Vatan yahut cemevi

Vatan yahut cemevi

Hiçbir Alevi, vatandaşı olduğu devlet veya devleti yönetenler nezdinde, cemevinin "cümbüşhane" statüsünde konumlandırılmasını istemez. Keza "ucube" de…

Dolayısıyla her Alevi, elbette ki, cemevlerinin, inançlarını, kültürlerini, sosyal dayanışma ruhlarını yaşadıkları/yaşattıkları ve bozulmaması, ve karşı çıkılmaması, ve üzerine titrenen manevi mekanlar olarak "tanınmasını", buna "saygı duyulmasını" arzu eder.

***

Gelin görün ki…

***

İktidarın, artık sayamadığım "Alevi açılımları"ndan sonuncusundaki "Cemevlerine dönük çalışma", ola ki "havuç" olarak kullanılmak üzere tasarlandıysa…

Ola ki, iktidar Alevilerin beklentilerini karşılamaktan ziyade, kendisinin Alevilerden beklentilerinin karşılanmasının hesabını yapıyorsa…

Küçük bir detayı bilmesi, biliyor da unutmuşsa da hatırlamasında fayda var:

Hangi devşirilmemiş, asimile edilmemiş Alevinin önüne seçenek olarak "Vatan yahut Cemevi"ni koyarsanız koyun;

"Vatan" der; "Camilerini, manda ve himayeye rızayla kurtarabileceğini zannedenler"in tersine!

"Cumhuriyet" der.

"Hürriyet" der.

Çünkü ancak bunlarla var olabilir kendisi de, kimliği de, inancı da, bunları yaşadığı cemevleri de!

***

"Olmaz" mı diyorsunuz; yaşanmışı var.

Başta İstanbul olmak üzere, ülkenin birçok yerindeki Alevi/Bektaşi dergahları, Kuvayı Milliye''de en stratejik rollerden birini üstlendiler.

İşgalcilere karşı kullanılması planlanan silahların önemli bir bölümü, bu dergahlarda bulunan mezarların arasına kazılan tünellere saklandı.

Alevi dedeleri, canları pahasına sakladıkları bu silahları, günü geldiğinde, yine canları pahasına Atatürk''e teslim ettiler.

***

Sonra…

Alevilerin, uğruna her manada seferber oldukları Cumhuriyet ilan edildi.

Haliyle büyüktü beklentileri…

Derken…

Yıl 1925.

"Tekke ve zaviyelerin kapatılması" gündeme geldi.

"Şeyhlik, emirlik, halifelik, büyücülük, üfürükçülük, muskacılık, falcılık"la birlikte dedelik, babalık, çelebilik gibi Alevi/Bektaşilerin kullandığı ünvanlar da yasaklandı.

Alevi/Bektaşi dergahları da kapatıldı.

Peki Aleviler ne yaptı?

Bunu "Darbe" mi saydı?

"Bir gecede dinsizleştirildik" diye isyana mı kalkıştı?

"Cumhuriyet''e karşı" ayaklanma mı başlattı?

Gizli ajanlarında bir "kin parantezi" mi açtı?

***

Hiçbiri.

Alevi/Bektaşiler, Şeyh Sait isyanının ardından oluşan iklimin, açılan yaraların Türkiye Cumhuriyeti''ne verebileceği zararın idrakına vardılar ve tercihlerini "Cumhuriyet''in bekası"ndan yana kullandılar.

O kadar ki, bazı Alevi/Bektaşi dergahları, kimse başlarına silah dayamadığı, hatta açık kalma imtiyazına(!) da sahip oldukları halde, faaliyetlerine gönüllü olarak kendileri son verdi ve anahtarlarını TBMM''ye bizzat teslim etti.

***

Demem o ki…

Cemevleri kutsaldır ama "Türkiye Cumhuriyeti''nin bekaası" daha kutsaldır Aleviler için; zira o "Cemevlerinin de teminatı"dır.

Bu sebepten dolayı…

Devşirilmemiş, asimile edilmemiş hiçbir Alevi, sırf cemevinin kirasını, faturasını ödeyecek diye, Cumhuriyet''in tapusunu teslim etmez kimseye kendi eliyle!

 

19 YILIN SONUNDA BEYİN YAKAN SORU

Bugün iktidardaki tam 19. yılları.

Bu 19 yıl zarfında;

SEKA''yı sattılar.

TEKEL''i sattılar.

TÜRK TELEKOM''u sattılar.

PETKİM''i sattılar.

SÜMERBANK''ı sattılar.

TÜPRAŞ''ı sattılar.

ERDEMİR''i sattılar

ETİ''yi sattılar.

Bakır işletlemerini sattılar.

Şeker Fabrikalarını sattılar.

Limanları sattılar.

Madenleri sattılar.

Santralleri sattılar.

Elektirik dağıtım şirketlerini sattılar.

Emekli Sandığı''na ait otel ve arazileri sattılar.

KÖİ projeleriyle doğmamış çocuklarımızı bile borçlandırdılar; geleceğimizi ipotek altına soktular.

Batı sınırımızda, Ege adalarını Yunan işgaline terk ettiler.

Doğu sınırımızda, "Kürdistan" hayaliyle yanıp tutuşan Barzani aşiretinin sözde devletleşmesine, imar-inşa faaliyetlerinden, askeri eğitime kadar her türlü maddi-manevi katkıyı sağladılar.

Güney sınırımızda, Esad''a açtıkları yersiz ve manasız savaşla,"Kürdistan" hayalinin "ikinci ayağı"nı ete kemiğe kavuşturacak süreci başlattılar.

Milli orduya "kumpas"a göz yumdular.

Şimdi FETÖ dedikleri oluşum, bir "paralel devlet yapılanması"na dönüşene kadar kadar "ne istedilerse verdiler".

"Habur" açılımı ve "çözüm süreci"yle, PKK terör örgütünün yeniden palazlanmasını sağladılar..

Türkiye''yi her türlü "illegal" veya "radikal" unsurun yol geçen hanına;

yol verdikleri kontrolsüz göç, sığınmacı, mülteci istilasıyla da "tampon ülke"ye dönüştürdüler.

Demoğrafik yapıdaki değişimi "milli güvenlik tehdidi" oluşturacak seviyeye getirdiler.

Daha sayayım mı?

Zaman zaman "Düşman hukuku(!)"na bile rahmet okutan bunca işten sonra, inanabiliyor musunuz, hâlâ karşımıza geçip "Arkadaş, ben ülkeme düşman mıyım" diye soruyorlar!

Nesiniz?

Yazarın Diğer Yazıları