Varsayalım tahliye…

Varsayalım tahliye…

Gerçekten şaka gibi, ama hiç komik değil.

*

İfade vermeye pekala davet de edilebilecekken ve o davete mesleki bir övünçle(!) uyacağı hepimizin malumuyken, bir gece yarısı evine düzenlenen baskınla, polis eşliğinde getirildi emniyete.

“İfadesi alındıktan sonra nasıl olsa salıverilecek” biri için, -Öyle ya nasıl salıverilmeyecekti, hangi hukuka göre?- , böyle bir usule başvurulmasını “kabul edilemez” bulurken, “gözaltı”na alındı.

“Gözaltına ne gerek var” anlayamazken, tutuklandı.

Tutuklu geçireceği bir dakika bile hukukun evrensel ilkelerine uymaz, kamu vicdanına sığmaz, “adalet” kavramını biraz daha itibarsızlaştırırken, saat oldu, gün oldu, hafta oldu, ay oldu…

*

Cezaevinde, tutuklu geçirdiği 50. günün arifesinde çıkıyor Sedef Kabaş, -nihayet- mahkemeye.

Çıkabilirse.

Kar fırtınası, adaletin (de) felaketine, evladının hasretine dönüşmez, duruşma ertelenmezse…

*

Yazıyı yazdığım saat itibarıyla hâlâ duruşmanın yapılacağı şeklindeydi avukatı Uğur Poyraz’ın açıklaması.

Eğer sizin bu satırları okuduğunuz saatlerde, durum değişmemiş ve saat 9.30’da başlacak olan o duruşma görülmüş ise tahliye kararı da verilmiştir varsayıyorum;

Hoş geldin Sedef Kabaş!

Tahliye kararı verilmiş varsayıyorum;

Çünkü Türkiye Cumhuriyeti bir “hukuk devleti” ise neden verilmesin, neden verilmemiş olsun!

*

Türkiye Cumhuriyeti’nde;

Basın hürriyeti “Anayasal koruma”ya sahip ise…

İfade hürriyeti “Anayasal koruma”ya sahip ise…

Bir ifadenin hakaret kastı taşıyıp taşımadığı “niyet okuma” yoluyla saptanamayacağına ve -Türkiye Cumhuriyeti Madde 25- “Herkes düşünce ve kanaat özgürlüğüne sahip” olduğuna göre…

Hiç kimse, “Her ne sebep ve amaçla olursa olsun, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamayacağına; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamayacağına ve suçlanamayacağına” göre…

Varsayıyorum ki, “Sen öyle demişsin ama aslında böyle için için böyle demek istemişsin, aklından şunu geçirmişsin” diye suçlanamayacak olan, “Anlat bakalım, ne demek istedin” demeye zorlanamayacak, dahası ceza dahi alsa infazı cezaevinde yatmayı gerektirmeyecek suçlarla suçlanan yani tutuklu kaldığı her an fiilen hiç uygulanmayacak bir cezayı peşinen çeken Sedef Kabaş hakkında verilen karar tahliye!

*

Bu sebeple

Hoş geldin Sedef Kabaş!

Özgürlüğe demek isterdim ama onun uğrunda verdiğin, verdiğimiz mücadeleye devam etmeye…

 

+++++++

 

BU DAVET KİMLERE?

Şu “Gidiyorlarsa gitsinler” meselesinde anlamadığım bir şey var.

Doktorların, hem, sadece “az para aldıkları için” yani “daha çok para istedikleri” için kamudan özel sektöre geçtiğini iddia ediyorlar.

Hem de, “Varsın gidiyorlarsa gitsinler… Gerekirse yurt dışından ülkemize dönmek isteyenleri süratle davet ederiz”  diyorlar.

Nasıl olacak?

Yurt dışına gitmiş ve orada mesleğini yapabilen hangi doktor Türkiye’ye, Türkiye’de çalışan doktorların razı olmadığı ücretle çalışmaya döner?

Bunu “kimse dönmez” anlamında yazmıyorum. Gerçekten merak ediyor ve soruyorum:

Kim döner?

Kim bu, ülkelerine, geri “davet edecekleri” doktorlar?

Ülkelerinden “hangi koşullarda” gitmiş olanlar?

Sair zamanda “gelebilme” şansı bulunmayıp da iktidarla-hekimler arasındaki çekişmeyi bir tür “meşrulaşma” fırsatı sayanlar olabilir mi mesela?

Türlü şey geliyor insanın aklına.

 

+++++++

 

AMAN MUHALEFETE YAZMASIN…

İYİ Parti Denizli Milletvekili Yasin Öztürk, TBMM’ye, fiyatları sadece dar gelirli değil orta gelirli vatandaşları da zorlayan, satın alınması her geçen gün daha da güçleşen hatta “imkansız” hale gelen ve satın alınması “zorunlu” olan “temel ihtiyaç maddelerinden” bebek bezi, hasta bezi ve kadın hijyen ürünlerindeki KDV oranlarının indirilmesini önerdi.

Cumhur İttifakı oylarıyla reddedildi.

Neden?

“Muhalefete yazar” diye mi?

Velev ki yazar, “muhalefete yazması”, olağan şartlarda kimsenin çöpüne el uzatmayacak nice annenin/babanın hırsızlaşmasından daha mı kabul edilemez yani?

Mevzu buysa, dün reddettiğinizi tıpkı gıda ürünlerindeki KDV indiriminde olduğu gibi, üç gün sonra “kendi önerinizmiş gibi yapın” bari!

Maksat vatandaşın işi görülsün!

 

++++++++++++

 

 

SORU-YORUM

———

Savaş her zaman “iyi” ile “kötü” arasında mıdır? Kötü ile kötü, kötü ile daha kötü savaşıyor olamaz mı mesela? Haklı ile haksız arasında olmak zorunda mıdır “kavga”? Haksız ile külliyen haksız kavga edemez mi?

Yazarın Diğer Yazıları