Vahşet virüsünün son durağı!..

İletişim çağının da katkısıyla dünyanın birçok ülkesinde toplumları kahreden ve can derdine düşüren Corona salgınının etkilerini içimiz ürpererek izliyoruz...

Diyorum ki kendi kendime; her gün milyonlarca insanın kanserden yaşamını yitirdiği bir dünyada, bilim her türlü hastalıklara karşı ilaç geliştirmek için çırpınırken, hatta ne çarpıcı ki, çabalarını ereksiyon hapları ve saç çıkartma ilaçlarına (!) yoğunlaştırırken, başta tıp insanları olmak üzere, dünyadaki sağlık örgütleri şu Corona tuzağına nasıl düştüler, nasıl bu kadar gafil yakalandılar acaba?..

NASA her yıl uzayda yeni gezegenler bulup, bunu görüntülerle duyururken, insan yaşamının en büyük dayanağı olan sağlıkla ilgili başıboşluk dünyanın neredeyse tüm devletlerine nasıl bu kadar nüfuz edebildi?..

Heyhat, devasa teleskoplar yüz milyonlarca kilometre uzaklıktaki gezegenleri görebildi, ancak mikroskoplar aciz kaldı gaflet tünelinin ucundaki mikrobu görmeye!!!

Velhasıl, diş macunundan fırçasına kadar, yıllardır televizyon ekranlarında gözümüze sokulan "İsviçreli bilim adamları" şatafatından başlayarak, sağlıkta nasıl da ilerlediklerini böbürlenerek anlatan Amerikalı'sı-Avrupalı'sı ve diğer gelişmiş ülkeleri, dehşet verici bir virüs zerreciğinin tüm dünyayı teslim alabileceğini öngöremediler mi?..

Bu soruları çoğaltabiliriz, derinlemesine sorgulayabiliriz, nedenleri üzerine ahkam da kesebiliriz...

Ancak bugünlerde Corona karşısında çaresiz kalan Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), sadece salgının daha fazla yayılmaması ve insanların kendilerini nasıl koruyabileceğine ilişki duyurular yapmaktan ileriye gidemezken, örgütün geçmişte yaptığı bir saptama ve uyarı dün medyaya yansıyınca çok şaşırdım...

O haber Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önceki akşam ekran başına geçerek, "karşımızdaki tehdit çok büyüktür, sokağa çıkmayın, otobüse binmeyin" şeklinde, daha etkili önlemler bekleyen milyonlarca insanı hayal kırıklığına uğratan konuşmasından bir gün sonra manşetlerdeydi...

İşte o haber çok büyük bir "tehdit" sinyalini veren Erdoğan'ın, aslında tüm dünyaya ve Türkiye'ye musallat olan tehlikeden bir yıl önce haberdar olduğunu da ilan ediyordu...

Peki, eyvah dedirten bir çarpıklığın perde gerisinde ne vardı?..

AKP'nin gaflet raporu...

Aşağıda okuyacağınız bilgileri ilk gördüğümde, dünyanın içinde yuvalandığı zavallılıktan çok, Türkiye'nin nasıl gaflet içerisinde bocalayan insanlar tarafından yönetildiğini bir kez daha anladım...

Kadercilik anlayışının boşvermişliğine teslim olmuş insanların, yaklaşan bir tehdide karşı, bir yıl önce rapor yazmaktan başka bir şey yapmadığının ve kayıtsız kaldığının dehşet verici bir gerçeğidir aşağıdaki satırlar...

Dünkü Birgün'e yansıyan o haberi dikkatli okuyalım lütfen;

"Hükümet yaklaşan salgın tehdidini 1 yıldan uzun süredir biliyordu. Zira Dünya Sağlık Örgütü yıllar önce tıpkı bugünküne benzer bir pandemiye karşı tüm hükümetleri uyarmıştı.

10 yıl önce DSÖ ve Avrupa Hastalık Önleme ve Tedavi Merkezi (AHÖTM) yeni bir inflüenza (grip) pandemisine karşı ülkelere plan yapmalarını tavsiye etti. Bu tavsiyenin ardından Türkiye'de de 2019'da 208 sayfalık bir rapor hazırlandı. Hükümetin bugünkü eylem planı Sağlık Bakanlığı'ndaki tıp uzmanları tarafından 2019'da hazırlanan "Pandemik İnfluenza Ulusal Hazırlık Planı" adlı rapora dayanıyor. Buna karşın raporun planlama uzmanlarınca değil de tıp uzmanlarınca hazırlanması ülkenin bugünlerde yaşadığı sorunların da temelini oluşturuyor. Çünkü devletin merkezi planlama birimi olan DPT de 2011'de lağvedilmişti."

Medyaya yansıyan haberde daha vahim iddialar da sıralanmıştı... Yani bugün tüm dünyanın yaşadığı salgının belirtileri bile 1 yıl önce şöyle duyurulmuştu;

"Raporun 97'nci sayfasında olası salgının belirtileri şu şekilde sıralanıyor; Titreme ile yükselen ateş, öksürük, boğaz ağrısı, baş ağrısı, kas ağrısı ve halsizlik. 38 derece ateş genellikle üç gün sürer. Tanıya ilişkin raporun devamında da öksürük ile birlikte göğüs ağrısının sıklıkla ve ciddi olabileceği öngörülüyor. Planda, hastalığın risk grubunda ise 65 yaş üstü kişiler ve kronik rahatsızlığı olanlar bulunuyor."

Evet; yukarıdaki habere bakılırsa, AKP hükümetinin elinde, yakın zamanda ülkenin başına geleceklere ilişkin bir rapor bulunuyordu....

Ancak her şeyi kadere bağlayan, sağlık sorunlarına bile bağnaz uygulamalarla çözüm arayan zihniyetin duyarsızlığı, bugünlerde Türkiye'de binlerce insana virüs bulaşmasının, 80 milyon insanın çaresizlikle başbaşa kalmasının önemli bir gerekçesi...

Peki; Türkiye'de vaka sayısını ve ölümleri artıran hastalıkla ilgili gaflet içinde bocalayan tek tehlike bu raporun gözardı edilmesi, DSÖ'nün ciddiye alınmaması mı?..

Olayın bir de küresel tehdidi var ki, hastalığın yok edilmesi konusundaki çabaların hiç de kolay sonuçlanmayacağının işaretlerini veriyor...

Aşı 1.5 yıl sonra...

Sağlık Bakanlığı'nın uyarısı üzerine, corona bilim kurulunun tedbirlerini biraz daha genişleterek duyurmaktan öteye gitmedi Cumhurbaşkanı Erdoğan...

Hava-kara-deniz trafiğinin ve umre gibi toplu dış gezilerin çok önceden engellenmemesi yüzünden büyüyen salgının, sürekli "evde kal" çağrıları ile giderilemeyeceğini gören hükümet, 30 büyükşehirde olağanüstü hal uygulayarak Coronaya karşı etkili olmaya çalışıyor ama gidişat hiç de iç açıcı değil...

Toplumun duyarsızlığının yanısıra, sağlık altyapısının yetersizliği insanları endişelendirirken; belediye ve il genel meclislerinin nisan-mayıs-haziran toplantılarının iptal edilmesinden yola çıkılarak, salgının sanki Hazirandan sonra duracağı gibi bir beklentiye giren hükümet acaba ne kadar haklı?..

Bu sorunun olası karşılıklarını bile ürküten yanıtlar ortaya çıktıkça, dünyadaki tedirginlik ne yazık ki artmaya devam ediyor...

Bu tedirginliğin artışı sadece Avrupa'nın ortasında, salgının İtalya, Fransa, İspanya gibi ülkeleri kasıp kavurmasından, Amerika'da vaka sayısının 500 bini aşmasından ve Türkiye'de de vaka ve ölüm sayısındaki artıştan kaynaklanmıyor...

Türkiye'de de başlayan virüse karşı aşı ve ilaç geliştirilmesi çabaları tüm dünyadaki binlerce laboratuvarda yoğunlaşırken, başta Çin olmak üzere, dünyanın birçok ülkesinde hastalıktan kurtulanların topluma verdiği umudun da yetersiz kalacağının işaretlerini yine Dünya Sağlık Örgütü verdi...

DSÖ'ye göre, Coronaya karşı bir aşı geliştirilmesi en erken 12 ile 18 aylık bir süreyi bulacak... Yani, tüm dünya, bir buçuk yıl sonra aşı bulunacağı umuduna kilitlenmek zorunda kalacak...

Ancak o döneme kadar acaba yeryüzünde kaç milyon insan bu dehşet verici virüs taarruzunun kurbanı olacak?...

Virüse karşı teyakkuza geçmekte zaten geç kalan Türkiye, toplumun sosyal etkileşimini kesmek için çok önceden başlatılması gereken önlemleri daha dün yoğunlaştırmaya girişirken, salgının iyice büyümemesi için etkili yasakları gevşetmekten kaçınmalıdır...

10 yıl önce yapılan pandemi uyarısına karşı, geçen yıl bir rapor ve eylem planı hazırlayan, ancak bununla ilgili önlemleri almayan Türkiye, DSÖ'nün aşı için verdiği 1.5 yıl sonraki tarihe göre planlarını yapmalı ve ülkeyi daha büyük tahribata sürüklenmekten korumalıdır...

Hele de, Çin'de yapılan son araştırmalarda, çok daha tehlikeli iki yeni koronavirüs çeşidi tespit edilmişken!!!

 

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları