Ulusçuluk mu, milliyetçilik mi?!

"Öz Türkçe" illeti, bizde fikri çürütmüştür. Öyle ki; kavramlar iç içe girmiş, kiminde alan daralmış, kiminde ise alabildiğine genişlemiş, evrilmiş, çevrilmiş, aslî manasından epey uzağa düşmüştür. Daha ötesi maksatlı itilmiştir.

Prof. Dr. Baran Dural'ın "Batı'da ve Türkiye'de Kuramsal Milliyetçilik" kitabı üzerinde duracağımı belirtmiştim.

Önce "millet" ve "ulus" farkını ortaya koymak gerekiyor.

"Ulus" kelimesi, Türkçe olsa dahi "millet"in yerini tutmayacağı aşikâr.

Cumhuriyet döneminde uydurulmuş denilen birçok kelime, Cumhuriyet'ten önce ortaya atılmıştır. "Uydurma" illetine tutulanların başını Mehmet Fuat Raif (Köseraif) (1872-1949) çekmiştir.

Ziya Gökalp'ın (1876-1924) dört kitabına baktım: Türkleşmek İslâmlaşmak Muasırlaşmak, Türk Töresi, Türkçülüğün Esasları, Türk Medeniyeti Tarihi. Bu kitapların içinde Türkleşmek İslâmlaşmak Muasırlaşmak, 1914'te Türk Yurdu'nda tefrika edilmiş, az ek ve çıkarmayla 1918'de basılmıştır. Sonra Türk Töresi (1923) ve Türkçülüğün Esasları (1923) geliyor. (Türkçülüğün Esasları'nda Türk Töresi'ne göndermeler vardır.) Türk Medeniyeti Tarihi, Gökalp'ın ölümünden sonra yayınlanmıştır (1925). Türk Töresi'ni de kısmen içine alır.

Bu kitaplarda sadece "ulus" kelimesini aradım.

Köseraif, dilimizin sadeleştirilmesinde müfrit yol takip etmiş ve hatta "Türkçü" Gökalp'la tartışmaya girmiştir. Köseraif'in, Türk Yurdu'nda 1914'te yayınladığı "Türk Dilini Sadeleştirmek Meselesi" makalesine baktım. Bir yerde: "İbn Fadlan'ın tanıklığı (şahadeti), Orta Asya Türkleri arasında hâlâ sürmekte olan hatıraları, bunların yalnız Turanî de­ğil doğrudan doğruya bir Türk ulusu olduklarını ispat et­meye yetişir." diyor.

Aynı makalede, "Âlem haritasına bir göz gezdirecek olursak, görürüz ki, mağlûplarıyla tamamen kaynaşabilen bazı uluslar yeni bir kavmiyet, siyasî bir milliyet vücuda getirebilmişlerdir." diye yazıyor.

Köseraif,  "ulus" kelimesiyle, zamanımızda "bir kesim" gibi, farklı milletleri ifade ediyor.

Yazar, ilk cümlede "şahitlik" yerine "tanıklık" kelimesini yazmış ve "şehadet" açıklamasını getirmiştir. Dil meselesine girmeyelim. "Ulus" üzerinde duruyoruz.

Gökalp'a bakalım:

Türkleşmek İslâmlaşmak Muasırlaşmak'ta "Türk Milleti ve Turan" başlığı altında "ulus"u "soy, boy, il" anlamda kullanıyor:

"Kazanlı genç diyor ki: Benim milletim Özbekleri, Kırgızları, Türkmenleri, Sartları, Osmanlı, Tatar ve Azerbaycan Türklerini câmi olan büyük Türklük müdür? Yoksa bu uluslardan her birisi başlı başına bir millet olduğu için benim milletim sadece Tatarlık mıdır? Yani Türklük tek bir millet hâlinde mi kalacak, yoksa birçok milletleri muhtevî olan bir mecmua hâline mi geçecek?"

Gökalp, "ulus"u aynı makalede, aynı anlamda yedi defa kullanmıştır.

"Ulus", Türk Medeniyeti Tarihi ve Türk Töresi'nde yine aynı anlamda, 26 yerde geçiyor.

"Ulus", yok Türkçeden Moğolcaya geçmiş, yok Moğolcadan Türkçeye geçmiş... Yok niye "millet" diyormuşuz, mis gibi Türkçe "ulus"umuz var, onu diyelim...  

Medeniyetin anahtarı, kelimelerin milletler arasında tedavülüdür. Bunu unutmayalım. Bir topluluğa/kavme/millete/ulusa ait kelimeleri, ancak balta girmemiş ormanlarda, tecrit olunmuş topluluklarda bulursunuz. (Devam edeceğiz.) 

 

Yazarın Diğer Yazıları