Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ

Özcan YENİÇERİ

Sosyali siyasete feda etmek!

Son bir ay içinde meydana gelen cinayetler toplumsal yapının özellikle de aile yapısının çok ciddi bir sarsıntı geçirdiğini göstermektedir. Eş, ana/baba, evlat demeden, nedenli ya da nedensiz işlenen cinayetler toplumsal gerilimin ulaştığı son aşamayı göstermektedir.

Bir buçuk yaşındaki çocuğuna yumruk atıp öldürmek, eşini boğup çocukları için "kuzularıma kıyamadım" demek, eşinden boşanıp sonra da katletmek, karısını taksiyle ezmek sonrada tekmeleyerek öldürmek cinnetle açıklanamayacak kadar vahşicedir.

Bütün bunlara ek olarak Türkiye''nin yüreğine oturan iki vahşi ve anlamsız cinayet ise şöyledir: İlginç olduğu kadar da düşündürücü olan bu cinayetlerin özeti şudur:

Mimar Başak Cengiz gencecik nişanlı bir kızdır. İşine giderken hiç tanımadığı ilkel bir cani elindeki samuray kılıcı ile onu katlediyor. Katil cinayetle ilgili olarak şunu söylüyor: "Evden çıkarken birini öldürmeyi planlamıştım. Bir erkeğe saldırsaydım bana karşı koyabilirdi. Bu sebeple bir kadın öldürmeye karar verdim."

Samuray kılıçlı caninin söyledikleriyle bir süre önce Ceren Özdemir''i katleden caninin söyledikleri birebir örtüşüyor. O da ''bayan ve genç erkekleri öldürmeyi planlıyordum. Zayıf oldukları için daha kolay öldürebileceğimi düşünüyordum'' demişti.

Caniler insan öldürme gibi bir tutku edinmişler. Her ikisi de öldürme tutkularını tatmin etmek için kendisinden güçsüz olanı arıyor ve risk almayacak kadar akıllı davranıyorlar. Muhtemel düşünce olarak da bütün manyakların yaptığı gibi güçsüzün yaşama hakkı olmadığını, güçsüzlere merhamet etmemek gerektiğini ve bu anlamda merhametin zayıflık alameti olduğuna inanıyorlar.

Anlaşılan o ki güçsüzlük katil davet ediyor. Bütün bunlar orta yerdeyken zayıfı güçlendirerek saldırgandan korumak gibi bir konu kimsenin aklına bile gelmiyor.

Gaddar ve vahşi cinayetlerin sürekliliği ve işlenmesindeki sınır tanımazlığı görüldüğünde bu olguların ciddi araştırmalara konu olması gerektiği açıktır. Aile içi vahşi cinayetler de Türkiye''de aile ilişkilerinin ne denli sorunlu ve kırılgan olduğunu göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Dünün şefkatli eşi, koruyucu aile babası bugün bir anda insanlığın karşısına vahşi ve acımasız bir katil olarak çıkabiliyor. Yaşananlar hâlâ "ya benim ya kara toprağın" algısının toplumda ne denli güçlü olduğu gösteriyor.

Bu cinayetlerin nedeni olarak yabancılaşma ya da insanlıktan uzaklaşmayla uyuşturucu kullanımı, kişilik uyumsuzluğu, geçim sıkıntısı, ahlaki çöküş, pandemi döneminin meydana getirdiği kısıtlama ve yaşama ilişkin duyulan kaygılar gibi onlarca nedeni saymak mümkündür.

Diğer yandan yukarıda bahsedilen vakalar yalnızca aile içi cinayetlerle ilgili olanlardır. Toplum yönünden işin bir de tecavüz, intihar, kadına yönelik şiddet ve boşanma konusundaki anormal artışla ilgili yanları vardır. Kadına uygulanan zalim şiddet, hayvanlara uygulanan işkence, evlenmelerdeki azalış, sosyal yozlaşma, cinayetler, intiharlar, tacizler, yolsuzluklar gemiyi azıya almış durumdadır.

Meydana gelen olguların hepsi bir arada düşünülürse yalnız aile sağlığı değil toplum sağlığının da ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya olduğu görülür.

Bu cinayetler yaşanırken siyaset, "baş sağlığı" mesajı ya da canilerin hak ettikleri en ağır cezaya çarptırılacağına yönelik temennilerle konuyu geçiştiriyor.

Bu kadar kadına şiddet, zalim, vahşi katliamlar bir küfür kadar medyada yer kaplamıyor, televizyonlarda tartışma konusu olmuyor, Üniversitelerde bu vahim gelişmelerin toplum sağlığı ve insan psikolojisi üzerindeki etkisi irdelenmiyor.

Siyasetin gündemi ağzına kadar konusu yüzeysel, kişisel ve üstünkörü olan sorunlarla dolmuştur. Kim cumhurbaşkanı adayı olacak? Hangi parti hangi ittifakla birlikte hareket edecek? Son gelişmeler partilerin oy oranlarından nasıl bir değişmeye neden oldu? Erken seçim olur mu?

Sosyal siyasete işte böyle feda ediliyor.

Yazarın Diğer Yazıları