Türklerin olmadığı zaman ve zemin yok

Türklerin olmadığı zaman ve zemin yok

Eserleriyle Türk tarih ve medeniyetine değerli katkılar sunan Prof. Dr. Abdulkadir Yuvalı, bu  gayretini yeni kitabı "Türk Dünyasının Ortak Kültürel Değerleri" ile devam ettiriyor. Dr. Erhan Yoksa ile birlikte hazırladıkları bu önemli çalışma hakkında Prof. Dr. Yuvalı şu değerlendirmeyi yapıyor:

Türk dünyası, olarak ülkemizde ilk defa rahmetli hocamız Turan Yazgan hocamızın kurucusu olduğu Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı dolayısıyla kullanılmaya başlamıştır. Ancak Türk dünyası tarihi, kültürü, coğrafyası ve Türk devletleri konulan insanlık tarihi ile eş zamanlıdır. Türk dünyası mekân yönüyle de insanlık tarihinin bilinen en eski coğrafyalarından birisi olan Asya ve Avrupa (Avrasya) merkezli olsa da insanoğlunun mevcut olduğu her zeminle birlikte Türk dünyasından söz edilmektedir. Nitekim 16.Yüzyılda Ebu'1-Gazi Bahadır Han'ın ifadesiyle," Türk'ün gitmediği, gidip de devlet kurmadığı yer var mı? Sorusunu, insanlık tarihinin dününden bugüne uzanan sürecinde, Türk'ün olmadığı zaman ve zeminden söz edilmesinin mümkün olmadığını bir vesile ifade etmek istiyoruz.

Türk dünyasına dün-bugün penceresinden bakacak olursak, Türk dünyası kavramını besleyen, içini dolduran kültürel değerlerin, 16.Yüzyılda önce batı dünyasında ve takiben insanlık tarihinde derin izler bırakmış olan Rönesans ve Reform hareketleriyle Türk dünyası ortak kültürel değerleri büyük ölçüde örtüşmektedir. Zira söz konusu kültürel değerlerin özünde ve özelliğinde çağdaşlaşma söz konusu olmasaydı ortak kültürel değerlerimiz dünden-bugüne varlığını devam ettirme mümkün olmazdı. Bu konuya dair bir örnek verecek olursak, Türk devlet geleneğinin bilinen ilk uygulamasını Hun hakanı Mete Handa son uygulama örneklerinden birisi de Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk 'ün fikirleri ve icraatlannda görülmektedir. Türk dünyası ortak kültürel değerlerinin gerek yaşaması ve gerekse bugünlere taşınmasındaki espri son derece önemlidir. Şu hâlde söz konusu kültürel değerler, birer kültür unsuru olarak çağdaşlık temelinde günümüze taşınmıştır.

Türk dünyası gibi zaman ve mekân mefhumu yönüyle enginliği, zenginliği, genişliği, genişliği temsil eden bir tarihî gerçeğin kaleme alınması sırasında; söz konusu kültür değerlerinin tespiti ve ulaşılması konusunda endişe duymadığımızı söyleyemiyoruz. Bu yüzde bu çalışmamızda gündemimize alamadığımız kültür unsurları, değer hükümleriyle kurum-kuruluşlar söz konusudur. Bu düşünceyle araştırmamıza nokta koymadık. Türk dünyasının ortak kültürel değerleri konusundaki çalışmalarımızı sürdürmek suretiyle araştırma konumuzu taçlandıracağız.

Araştırmamızda kültür kavramının tanımı, doğuşu, özellikleri, güzellikleri yanında millet olabilmenin önemi ve gereği üzerinde durmak suretiyle etnisite, etnik fitne ve milli kültür kavramlarıyla birlikte kültür-medeniyet ilişkileriyle birlikte ve küreselleşmenin kültürel boyutları ile kültür değişmeleri söz konusu olduğunda modernleşme-çağdaşlaşma kavramları ve ilişkilerine yer verilmiştir. Türk dünyasının en küçük sosyal organizasyonu ve kültür değerlerinin en geniş manada yaşanmış olduğu aile ve kadın konusu ile Türklere mahsus bir hayat tarzı olan "Atlı-Göçer" evli hayat tarzı ve şehircilik ve şehirleşme hadisesi kültürel manada kurum-kuruluş olarak kaleme alınmıştır. Türk dünyası ortak kültür değerleri arasında son derece önem arz ettiğine inandığımız töre, yön-yönler, renk ve renkler tarihî süreçteki kültürel değerleri yönüyle ele alınmıştır.

Araştırmamızın özünde ortak dünyamızı oluşturan ve bugünlere taşınmasında temel faktör konumundaki kültürel değerler her ne kadar tarihî kaynaklar yanında Türk dünyasımn temsilcileri konumundaki ülkelerde kaleme alınmış olan çalışmalar ile kişisel gözlemlerimizden de istifade ettik.

Türk dünyası konusunda, ülkemizdeki gelişmeleri Atatürk öncesi, dönemi ve sonrasıyla 1990 yılındaki gelişmelerin ışığında kaleme aldık. Ancak araştırma konumuza nokta koymamız mümkün olmadı. Çünkü engin tarihimizi oluşturan gelişmelerin kültürel boyutları dünden-bugüne elan devam etmektedir.

Kömen Yayınları Tel:(0332) 353 47 15

***

Kültürümüzle yoğrulmuş coğrafya

Prof. Dr. Bayram Durbilmez, "Türk Kültür Coğrafyası / Halk Bilimi ve Edebiyat Araştırmaları" adlı çalışmasıyla Türk kültürünün köklerine yolculuğunu sürdürüyor.

Çalışmada Türk kültür coğrafyasının ana kaynaklarından Türk halk bilimi ve gelenekli Türk edebiyatı, fütüvvet-nâmeler, ölçülü sözler, manzum bilmeceler, ikincil sözlü kültür bağlamında Neşet Ertaş'ın türkü dağarcığı, âşık edebiyatı ve yerleşim adları konulu araştırmalara/incelemelere yer veriliyor. Kitap; "Türk Kültür Coğrafyasının Ana Kaynakları", "Fütüvvet Kültürü ve Bu Kültürün Kökenleri", "Manzum Söz Varlığı ve Türkü Kültürü", "Coğrafyayı Vatanlaştırma ve Ad Verme Kültürü" başlıklarını taşıyan dört bölümden oluşuyor.

Türk halk bilimi ve edebiyat alanındaki araştırmalarının bir kısmını teşkil eden bu kitabının Türk dili ve edebiyatı araştırmacıları ile birlikte Türk kültürüne, Türk edebiyatına ilgi duyan herkese yararlı olmasını temennisinde bulunan Prof. Dr. Bayram Durbilmez, şu önemli tespiti yapıyor:

Sözlü kültür ve edebiyat kaynaklı Türk kültürü "oluşturucusu bilinmeyen / unutulan" değil, yüzyıllar boyunca Türk milleti tarafından benimsenen ve oluşumuna az / çok katkıda bulunulan ortak kültürdür. Bu kültür ürünlerinin ilk söyleyicileri değil, Türk milleti tarafından sahiplenilişi ve her söylenişte az / çok katkıda bulunuluşu vurgulanırsa çağdaş halk bilimi yaklaşımlarına da uygun davranılmış olur. Bu ürünler Türk milleti tarafından benimsendiği ve özünü değiştirmeden her çağa ve mekâna uyarlanarak yeniden oluşturulduğu için "ortak kültür mirası" kapsamında değerlendirilir. Türk kültür coğrafyasının temelini de bu ortak kültür mirası oluşturur. Çünkü ortak Türk kültürü ve edebiyatı olmasaydı Türk kültür coğrafyasını oluşturan Türk milletinden ve dünyanın değişik yerlerinde yaşayan Türk boylarının, akraba topluluklarının oluşturduğu bir "Türk Dünyası"ndan da söz edilemezdi.

Ötüken Neşriyat Tel:(0212) 251 03 50

***

HAFTANIN KİTABI:

Din ve inanç dolandırıcıları

Usta gazeteci Hulki Cevizoğlu, ülkemizde en çok istismarı yapılan konuların başında gelen din alanının şarlatanlarını bilimsel bir bakış açısıyla gündeme taşıyor. Cevizoğlu yeni kitabı, "Şeyhler Müritler ve Yalancı Peygamberler" kitabı hakkında şu gilgiyi veriyor:

Bu eser, Türkiye'deki gündelik hayat sosyolojisi için çok önemli bir örnektir. Sosyoloji ve din sosyolojisi kuramlarının, Türkiye pratiğinin belgeleridir. Bu aslında bir sosyal bilimsel Derinlemesine Görüşme (DG) çalışmasıdır da. Yani, bir "alan araştırması." Allahtan "vahiy" aldığını idda eden,şeyhliğini ve resüllüğü ilan ede, hatta açıkça "Ben Allah'ım" demese de kendisinde, yalnızca allah'aözgü "Kainatın hakimi" ve Kadiri Mutlak" gibisıfatlar vehmeden bir insanla karşı karşıyayız.Bu kişi şahsında ülkemizde bugünlerde mahkemelik olan kimi tarikat ve cemaatlerde yaşanan ibretlik gerçekler ortaya dökülüyor. Topluma ve araştırmacılara yararlı olmasını diliyorum.

Doğu Kitabevi  Tel:(0212) 527 29 26

***

Bir efsane Emniyetçi

Unutulmaz Emniyet müdürü Hamdi Ardalı'nın, Polis Memuru olarak başladığı meslek hayatı "Devlet'te 50 Yıl 6 Ay" adıyla kitaplaştırıldı.

2 ciltlik kitapta Ardalı'nın 50 yıllık devlet hizmeti süresinde karşılaştığı birbirinden ilginç adli olaylar yanında, özellikle Valilik ve Emniyet Müdürlüğü yaptığı dönemde, alınan siyasi ve idari kararların yol açtığı toplumsal sıkıntılar da yer alıyor.

Azmin, mücadelenin ve başarının hikâyesi niteliğindeki Ardalı'nın anıları ayrıca, pek çoğunun üzerinden hala sır perdesi kalkmamış dönemin siyasi olaylarına ışık tutmakta.

Özellikle 1960-1990 arası yakın dönem Türkiye tarihini merak edenler için Ardalı'nın hatıraları oldukça ilginç bilgiler sunmakta.

Çoban Yayınları www.kitapyurdu.com

***

KÜTÜPHANEMDEN:

Dünyanın tepesine eğlenceli yolculuk

Milliyet Kitapları'ndan  ilk baskısını 1997'de yapan "Norveç Kıyıları ve Cerrah Çelebi'nin Anıları", Prof. Dr. Tarık Minkari'nin gezi kitaplarının en ilgi çekenlerinden biri. Cerrah Yazar Tarık Minkari, Norveç'in Bergen Limanı'ndan bir vapura binmiş, 12 gün-12 gece (aslında hiç gece olmamış, hep gündüzmüş) denizlerde dolaşmış, binlerce adanın arasından, yüzlerce kanalın içinden geçmiş, sayısız fiyordların filmini çekmiş. Kuzey Kutup Çemberi'ni aşmış. Nord Cape'a çıkmış, batmayan güneşi selamlamış. Norveç'in kuzey kesiminde yaşayan bir Müslüman kardeş ile dertleşmiş: Vardo şehrinde güneş yazın 74 gün batmazmış, kışın 59 gün doğmazmış. Din kardeşimiz oruç tutmak istermiş, ama ne vakit sahur ne vakit iftar bir türlü belirleyemezmiş. Çaresiz kalmış, müftü efendiye bir mektup yazmış, danışmış. Müftü de ona "Be hey din kardeşim, sen de yaşayacak başka yer mi bulamadın?" demiş.

Kitabı okuduğumuzda; Norveç'in kuzey güney uzunluğunun 2200 km'yi bulduğunu, kıyı şeridinin uzunluğu 21.347 km. olduğunu, yani karadaki her dikey kilometre başına yaklaşık on misli deniz kıyısı düştüğünü, Norveç denizlerinde yaklaşık 30.000 ada ve 100.000 kayalık bulunduğunu, bu hesaba göre, her dikey kilometre başına, denizde, 60 ada düştüğünü de öğrenmiş oluyoruz. Kitapta ayrıca Norveç'in özelliklerini, kutup kaşiflerini, Palermo '97'yi ve Cerrah Yazar'ın tatlı anılarını, şakalarını, anlatılarını bulacak ve gülümseyerek okuyacaksınız.

                                                                                                                                              (Ahmet Yabuloğlu)