Tarih şuurunu romanlarıyla veren alperen...

Aziz dostlarım, köşe başlarından televizyon ekranlarına kadar pek çok yerde ahkâm kesen, üfürdüklerinde mangalda kül bırakmayan şu aydın geçinen tipler varya... İşte bu entel - dantel takımı, tarihimiz konusunda koyu, kapkara ve affedilmez bir cehalet içindedir. Bu diplomalı cahiller, bir türlü kendi milletimize ve bu milletin örf ve adet, gelenek ve göreneklerine güvenmezler de hep başka milletleri taklide ve dolayısıyla da maymunlaşmaya çalışırlar.
Üç kıtaya hükmetmiş, dördüncü kıtaya el atmaya hazırlanmış atalarımızın şanlı tarihinden habersiz oldukları için, daha dün ortaya çıkmış, köksüz ve mazisiz milletlere hayran olurlar. Bu millet özüne ve imanına uygun bir icraat ortaya koyduğunda, kendi maymunluklarını unutup, bu aziz milleti, falan veya filan milleti taklit etmek, şu veya bu millete benzemeye, dönüşmeye çalışmakla suçlarlar.
Değil cilt cilt önemli tarih kitaplarımızı, Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun romanlarını okuma zahmetine katlansalardı, bu tür hezeyanlardan kendilerini rahatlıkla koruyabilirlerdi.
O tarih şuurundan yoksun aydınların, köşe yazarlarının ve ekran bülbüllerinin safsatalarından kendilerini koruyabilmeleri ve yarınlara hazırlanabilmeleri için, Mustafa Necati Sepetçioğlu’nu en başta gençlerimiz çok yakinen bilmek ve anlamak zorundadırlar.
Mustafa Necati Sepetçioğlu, roman, hikâye, tiyatro, gazete makalesi gibi birçok türde eser verdiği gibi, katıldığı bazı açık oturum ve konferanslarda tebliğler sunmuş, ilmî yazılar yazmayı da denemiş bir yazardır.

Argunşah’tan ’Sepetçioğlu  armağanı’
“Kilit - Kapı - Anahtar”  üçlemesiyle başlayıp, bizim kuşağa tarihimizi tanımayı ve sevmeyi öğreten Sepetçioğlu’nu daha iyi tanımak için şimdi elimizde müthiş ve paha biçilmez bir anahtar bulunuyor. Bu anahtar çok değerli akademisyenimiz Prof. Dr. Hülya Argunşah’ın uzun ve yorucu bir çalışmayla hazırlayıp milletimize armağan ettiği  “Mustafa Necati Sepetçioğlu” kitabıdır. Büyük boy, renkli resimli ve kuşe kâğıda basılı bu eser Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları arasında çıkmıştır. Bu son derece önemli kitabı hazırlayan muhterem Argunşah hanımefendiyi ve kendisine bu enfes çalışmayı yaptıran Kültür ve Turizm Bakanlığı’nı yürekten kutluyorum. Keşke Bakanlık, diğer armağan kitapları tanıtmak ve Türk okuyucusuna sunmak üzere düzenlediği tanıtım toplantılarından birini de Argunşah hanımefendinin göz ve gönül nuru dökerek hazırladığı ‘Mustafa Necati Sepetçioğlu’ kitabı için de yapabilseydi. Böylece eski Bakan Atilla Koç ve eski Müsteşar Mustafa İsen beyefendilerin rahmetli Sepetçioğlu’nun hizmetlerine gösterdikleri ahde vefa, hem yeni Bakan Ertuğrul Günay tarafından tâçlandırılmış olurdu. Bu hizmet için hiçbir menfaat beklemeden gecesini gündüzüne katan Prof. Dr. Hülya Argunşah gibi ilmi her şeyin üstünde tutan akademisyenlerimizi takip edecekler de bu vesileyle yeni çalışmalar için şevklenirlerdi.
Kıymetli akademisyenimizin de belirttiği gibi Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun tarihî romanlarının konularını Türklerin tarihi oluşturur. Kendisi, tarihimizi romanlaştırmaya Malazgirt Savaşı’ndan başlar. Anadolu’ya adım adım yerleşmemizi, burayı Türkleştirmemizi ve devlet oluşumuzu anlatır. ‘Kilit’le başlayan ‘Dünkü Türkiye’ dizisinde yer alan romanlar, Anadolu topraklarındaki Türk tarihinin romanlarıdır. Bu eserlerden yola çıkarak yazarın Asya’daki Türk tarihini reddetmek ya da görmezden gelmek gibi bir anlayış içerisinde olduğu yorumu yapılamaz. Çünkü Sepetçioğlu’na göre, Anadolu tarihimiz Asya tarihimizin uzantılarını taşımaktadır. Ayrıca Türklerin Anadolu’ya gelişleri sadece Türk tarihi için değil, bütün insanlık tarihinin en önemli olaylarından biridir.
‘Tarihte devamlılık’ düşüncesini temel alan Sepetçioğlu, Türk tarihini bir bütün olarak görür, fakat Türk tarihinin İslâm medeniyeti içerisinde sayılabilen zamanlarını müstesna bir tarihî dönem olarak ele alır. O yüzden de anlattığı dönemler İslâmlık ve Türklüğün birlikteliğini yansıtırlar. Meselâ, ilk roman Kilit’te, Malazgirt öncesinde Alparslan’ın kimliğini yapılandırırken, onun Sarı Hoca tarafından Orhun Abideleri’nden taşınan uyarılarla yetiştirildiğini gösterir. Sarı Hoca Alparslan’ın etrafında alperen kimliğiyle yerleştirilmiş bir İslâm bilgesidir. Selçuklu ordusunu ve Alparslan’ı sadece Malazgirt için değil, sonraki asırları müjdelenmiş asıl büyük fetih için, İstanbul için hazırlar.
Prof. Dr. Hülya Argunşah’ın “Milletler ya yükselme ya da çöküş dönemlerinde tarihlerine yönelirlermiş... Türk edebiyatı 1980’lerin ortalarından itibaren tarihiyle yeniden hemhâl olmaya, okuyucu ise özellikle roman tarzında yazılmış eserler sayesinde tarihle yeniden karşılaşmaya başladı. Sepetçioğlu, eseriyle Türk edebiyatındaki bu yönelişi çok daha öncelerden başlatan ve örnekleyen yazardır”  şeklindeki değerlendirmesini ben bu milletin yeniden şahlanacağının kesin bir müjdesi olarak görüyorum.

Gençliğe güven aşılıyordu...
Prof. Dr. Hülya Argunşah’ın editörlüğünü ve müellifliğini yaptığı bu hacimli esere elli kadar kalem katkıda bulunmuş. Her biri onun bir başka yönünü dillendirmiş. Kitaptaki imzalardan sadece birkaçının değerlendirmesini dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Romancımızın yakın dostu, arkadaşı ve ahbabı olmuş Altan Deliorman, onun milletimize hizmetini anlatırken; “Tarihî romanları art arda yayımlanıyor ve kapışılıyordu. Bu kitaplar anarşi ve ümitsizlik ortamında bir panzehir gibiydi. Tarih şuurunu güçlendiriyor, gençlere güven aşılıyordu. Kilit’i Anahtar, Kapı, Konak, Çatı takip etmişti. Böylece nehir roman denilen bir dizi meydana gelmişti. Anadolu’nun Türkleşmesi roman atmosferi içinde okuyucunun zihnine nakşediliyordu. Her yıl bir yeni romanı yayımlanıyordu. Bazen aynı yıl içinde iki ayrı roman...” diyor.
Kıymetli sanatçımız Pof. Dr. Nevzat Atlığ;  “O, tamamen hür kalarak, sadece kaleminin gücüyle ve muhtemelen tevazu içinde geçirdiği hayatının bütününü Türk kültürüne vakfetti. Eğilmeksizin, bükülmeksizin ve durmaksızın, düşündüklerini ve hissettiklerini yazdı”  tespitini yapıyor.
Gürbüz Azak ise;  “Millî çizgide yalap-şalap giden Türk romancılığını yerden kaldıran, süzülmüş bir dille ekollendirip yücelten de kendisidir.
Hikâyeyi sevimli, tiyatroyu sağlam, romanı en aranılan kılabilmiş eski dostumu şimdi iftiharla anıyor, Sepetçioğlu ile arkadaşlığımı kazanç sayıyorum.
O, okumayı, nesiller boyu hatırlanmayı hak eden müstesna bir öncüdür.
Kimse bu kıymeti tanımadan roman yazmaya kalkışmasın. Ayıplı kalır...”  hükmünü veriyor.
Olcay Yazıcı da onun gerçek kimliğini, kişiliğini, millî ve tarih şuurunu şu satırlarla anlatıyor:
 “Tıpkı Oktay Sinanoğlu gibi, ’Bana ne Nobel’den!’ diyebilme makamına yükselmenin üst kimliğini onurla taşıyordu. Mustafa Necati Sepetçioğlu müstesna bir romancıydı. Türk’ün irfanını, İslâm’ın ruhunu kavramıştı. Halk dalkavuğu değildi, sulu sepken artistik kişilerden değildi. Yerli, millî, birikimli ve şahsiyetli bir aydındı. Her faniye nasip olmayacak şekilde, dirayetli, saygın kişiliğini ömrünün sonuna kadar muhafaza etti. Çözülmedi, şahsiyetinden taviz vermedi ve bu asil kimliği musalla taşına kadar şerefle taşıdı.”
Gençliğimize bizim kim olduğumuzu dünya durdukça öğretmeye devam edecek olan tarihî romancımız Mustafa Necati Sepetçioğlu’na sonsuz rahmetler dilerken, siz kıymetli okuyucularımın, hem kendinizin hem çocuklarınızın gönüllerini onun eserleriyle dolduracağınıza inanıyorum.

Yazarın Diğer Yazıları