"Tecavüz hukuku" mu uygulanıyor?

Tecavüzün hukuku mu olurmuş demeyin; fetvası bile var! Üstelik bu fetvalar, Türkiye'de de sosyal medya üzerinden bir korkutma ve yıldırma operasyonunun aracı olarak kullanılıyor.

Sorun, IŞİD örgütünün kurulması, Suriye ve Irak'a yerleşmesi, devlet ilan etmesi sonra da ad değiştirerek varlığını sürdürmesi ile doğrudan ilgilidir.

IŞİD, ABD'nin Büyük Orta Doğu Projesi içinde "İslam içi çatışma stratejisi"nin bir uygulamasıydı.

***

CIA'nın yan kuruluşu olarak bilinen Stratfor'un kurucusu George Friedman, 2009 yılında yayınlanan "Gelecek 100 Yıl- 21. Yüzyıl için Öngörüler" kitabında şöyle diyordu:

"Yirmi birinci yüzyılın başlangıcına baktığımızda göreceğimiz ilk şey Halifeliği yeniden yaratma arayışında olan Müslüman bir grubun yaptığı eylem olmuştur. Onların nihai hedefi Atlantik'ten Pasifik'e kadar uzanan büyük bir İslam imparatorluğu oluşturmaktır. Birleşik Devletler buna, İslam dünyasına saldırarak cevap verecektir. Ancak onun amacı zafer kazanmak değildir. Onun amacı basit bir şekilde İslam dünyasını karıştırmak ve bir İslam imparatorluğunun ortaya çıkmasını engelleyecek bir oluşum yaratmaktır.

Birleşik Devletler, savaş kazanma gereksinimi duymaz.

ABD'nin hedefi, istikrar sağlamak değil de istikrarsızlaştırmaktır. Müslümanlar birbiriyle savaştıkça, ABD savaşı kazanmış olacaktır. Bu, İslam dünyasında bir ulus devletin güçlenip bölgesel güç olarak Amerika'ya meydan okumasının imkânsız olduğu anlamına gelmez."

Friedman, kitapta daha sonra Türkiye'nin bölgesel güç olarak ortaya çıkacağını, ABD ile nasıl karşı karşıya geleceğini incelemişti.

***

IŞİD örgütü, İslam dünyasının büyük bir güç haline gelmesini önlemek için kaos oluşturmak üzere tasarlanırken, ideolojisi ve insan kaynakları, Suriye ağırlıklı olarak elbette İslam dünyasının içinden devşirildi. Bu devşirmeler arasına Türkiye'den de katılanlar oldu. Sonuçta, Türkiye, Suriye'de IŞİD ile savaşmak zorunda kaldı. IŞİD, şimdi ortadan kaldırılmış gibi görünse de farklı örgüt isimleriyle faaliyetine devam ediyor. Özellikle İdlib'e hâkim olan örgüt, IŞİD'in devamıdır ve ABD'nin koruması altındadır.

Türkiye'de ise IŞİD zihniyeti, "iktidar destekçisi" gibi görünen kişi ve gruplar arasında devam ediyor!

Son zamanlarda kullandıkları yöntem, muhalif olduğunu düşündükleri kadınları, alenen tecavüzle tehdit etmektir.

Kendilerini savaşta saydıkları, kadınları ve kızları "savaş ganimeti" olarak gördükleri için "karılarınızı, kızlarınızı bizden nasıl koruyacaksınız" diye yayın yapabiliyorlar veya doğrudan kadınlara tecavüz tehdidinde bulunabiliyorlar. IŞİD ise Suriye'de esir kadınlara tecavüz kuralları tespit etmiş ve bunu bir fetva olarak yayınlamıştı.

IŞİD'in "Fetva ve İnceleme Birimi" tarafından yayımlanan fetvaya göre, çocuk yaştaki gayrimüslim kölelere tecavüz, hukuka uygun kabul ediliyordu. Esir alınan kadınların, bir başkasına hediye edilebileceği, savaşçıların, esir alınan kadınlarla ödüllendirilebileceği de esaslara bağlanmıştı.  Nitekim tecavüz edilerek öldürülen Yezidi kadınların toplu mezarları ortaya çıkmaya başladı.

***

Türkiye'de son olarak, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'tan, aşure isteyen bir hemşire, kendisini iktidar destekçisi olarak gösteren ve Sağlık Bakanı'nın o hemşireyi görevden almasını isteyen bir kişi tarafından "yoksa…" diye tecavüzle tehdit edildi! 

İktidar ve medyası, ayrıca hukuk sistemi, muhalifler üzerinde terör estirdikleri için mi bu kişi ve grupların sosyal medya üzerinden işlediği suçlara seyirci kalıyor?

En son TİP Milletvekili Barış Atay ile İçişleri Bakanı Süleyman Soylu arasında, Atay'a saldırı ile sonuçlanan tartışmanın konusu da kadınlara yönelik tecavüz tehditleriydi.

Devletin görevi, vatandaşı her türlü tecavüzden korumaktır. 

 

Yazarın Diğer Yazıları