"Takdirlerine…"

Geleneksel ama bugüne kadar test edilip onaylanan en güvenli kamuoyu yoklaması yöntemi olan "esnaf ziyareti" müessesesine başvurdum dün.
Sona saklamadan özetleyeyim:
Sabık bakanımız biliyormuş da söylemiş; "Allah sonumuzu hayreylesin".
***
Otuzlu yaşlarında genç bir kadının dükkanına girdim; salgından önce müdavimlerindendim ama aylardır hiç gitmemiştim.

"Dün, akşamı zor ettim, çok gergindim. Bugün nasıl dayanacağım bilmiyorum, elim ayağım titriyor…" dedi ve sordu:
Kaçta açıklarlar?
Neyi?
Bakanlar… Toplanacaklar ya… Kararları…
Ne yeri, ne de zamanı değildi esprinin ama verecek daha gerçek bir cevap bulamadım:

"Takdirlerine" bağlı…
Sonraki sorularının hiçbirinde cevabı bana bırakmadı; monolog halinde devam etti bir süre:

Kapatırlar mı?
İnşallah kapatmazlar…
Ben aslında "tam kapanma"yı istiyorum; bir kere tam kapatsınlar, bir daha, bir daha aç-kapa yapmasınlar…
Ama inşallah kapatmazlar…
***
Kendi sordu, kendi cevapladı; kelimelerle tasvir etmek mümkün değil telaşını; görmeniz lazımdı.
Geçen aylar içinde yaşadıklarını bilenler için bu hali çok da anlaşılırdı:
Ankara'da tek başına yaşıyordu.
Çocuk denecek yaştan itibaren kendi ayakları üzerinde durması gerekmiş, zaman içinde kendi işini kurabilmiş, küçücük dükkanında kendi yağında kavrulmayı başarabilmişti.
Bir eli, başka bir şehirde yaşayan ailesinin üzerindeydi.
Annesi, sayısız metastazla da boğuşan bir kanser hastasıydı.
Genç yaşında kendisi de bu hastalıkla mücadele etmek durumunda kalmıştı.
Üzerine Covid-19'a yakalandı. Hastaneye yatırıldı. Tedavisi sırasında kalp krizi geçirdi.

"Gitti geldi" denir ya tam da o onu yaşadı; ölmemesi mucize gibi bir şeydi.
***
Yaşıyor muydu peki?
***
Bütün bunlar olup biterken, salgın tedbirleri kapsamında uzun bir süre kapalı kaldı işyeri. "Kısıtlı" açılış zararını telafiye yetmedi. Borç, borç üzerine bindi.

"Bir umut" dedi, emsali birçok esnaf gibi, "Elbet bu hastalık da bitecek, işler eskiye dönecek, toparlar, öderim" düşüncesiyle bir süre kendini kredilere emanet etti; işini öyle döndürmeyi denedi.
Gün itibarıyla kredilerini de ödeyemez hale geldi.
***
Hastalığın travması, izole yaşama mecburiyetine dayalı yalnızlık, ekonomik çıkmaz derken "cinnet" fobisi gelişti. Evde kapalı kaldığı hafta sonları yaşadığı bunalımı anlatırken öyle bir şey söyledi ki, içim buz kesti:

Her pazartesi günü, bu hafta sonu da ölmedim diye şükrediyorum!
İntiharın kıyısında dolandığı tehlikeli bir yolculuktan ibaret hanidir "hayat" dediği.
***
Öyle bir kısır döngü ki içine girdiği;

Benim çoktan kapatmam lazımdı, aslında… Düzelir diye mücadele ettikçe daha çok battım. Deneyebileceğim hiçbir yol kalmadı. Ama, bugün kilit vursam; onca kredi borcunu nasıl, neyle ödeyeceğim; ev kira, burası kira… Kapatmasam; borcu büyütmekten başka bir işe yaramıyor bu şartlarda işletmeye çalışmak… İki ucu…
***
Yaşadığı çaresizliğin boyutunu, günü kurtarmak için bulduğu yollardan birini örnek vererek izah edeyim:

Aşı gönüllüsü olmak için nereye başvurmam gerekiyor biliyor musunuz? Bir miktar para ödüyorlarmış; doğruysa bir aylık kiram çıkar en azından…
***
Kovid geçirdiği için gönüllü olamayabileceğini söylediğimde nasıl yıkıldığını görseniz, nasıl bir sosyal buhrandan bahsettiğimi anlardınız.
Hoş, siz de başka bir gezende yaşıyor değilsiniz ya…
 Abesle iştigal oldu biraz bu "dünyanın hali pürmelalini anlatma" üslubu; hepimiz aynı buhranın parçası değilmişiz, aynı endişeler hepimizin iliklerine işlememiş gibi…
***
Bir adım sonrası ne bu genç kadın ve onunla aynı durumda olduğu aşikâr yüzbinlerce esnaf, milyonlarca işsiz ve bir o kadar işli ama gelirsiz için?
İntihardan önceki son çıkışları neresi?
Böbreklerini satmak mı?
***
Hiç öyle, aman muhalefet edeyim havamda değilim bugün.
Sadece, haklarında durmadan birtakım kararlar aldıklarının, öyle kafalarına göre oynatabilecekleri satranç taşları değil "insan" olduğunu ve onlar için uzun bir listedeki maddelerden herhangi biri olan o kararların kimileri için ölümcül sonuçlar doğurabileceğini, doğurabildiğini hatırlatmak istedim yöneticilerimize.
Vebali var.
***
Kaldı ki…
Bu insanlar "salgın"dan anlamıyor değiller…

"Tedbir"den anlamıyor değiller…
Nasıl ki, iktidarın ekonomiyi gözeterek, üretimi gözeterek, istihdamı gözeterek, toplum sağlığını gözeterek, bütün bunların siyasi etkisini gözeterek almak zorunda olduğu tedbirler varsa…
İnsanların da, ay başında "kira" için kapıya dayanacak ev sahibini düşünerek, ödenmeyi bekleyen faturaları düşünerek, evine götürmek zorunda olduğu ekmeği düşünerek, çocuğunun mamasını, bezini düşünerek almak zorunda olduğu bireysel tedbirleri var; onlar da kendi yol haritalarını çizmek zorundalar…
Bunun için de iktidardan "mucize çözümler" değil "öngörülebilirlik" bekliyorlar…
Kaderlerinin, bilim, akıl ve mantığın hilafına, bir kişinin "takdirlerine" bırakılmamasını en azından…
Çok mu!

Yazarın Diğer Yazıları