Vatan satmakla övünmek!

Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın, yabancıya toprak satışını ‘gelin olan kıza’ benzetip,  “Kızımızı evlendirdiğimizde aslında kızımızdan ayrılmıyoruz, tam tersine damat bizim oğlumuz oluyor. Biz de yabancılara gayrimenkul verdiğimizde, aslında topraklarımız bir yere gitmiyor, yabancılar gelip ülkemize yerleşiyor, bunlar da ekonomimizin daha da gelişmesini sağlıyor”  demesi üzerine...
“Ekonomide Kurtuluş Savaşı”  çalışması için Ord. Prof. Dr. Hikmet Bayur’un  “Balkan Savaşı” ndan  M.K.Cabıoğlu’nun yaptığı şu alıntıyı hatırladık:
 “Birinci Balkan Savaşı’nda Edirne, Bulgarlar tarafından işgal edilmişti. Bu dönemde Osmanlı Devleti’nin gündemini Edirne’nin kurtarılması meşgul etmektedir.
Tarih 13 Şubat 1913, Sadrazam Mahmut Şevket Paşa, Osmanlı Bankası’ndan 500 bin altın lira avans ister. Osmanlı Bankası istenen parayı veremeyeceğini bildirir. Osmanlı hukukuna göre kurulmuş olmasına rağmen bankada söz sahibi İngiltere ve Fransa’dır.
Mahmut Şevket Paşa istenen paranın verilmesi için Fransız ve Alman Büyükelçilerinin aracı olmasını ister. Fransız Büyükelçisi Bompart, Mahmut Şevket Paşa’ya şu teklifte bulunur:
-Hükümetiniz, Edirne’nin Bulgarlara verilmesini kabul ederse, istediğiniz para verilir.
Sadrazam Mahmut Şevket Paşa, malî bakımdan çaresizdir. Elçiye şu cevabı verir:
‘-Şahsî düşüncem, Edirne’nin Bulgarlara verilmesidir. Ancak, Edirne’nin Bulgarlara bırakılması, büyük devletlerin önerisiyle olmalıdır. Fakat bu sözlerim gizli kalmalıdır.’”
Sadrazam büyük devletlere yol gösteriyor: Eğer Edirne’nin Bulgarlara verilmesi hakkındaki düşüncesi açığa çıkarsa, kötü etki yapar, diyor.
Zamane sadrazamlarına göre ise...
Vatan toprağını satmak, Müslüman kızın üzerine damat almak gibiymiş. Konuştukça batmak diye dense dense işte Bayraktar’ın bu haline denir. Bir kere İslam’da Müslüman bir kızın gayrimüslimle evlenmesi yasaklanmıştır. Bayraktar kendini  “haramı helâl yapma” yetkisi ile yetkilendiriyor ki, bu durumda kendisini ne yerine koyuyor, bir Müftüye soruverse iyi olur.
Sonra ne demek,  “Biz yabancıya gayrimenkul verdiğimizde topraklarımız bir yere gitmiyor”  demek? Bir kişi, parasını verdiği malın sahibidir.
Sattıysan o toprak artık senin değildir. Biz Çanakkale ve Kurtuluş Savaşlarını niye yaptık?
Düşman gelip toprağımıza el koymasın diye!
Biz değil Haçlılar kazansaydı, onlar da İstanbul’u, İzmir’i, Maraş’ı, Urfa’yı alıp götürmeyeceklerdi. O gün silahla yapamadıklarını sen para ile yaptırıyor, sonra da bununla övünüyorsun.
Bu kaçıncı pot böyle?  “Halkımızın yüzde 99’u Müslüman. Tarihten gelen bir yapısı var. İcat yapamayız, ara eleman olalım”  demenin hemen ardından, toprak satmak, yabancı damat almak gibidir demek, kendi insanını topraksızlaştırırken dünün müstevlilerini toprak sahibi yapmakla övünmek, bu dünyada vicdanlar ahrette ise mizanda hak ettiği karşılığı görecek fiillerdir.
TOKİ işleri zaten her iki cihanda Sayın Bayraktar ve AKP iktidarını yeterince bunaltacak bir kokuya sahip.
Öyle TOKİ hesaplarını Sayıştay denetiminden çıkarmakla falan aklanacağını düşünenler, yanıldıklarını mutlaka görecektir.
Bir yerde “Hesap vermekten kaçma”  telaşı varsa orada yetim hakkı yenme ihtimali var demektir.
Yetimin hakkını yemek ise katmerli zulümdür ve zulmün karşılığı daha bu dünyada iken kendini hissettirmeye başlar.
Kaç seçim kazanırsanız kazanın, bütün dâvâları kaybedeceksiniz...

Yazarın Diğer Yazıları