Ya tutmazsa!..

Ya tutmazsa!..

Ülkeyi yönetenlerin aldığı kararlar, yaptığı tercihler, başvurduğu uygulamalar "akıl almaz" boyutta olduğunda, artık sözle tarifte, mantıkla izahta zorlandığımızda "fıkra gibi" diyoruz ya… Mecazdı gerçek oldu!

Üst müdür, alt mıdır orasını bilmem; ama gerçekten de ilhamını fıkralardan alan bir akla emanetmişiz meğer!

Benim iddiam değil, AKP''li bir yazarın itirafı.

Merkez Bankası''nın, kur uçuran faiz indiriminin gerekçesini tevile çalışırken, aynen şunları yazdı:

-Velhasıl, aslında olan biteni bazen Nasreddin Hoca''nın göle maya çalmak fıkrasındaki gibi yorumluyorum.

Bilirsiniz...

Hoca elinde yoğurt mayası bakracıyla göle gidiyor. Göle kaşık kaşık maya çalıyor. Köylüler ''Hayırdır Hocam?'' diye soruyor. Hoca da ''Göle maya çalıyorum'' cevabını veriyor. Köylüler ''İlahi hocam hiç göle maya çalmakla göl maya tutar mı?'' dediğinde ise ''Ya tutarsa...'' cevabını veriyor.

Öyle ya... Göle maya tutmadı ama burada ya tutarsa...

***

Üstelik, dolar kurundaki fırlayışının sonuçlarını da "TL değersizleştikçe fakirleşiyoruz. Kurun enflasyona yansıması da elbette olacak. Sadece enflasyona da değil birçok ürüne anında zam gelecek. Hayat pahalılığı asgari ücret başta olmak üzere emekli ve dar gelirlilerin belini daha da bükecek" diye sıraladıktan sonra yazdı bunları.

Böyle lakaytlık  olur mu?

Böyle utanmazlık…

***

"Ya tutarsa"ymış!

Ya tutmazsa?

Ya, salgın kapanmalarında kepenk indirmek durumunda kalan iş yerlerine yenileri eklenirse…

Ya, sokağımızda, caddemizde her gün "Aa burası da mı kapanmış" dediğimiz yılların bakkalına, marketine, lokantasına, terzisine, kuaförüne yenileri eklenirse…

Ya, artık Başbakanlık yok ama kendisine "muhatap" saydığı veya kendisince "sorumlu" sandığı kurumun/kuruluşun kapısına "yazar kasa" fırlatmaya başlarsa insanlar yeniden…

Ya, üretim durursa; sanayi şalter kapatırsa…

Ya, işsizlik intiharları katlanarak artarsa…

Ya, bir tarafı musalla taşına, diğer tarafı mahpusa götüren açlık cinnetleri aile facialarını da takarsa arkasına…

Böyle ciddiyetsizlik olur mu?

Devletin bekası, vatandaşın hayatı üzerinden kumar mı oynanır?-

Devran değil rüzgar gülü

Orgeneral Çetin Doğan, Korgeneral Metin Yavuz Yalçın, Tümgeneral Behzat Balta, Tümgeneral İhsan Balabanlı, Tuğgeneral Mehmet Kaya Varol, Kurmay Albay Emin Küçükkılıç ve Albay Erdal Akyazan, şimdi "FETÖ" olarak anılan yapının Balyoz iftirasıyla yargılandıkları mahkeme görünümlü tiyatrolarla, çok ağır cezalara çarptırılmışlardı.

İktidar içinde AK Parti ile "FETÖ" arasında bir iktidar kavgası başlayınca, devran döndü, ortaklık bitti, "kumpas" göründü.

Balyoz mağdurları, yeniden yargılandılar.

Haklarındaki bütün iftiralardan beraat ettiler.

***

Şimdi, içlerinden bazılarının, yeniden yargılanmasına başlandı.

Hem de, "FETÖ militanı" olduğu kesinleşen savcıların yazdığı iddianamelerdeki iddialar, "FETÖ militanı" olduğu kesinleşen hâkimlerin haksız ve hukuksuzluğu tescilli yargılamalarda verdikleri kararlar ve "üretilmiş", "sahte" olduğu sabit deliller doğrultusunda…

Devran yine mi döndü?

Devran değil rüzgâr gülü mübarek!

***

Dönemin Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, AK Parti iktidarı adına, Balyoz Davası''nın bir "FETÖ kurgusu"ndan ibaret olduğu yönündeki ilk açık, net ve adı konulmuş itirafı yaparken "Millî orduya kumpas" demedi mi? "Bazı komutanlara kumpas" mı demişti ki, şimdi "bazı komutanları ayırmak" icap etti?

Topyekûn hukuksuz görüldüğü kanıtlanmış bir yargılamada, bazıları hakkında verilen kararların "hukukiliği" mümkün olabilir mi?

***

"Keşke İstanbul''da olsaydım" da "devam filmi"ne de tanıklık edebilseydim diye hayıflanırken, Anadolu Adliyesi''ndeki meslektaşlarımız, "pandemi gerekçesiyle" mahkemeye alınmadıklarını bildirdiler. Bu davaya özel yeni bir mutasyon türemiş olmalı ki, "ajans"ın izlemesi bile etkilemiş mahkemeyi.

Benim bu satırları yazdığım dakikalarda, henüz mahkemenin seyrinden, herhangi bir gazetecinin imzasıyla yayınlanmış veri akışı yoktu…

Basına konan ambargo, adliyedeki gazetecilerin isyan ettiği kadar "ajansı bile kapsayacak şekilde" ise ve bu garabetten dönülmezse, haksız olmayız herhalde içimize düşen kurda kulak vermekte:

Gizlediğiniz bir şey mi var?

SORU-YORUM

CHP''nin Marmaris''teki medya çalıştayını düzenlediği otelde, "Kemal Kılıçdaroğlu''nun güvenliği"yle ilgili önlemlerin alınmasına iki gün önceden başlandı. Korumalar iki gün önceden itibaren gerekli keşiflerini, incelemelerini yaptı. Kemal Bey''in geldiği gün, salona giriş çıkışı bırakın etkinliğin yapılacağı kata asansör erişimi bile kısıtlandı. Kartı olmayan "hiç kimse", "tanıdık-tanımadık" bakılmaksızın kata alınmadı. Bütün bu denetimleri yapan, CHP''nin veya Marmaris Belediyesi''nin görevlileri değil, bizatihi İçişleri Bakanlığı''na bağlı polislerdi.

"Rutin uygulama"nın bu boyutta olmadığını bilecek kadar çok siyasi gezi/etkinlik takip ettik.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu''nun iddiaları, Cumhurbaşkanı''nın ifadesiyle "deli saçması" ise neden gerek duyuldu bu kadar yoğun güvenlik önlemine?

Yazarın Diğer Yazıları