Şuursuzlukta dört nala…

Şuursuzlukta dört nala…

Guinness''in "şuursuzluk" diye bir rekor kategorisi var mı acaba!

Mansur Yavaş, ne YÖK Başkanı, ne Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürü, ne Millî Eğitim Bakanı, ne Gençlik ve Spor Bakanı, ne de bütün bu makamların bağlı olduğu Cumhurbaşkanı.

Gelin görün ki, yurt bulamayan öğrenciler sorunuyla alakalı da, bu makamlarda oturan "sorumlular" yerine, mevzuya dair "sosyal sorumluluk" dışında hiçbir alakası, hele de mecburiyeti bulunmayan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Yavaş''ı koydu "yandaş medya" hedef tahtasına.

Hem de ne gerekçeyle?

"Belediyenin barınma evlerini, sokakta kalan öğrencilere açtı" diye!

Yavaş''a, "Koca Ankara Belediyesi birkaç yüz gencin yerleştirilmeden önceki bir aylık otel masrafını karşılamaktan mı aciz?" diye soruyorlar.

Ve fakat…

Cumhurbaşkanı''na, "Koca Türkiye Cumhuriyeti, birkaç bin gencin, yerleştirilmeden önceki bir aylık otel masrafını karşılamaktan mı aciz?" diye soramıyorlar.

Sapla samanı ayırabilmek için bile asgari şuur lazım insana…

Oysa bu modeller, şuursuzlukta "dolu dizgin boşalan atlarıyla, yerden yedi kat arşa kanatlanan akıncılar"la bile yarışırlar!

Keşke, bu yarışı kazanmakla kazanılabilse "itibar"!

 

ADAY…

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, "Bu ülkede AK Parti''nin ve Milliyetçi Hareket Partisi''nin dışında herkesi kucaklayabilecek bir adayın bulunması zor değildir, bulunur mutlaka" dedi.

Niye "dışında"?

Eli arttırıyorum;

Bu ülkede, AK Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi seçmenini de dışlamadan, bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını kucaklayabilecek bir "muhalif" adayın bulunması zor değildir!

İş ki, her lider aynı derecede yenebilsin nefsini…

Ve aynı derecede ortaya koyabilsin samimiyetini.

 

"ÖĞRETMEN"E BİR DOKUN BİN AH İŞİT…

Konya''da bir ilkokulda yaşanan "Öğretmen sıfatlı zorbalığı"yla ilgili yazımdan sonra dün sayısız mesaj aldım öğretmenlerden.

Mesaj kutumdaki yoğunluğu görünce, ne yalan söyleyeyim, "yanlış mı anlaşıldım" diye ürktüm önce. Malum, genelde takdir değil tekdir için böyle coşkuyla sarılınır bizim memlekette klavyeye.

Şükür ki, öyle olmadı.

Bir öğretmenimiz bile meslektaşının işlediği suça "kılıf" uydurmaya çalışmadı. Aksine, yaşananları kınıyordu tamamı.

Ek olarak, "bu vesileyle" çürük elmalar dışındaki dertlerini de yazmışlardı.

Çocukluktan itibaren "öğretmen olma hayali" kurup da, ne yapsa atanamıyor olmak…

"Atanamama" ihtimali yüzünden, mesleği tercih eden aday profilinin idealizmden uzaklaşması ve nitelik kaybı; eğitim fakültelerinin, gitgide, sadece "açıkta kalmamak için girilen bölüm"lere dönüşmesi…

Ekonomik koşullar…

Özel okulların emek sömürüsü…

Devletin "öğretmene verdiği" kırtasiye ödeneğini, öğretmenin elinden alan özel okul yöneticileri bile varmış inanabiliyor musunuz?

Ne hakla?

Bilindik birçok başlıkla birlikte bir de "aileler" vardı öğretmenlerinden sorun listesinde; çocuk ailede dayak ile, azar ile, yalan ile terbiye edilerek gelmişse okula, şiddetle dinlemeye (dinliyormuş gibi yapmaya) alışmışsa, eğitim psikolojisinde uzmanlaşmış olmanın "sihirli değnek etkisi" sağlayamayabildiğini anlatıyor, öğretmenler kadar ailelerin de "doğru eğitim"i bilmesi gerektiğini savunuyorlardı.

Haklılar.

Ama, hangi "aileler"?

Sözünü ettikleri o çocukların içinde yetiştiği ortam acaba gerçekten "aile" mi?

Nesilleri kurtarmak/korumak-kollamak gibi bir "politikası" bulunan "devlet"lerin meseleyi en başından, çocuğun doğduğu an ve ortamdan başlayarak ele alması ve "aslında kimi" rehabilite-"neyi tadil" etmesi gerektiğini doğru tespit etmesi gerekli!

Yüzeyde aşikar olan çürümenin kökleşmemesi için.

 

BOTOKS DEDE…

Soçi''deki Putin-Erdoğan zirvesine dair ilk gözlemim:

Rus Devlet Başkanının, "botoks" orucuna girmesinin zamanı gelmiş gibi.

Dünyaya korku salan karizmatik liderlikten tonton dedeliğe evrilmesi an meselesi!

 

SORU-YORUM

Söz konusu olan Doktor Banu Küçükpolat olunca Seda Sayan''ın programında göbek atmaya da hakkı olabiliyor, alabildiğine frapanlığa da hakkı olabiliyor, tiktik fenomenliğine de hakkı olabiliyor, alışılmamış bir olgunlukla, pekala "onun hayatı, onun bedeni, onun seçimi" diye de karşılanabiliyor da… Söz konusu olan Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol olunca niye elbisesinin kol boyu bile yetiyor linç etmeye? Adil mi?

Yazarın Diğer Yazıları