''Suç'' var ''suçlu'' yok mu yani!

''Suç'' var ''suçlu'' yok mu yani!

Sanki bu suçları işlemek için uzun yıllar süren bir hazırlık, organizasyon, plan, program içinde olmak veya mağdurlarla uzun zaman dilimlerini paylaşmak gerekiyormuş gibi…

Sanki, olağan akışında seyreden hayatı;

 Bir bayram günü, akraba evine yapılan kısa bir bayram ziyaretinde…

 Annesi "mesaiye" kalacağı için sadece birkaç saatliğine emanet edildiği komşu evinde…

Evinin avlusunda oynarken…

En güvende olduğu varsayılan yerlerden olan okulu yahut yurdunda…

Gittiği kursta…

Hayatında bir kere bindiği ve sürücüsüne belki bir daha hiç denk gelmeyeceği bir toplu taşıma aracında…

Veya, aklına hayaline getiremeyeceği aile üyelerinden biri tarafından…

Veya, bütün bu ihtimal ve fenalıklardan korunmak üzere sığındığı "yetkililer" tarafından…

"Bir anda" alt üst edilen sayısız çocuk yokmuş gibi memlekette…

Suçlamalara muhatap olan dönemde zaten cezaevindeymiş, zaten çocuklarını sadece izinli olduğu günlerde görebilmiş diye, neredeyse "içimizdeki en masum" ilan edilecek, Elmalı Ağır Ceza Mahkemesi''nde görülen "çocuğun cinsel istismarı" davasının sanığı durumundaki anne.

***

İnsanoğlunun organik meşrebi, onu doğuran, emziren, besleyen, büyüten ve ömrünün sonuna kadar "koruyucu" varsaydığı, "melek"le sembolize ettiği "anne" figürüne, evladına kasıtlı ve sistematik kötülüğü kondurmakta zorlanıyor. Hele ki bizim kültürel kodlarımızda, çok da kolay değil yüzleşebilmek "cani/şeytan anne"yle; bunu çürütecek her dala tutunma ihtiyacı duyuyor insan haliyle.

Benim, işin buraya kadar olan kısmını anlamam mümkün de…

İşin buradan sonrasında…

Misal, kendisi de bir "anne" olan Müyesser Yıldız''ın, hakkında bırakın somut delili, somut suçlama bile bulunmadığı -öyle ya emniyetten adliyeye giden kısacık yolda bile değiştirildi suçlaması- ortamda, aylarca yok yere tutuklu yargılanmasını, peşin hükümle cezalandırılmasını "adalet" varsayıp da… Şimdi, iki küçük çocuğun öz anneleri ve üvey babaları ile onlar tarafından satıldıklarını söyledikleri çok sayıda kişinin taciz ve tecavüzüne uğradıklarının iddia edildiği davada, sanıkların tutukluluklarının devamını gerektirecek "somut delil" bulamayanların atladığı, anlamadığı "küçük(!)" bir detay var.

Bunu yazarken bile midem bulanıyor kalemimden ama "VELEV Kİ" dedikleri gibi…

İyi de "anne"nin suçsuzluğu "suçu" ortadan kaldırıyor mu!

***

Şeklen "mevcut sanıkların tahliyesi"ne gibi görünen toplumsal öfke ve endişenin asli nedeni o çocukların gördüğü zararın hesabının sorulup sorulmayacağı, gerçek "suçlu/lar" her kim/ler ise, onlara kamu vicdanını kanırtmayacak, daha önemlisi o çocukların geleceğe dair umutlarını karartmayacak bir cezanın verilip verilmeyeceğiyle ilgili değil mi?

***

Ortada, Adli Tıp raporlarıyla tescillenmiş bir tecavüz var mı?

Var.

Psikolojik ve fiziksel şiddet var mı?

Var.

Bunlar suç mu?

Suç!

Ortada bir "suç" olduğuna göre, ama "anne", ama "üvey baba", ama başka birileri; bir de bu suçun faillerinin olması gerekmez mi?

Kim onlar?

***

Çocukları hedef alan bu çok ağır suçlarla ilgili soruşturma da, kovuşturma da dört başı mamur olarak yürütülmüş olsa, adalet sistemi bir yandan, o ana kadar "şüpheli" durumda olan kişileri salıverirken, diğer yandan da hakkında "daha kuvvetli şüpheler bulunduğuna" kanaat getirdiği başka fail adaylarını sanık sandalyesine oturtabiliyor, yani bu dosyayı önemsemediğini, kapatmadığını, üzerine üzerine gittiğini gösteriyor ve suçluların yanına kâr kalmayacağını hissettirebiliyor olsa, kamuoyu bugün gösterdiği tepkiyi gösterir miydi?

***

HSK da süreçle ilgili inceleme başlattığını duyurunca; gayriihtiyari, hâkimlerin, 13 yaşında 28 kişinin tecavüzüne "rıza gösterdiğine" hükmettiği N.Ç. davası geldi aklıma…

Bir de üzerine, Müyesser Yıldız''ın hatırlattığı, "öz kızını zincirleme cinsel istismar"dan önce 60 yıl 9 ay hapse çarptırılan bir babanın, "iktidara yakın güçlü bir yardım derneğinin başkanı olan avukatı sayesinde" beraat ettiği iddiasını koyunca…

Kuşatıldığımız çamur öyle derin ki, umarım sadece mahkeme üyelerinin ihmal yahut duyarsızlığını tartışmak durumunda kalırız HSK incelemesinin sonunda…

 

SORU-YORUM

AK Parti''nin dünkü grup toplantısındaki başlıklardan biri de medyanın yapay gündeminin millet üzerindeki etkisizliği olunca sormak ihtiyacı duydum: Madem ki, medyanın gündemi bu kadar önemsizdi, neden iktidarın ilk iş medyayı yandaşlaştırmaya girişti? Neden "merkez medya"ya bile tahammül edemedi ve kamu bankalarını zarara sokmak pahasına verilen kredilerle devşirdi?

Yazarın Diğer Yazıları