadesiyle, "Son yirmi yılda nereden nereye savrulduğumuzun" özeti Subayı Öldürmek.

Bir "Yeni Türkiye analizi".

İçinde "Yeniden çözüm süreci mi?" sorusunun cevabı da var, ülkemiz için "Olasılığı en yüksek tehlike senaryoları(!)" da… Üst üste yapılan diplomasi hataları da, NATO-AB-ABD eksenli dış politikanın sancıları da…

Ama öyle sanıyorum ki, okudukça öyle anlıyorum ki, en belirleyici özelliği "Katlanamamanın" ürünü olması aslında;

Genelde Türkiye Cumhuriyeti''nin "fabrika ayarlarıyla oynanması"na, özelde Türk askerine reva görülen muameleye "katlanamamanın" sonucu ve Harbiyelilik ruhunun gereği olarak yazılmış olması her bir satırının…

Ki o ruh Türkiye''dir aslında;

Öyle olmadığı dayatılsa da…

Yazarın Diğer Yazıları