Tiyatro sanatında bir çınar / İsmail Özcan

Tiyatro sanatında bir çınar / İsmail Özcan
Metin Akpınar, sanatında kelimenin dolu dolu anlamıyla “ustadır” ve “modeldir”. Ama bu tanımlama onu tam olarak anlatmaya yetmez. O aynı zamanda bir düşünürdür, bir filozoftur; bu ülke ve bu toplumun çağı yakalaması için samimi çabalar gösteren, bu yüzden varlığı gerekli olan çağdaş ve bilinçli bir vatandaştır...

O; oynadığı oyunlarda, dizilerde hangi rolü üstlenmiş olursa olsun hep lokomotif olmuştur. Sesinin tonuyla, tınısıyla, kusursuz telaffuzuyla, Türkçeye egemenliği ile de daima fark yaratmıştır. Sadece rol aldığı yapımlarda değil, öznesi olduğu reklamlarda bile bu yönü, bu ayrıcalığı açıkça fark edilir.

Metin Akpınar çok uzun yıllar bu toplumu güldürmüş; ama tek hedefi hiçbir zaman sadece güldürmek olmamıştır. O; bu toplumu güldürürken onu düşünmeye, yaşadığı dünyaya bakmaya, çağdaş gelişmeleri izlemeye ve onları dikkatle okumaya da davet etmiştir.

Metin Akpınar, sanatında kelimenin dolu dolu anlamıyla “ustadır” ve “modeldir”. Ama bu tanımlama onu tam olarak anlatmaya yetmez. O aynı zamanda bir düşünürdür, bir filozoftur; bu ülke ve bu toplumun çağı yakalaması için samimi çabalar gösteren, bu yüzden varlığı gerekli olan çağdaş ve bilinçli bir vatandaştır.

Metin Akpınar-Zeki Alasya ikilisi; hem ülkemizin hem de dünyanın tiyatro tarihinde sanat adına bir araya gelmiş en uyumlu, en uzun ömürlü, en başarılı ikililerindendir. Bu ikili, Cumhuriyet tarihinin sayılı oyun yazarlarından biri olan Haldun Taner’le işbirliği yaparak 1967’den ‘78’e kadar on yılı kapsayan bir dönemde Türkiye’yi tiyatronun daha incelmişi, daha modern ve çağdaşı olan “kabare tiyatro”yla tanıştırmışlardır.

Kurdukları Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nda büyük beğeniye mazhar olan ve yıllarca oynanan oyunlar sahnelemişlerdir. “Vatan Kurtaran Şaban”, “Astronot Niyazi” gibi “hit” olmuş oyunları bencileyin yaşı müsait olanlarca bugün bile özlemle anımsanır.

Bu satırların yazarının bütün sanat hayatı boyunca yakından izlediği Metin Akpınar; yalnızca mesleğinin çok yetenekli, çok donanımlı, evrensel standartlarda bir temsilcisi olmasıyla değil; aynı zamanda entelektüel düzeyi, bilgeliği, Türkiye’yi ve Türk milletini “vatan, millet, Sakarya” gibi slagonik hamaset edebiyatından uzak rasyonel bir sevgiyle sevmesiyle de kendisinin hayranlık ve sempatisine muhatap olmuştur.

Bugün çok yetenekli, çok birikimli, çok başarılı çok sayıda sanatçımız var. Fakat Metin Akpınar benim için daima “primus inter pares”tir.

Metin Akpınar, üç yıl kadar önce bir TV programında, gelişmiş ülkelerde son derece sıradan sayılacak, rahatça düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilecek bir iki cümlelik açıklaması dolayısıyla 80’li yaşlarında mahkemelere taşınmaktan haklı bir kırgınlık ifade ediyor. Ama bunun ülke adına yarattığı olumsuz imajdan daha fazla üzüntü duyuyor.

Güzel ülkemizde muhalif yazarların, aydınların, sanatçıların en büyük şansızlığı; çok kısa bazı dönemler hariç, sürekli siyasal iktidarların ve liderlerin gadrine uğramalarıdır.

1960’larda muhalif yazar ve filozof Jean Paul Sartre, Cumhurbaşkanı de Gaulle’e acımasız eleştiriler yöneltiyormuş.  Yakın çevresi de Gaulle’ü habire kışkırtıyormuş:

Sayın Başkan, Sartre’ın yaptığının bu kadarı da fazla! Kim olursa olsun herkes haddini bilmeli. Siz her şeyden önce Fransa’yı temsil ediyorsunuz!

de Gaulle bunlara hiç beklemedikleri bir cevap vermiş:

Evet, ben Fransa’yı temsil ediyorum; ama dünya çapında bir yazar ve filozof olarak Jean Paul Sartre Fransa’yı benden daha fazla temsil ediyor.  

 Bizde ülkeyi yönetenler, liderler; muhalif aydınlara yaklaşmada ne yazık ki hiçbir zaman böyle bir anlayış ve hoşgörü seviyesine ulaşamadılar!