Ulusalcı değil Türk Milliyetçisiyim...

Dostlarım, “birilerinin” kendi ipini gerdiği, hatta yağladığı şu sun’i gündemle meşgûl olmak yerine, 2 günden beri Kızıl Çin esareti altındaki atayurdumuz Doğu Türkistan’ın dramını yazmayı tercih ettim. Cenab-ı Hakk’a hamd ediyorum ki bu köşenin okuyucusu olan gönüldaşlarım, gösterdikleri ihlaslı alâkayla, e-posta ve telefon aracılığıyla, Doğu Türkistan Dâvâmız’ı bütün kalpleriyle sahiplendiklerini, en azından mazlum kardeşlerimize dûa, işgalci ve soykırımcı Kızıl Çin Devleti’ne buğz ettiklerini gösterdiler.

Ancak yazılarımı “ilgiyle takip ettiğini” belirten, “Sultan Demir” adıyla yazan, ama devamlı okuyucum olmadığı anlaşılan bir dostumuz; “Bu kadar olay arasında, sizin Sayın Ergun Göze’nin hastalık haberi hariç, millî bir duruşunuzu göremediğimizi belirtmeliyim. Memleketin tüm kaleleri zaptedilmiş ve milliyetçilik terör kapsamına alınmakta iken, başka şeylerle oyalanmak, ‘melekler erkek mi, dişi mi’tartışmasına benziyor. Yine de siz bilirsiniz.” diye yazmış ve selamlarını ekleyerek yollamış.

Gaflet ve ihanet karşısında “birileri” uykudayken, “millî duruş”un ne olduğunu ispat eden yazılarım da ortadayken, bu okuyucumuza “nazik ikazından dolayı” teşekkür borçluyum. Öncelikle şunu ifade etmeliyim... Türkiye’de “vaziyeti idare eden” üçbuçuk omurgasıza, soysuza, mütâreke matbuatından daha zavallı vaziyette Batı emperyalizminin kuklası olan “Türkiyeli Medya”ya ve onların sayfalarında, ekranlarında beşlik simit gibi kırıtan şu entel - dantel takımına bakıp da; “memleketin bütün kalelerinin zaptedildiği” kötümserliğine düşmek doğru değildir. Türk Milleti büyük millettir, devletimiz de büyük devlettir. “Türk İstikbâli”nin evlatları, bu “gidilere” pabuç bırakmayacaklarını, bu gidilerin “tohumlandıkları” İngiliz’i, Fransız’ı, İtalyan’ı ve Yunan’ı Çanakkale’den, Anadolu’dan kovarak ispat etmişlerdir ki; bu emperyalistler ve maşaları, pabuçlarını giymeye bile fırsat bulamadan kaçmış, denize dökülmüşlerdir. Müslüman Türk Milleti aynı imanla, yeniden bütün gâfilleri uyandıracak, hainleri perîşan edecek ve savaş meydanlarında alamadığını, siyaseten ve özellikle iktisaden “sözde barış” masalarında elde etmeye çalışan bilcümle düşmanı da bertaraf edecek kuvvettedir.
Millî duruş sloganla olmaz...
Bu değerli okuyucumuza hatırlatmalıyım ki millî duruş sloganla olmaz, araştırmayla, edebîyatımızı ve tarihimizi iyi okumayla kazanılır. Millî duruş fikirle olur, hür düşünceyle olur ve aksiyonla olur. Acaba bu okuyucumuz biliyor mu ki “Türk Milliyetçiliği, Ülkücülük”, yıllar yılı MGK belgelerinde ne yazıktır ki tehdit unsuru olarak öngörülmüştür ve halen görülmektedir. O halde bir defa daha net bir ifadeyle söylemeliyim. Ben ulusalcı değil Türk Milliyetçisiyim ve bütün gönüldaşlarım gibi Türk İslâm Ülküsü’nün neferiyim. Bir kısım iyi niyetliler hariç; İslâm’ı baş tacı ettiği, milletimizin millî ve mânevî değerlerini sinesinde barındırdığı için “milliyetçiyim” diyemeyip, “ulusalcılık” gibi “ucûbe” bir “sözcük”e sarılanların, birleştirici - bütünleştirici Türk Milliyetçiliği Fikriyatı’nın önünde çok önemli bir engel olduklarını düşünüyorum. Elbette Türk Milliyetçileri olarak yıllardır haykırdığımız doğruları nihayet şimdilerde söyleyenlere teşekkür ederiz. Elbette Batı teslimiyetçiliğinin, maddeten ve mânen bütün değerlerimizin peşkeş çekilmesinin karşısında, bizler zaten ruhumuzu, bedenimizi siper etmişken, aynı doğru duruşa erenleri takdîr ederiz. Ama kimsenin peşine kuyruk olmayız, olamayız!..
Kutuplaştırma ateşine odun...
“Ulusalcılık”ın tehdit olarak kabul edilmesiyle ilgili şu “operasyona” gelince... Teröre, entrikaya bulaşmadığı sürece her fikir, ifade hürriyeti çerçevesinde seslendirilmelidir. Ne yani, şu ne idiğü belirsiz “pamucacık - yamucacık”lar çıkıp milletimize, tarihimize en ağır iftiralarla hakaret edecekler ve bu “ifade hürriyeti”nin kapsama alanına alınacak. Bu ilim ve haysiyet özürlüler ve peşine takılan “şafağı zamansız patlamışlar”, ihanetlerinin bedeli olan milyon dolarları, armağanları cebe indirdikten sonra, “Türkiyeli Teslimiyet”in önde gidenleri tarafından alkışlanıp köşklerde ağırlanacaklar... Ancak gönül dağarcıklarına “İslâm’la şereflenmiş bir ifade olduğu için” milliyetçiliği “sığdıramayıp,” ulusalcılık”ta karar kılan ve bu ihanetlere karşı çıkan bazı “iyi niyetliler”in ortaya koyduğu fikirler, devlet ve millet adına tehdit sayılacak öyle mi?.. Alın kutuplaştırma cehennemine bir kamyon odun daha!..
Evet, o malum sloganı atan kardeşlerim,
“ Sustukça sıra sana gelecek” düşüncesiyle öfkelenen kardeşlerim; peki bu güzelim ülkemizin kızıl, kara ve sarı emperyalizmin uydusu olmaması için “tuğ gibi beş bin can” veren, onbinlerce mensubunu vatana kurban veren Türk Milliyetçileri, Ülkücü Hareket yıllar yılı MGK belgelerinde tehdit sayılırken, şimdi şu “sözde” ulusalcı ve Kemalist geçinen mâlûm güruh neredeydiler?.. Hatırlayınız ki şimdilerde bir kısmı işi etnik ırkçılığa kadar vardıran bu gidilerin çoğu, bizlere iftira atıyorlardı!.. “Biz Türkeş ve Ülkücüler gibi faşist değil, ulusalcıyız, Atatürk milliyetçisiyiz” palavraları atarak el ovuşturuyorlardı.

Neylersiniz ki aslında milleti koyun sürüsü gibi gören ve “özde milliyetçilik düşmanı” olan bazı “sözde ulusalcılara” yapılan haksızlığa karşı çıkmak, yine ülküdaşlarımıza düşüyor.
Türkiye zordadır ama...

Anayasa Mahkemesi’nin AKP’in kapatılması için Yargıtay Başsavcısı tarafından hazırlanan iddianameyi oybirliği ile kabul etmesi elbette önemlidir. Konu artık mahkemeye intikâl etmiştir ve karar bundan sonra yüce mahkemenindir. Bu mahkeme üyeleri, Başsavcı’nın iddialarını, “derin” hukuk bilgileriyle, tecrübeleriyle ve demokrasiye inançlarıyla değerlendirecek ve Anayasa’nın ilgili maddeleri ışığında karar vereceklerdir. Dileyelim ki hukuk “telkinsiz -baskısız” işler ve mahkemenin vereceği karara herkes saygılı olur.  Terörü referans almadığı sürece, hangi görüşte olursa olsun, hiçbir partinin kapatılmasının doğru olmadığını zaten daha önce yazmıştım. Sandıkla gelenin sandıkla gönderilmesi, demokrasinin yaşatılması ve kök salması açısından çok mühimdir.
Son 6 yıldan beri kıblesini “Vahşi Batı”ya çeviren, Türkiye’nin ve Müslüman Türk Milleti’nin maddeten ve mânen bütün değerlerini kevgire döndüren bu “Teslimiyetçi Zihniyet” ile ilgili kapatma iddialarının; millî tavizler, yolsuzluklar, uğruluklar zemininde değil, yine milletimizin mânevî duygularını incitecek şekilde ortaya konulması ise en azından talihsizliktir. BOP ve AB’nin körüklediği “kutuplaştırma operasyonunda” yeni tezgâhlar sahneleniyor. Yeniden mağdur rolü oynatılacak - oynayacak olanlar, yine milleti istismar ederek güçleneceklerdir endişesindeyim.
Türkiye zordadır ama zorla başa çıkmak Müslüman Türk Milleti’nin kaderidir.
Başbuğ’un huzuruna...

Azîz Ülküdaşlarım, yarın 4 Nisan; Ülkücü Hareket’in bânîsi, Milliyetçi Hareket’in cennetmekân Başbuğu Alparslan Türkeş’i Hakk’a uğurlayışımızın 11’inci yıldönümü. Yarın inşaallah Başbuğumuz’un Beştepe’deki kabri başında, mânevî huzurunda buluşacağız.
Cenab-ı Hakk’ın sonsuz rahmeti Başbuğ Türkeş’in ve diğer büyüklerimizin üzerine olsun... 

Yazarın Diğer Yazıları